16 Aralık 2015 Çarşamba

EVLİLİK KALE GİBİDİR

"Evlilik kale gibidir. Dışardakiler oraya girmek için, içerdekiler de çıkmak için uğraşır dururlar."
(Atasözü)

15 Aralık 2015 Salı

ANNE BABA SICAKLIĞI

"Evlerinizi altınlarla, gümüşlerle, en değerli kıymetli taşlarla bile döşeseniz içinde anne ve babanız olmayınca o evin sıcaklığı yoktur."
(Şükrü Aygün)

İYİ İNSAN OL

"Hayvanlara karşı acımasız olan, iyi bir insan olamaz."
(Arthur Schopenhauer)

AVUSTURYA SEFERİNDEN BİR KISSA...

Kânûnî’nin Avusturya’ya yaptığı seferlerin birinde idi. Ordu düşmana doğru ilerlerken, gayr-i müslimlerin köylerinden de geçiliyordu. Kânûnî, mola verdiği bir sırada hristiyan bir köylü, huzûruna geldi ve:
“-Sultânımız! Askerlerinizden birisi bağımdan üzüm koparmış ve yerine de parasını asmış! Size teşekkür ve tebrîke geldim.” dedi.
Bunun üzerine Kânûnî Sultan Süleyman Han, derhal o askeri buldurtup seferden menetti. Buna hayret eden hristiyan köylüye de şöyle dedi:
“-Askerin hâli, zafer ve nusretin ilk adımıdır. Eğer o asker, parayı üzümünü aldığı asmaya bağlamamış olsaydı, bu ordunun adı zâlimler ordusu olurdu ve o askerin kellesi giderdi. O parayı asmaya bıraktığı için kellesini kurtardı, ancak sâhibinden izinsiz mal aldığı için seferden men cezâsına çarptırıldı.”

(Osman Nûri Topbaş, Faziletler Medeniyeti-1, Erkam Yay.)

OSMANLILAR, DÜRÜSTLÜK VE NAMUS TİMSALİYDİ...

[A.L. Castellan’ın Osmanlı’daki Eşsiz Dürüstlük ve Namusa Dâir Anlattığı İbretli bir hâdise]

“Dostlarımdan biri anlattı:
İçinde bin kuruş bulunan bir torba ile İstanbul’dan Beyoğlu’na gidiyordum. Tophane iskelesi’ne çıkarken torbam yırtıldı. İçindeki bütün paralar da dökülüp rıhtımın üstüne dağıldı, bazıları da denize yuvarlandı. Ben «eyvah» bile diyemeden hemen oradaki halk, paraların üstüne üşüştü. Herkes bulabildiği kadar topluyordu. Ben şaşkınlıktan donmuş bir vaziyette ne yapacağımı bilemiyor, sadece bu hareketleri büyük bir endişe içinde takip ediyordum. Ne göreyim! Herkes, topladığı paraları deniz kenarında kalan torbama koyuyordu. Bunun üzerine içim biraz ferahladı. Hattâ kayıkçılar da, suya dalıp, denizin dibine gitmiş olan kuruşları çıkarmışlardı. Bütün bunlara karşı cömertlik göstermek istedimse de vazîfelerini yapmış olduklarından bahsederek her biri bir tarafa çekildi. Zaten o kadar kalabalıktılar ki, hepsine bahşiş yetişmezdi. Toplanan bütün paralar torbaya konduktan sonra bir hamal da onu yüklenip doğru evime kadar götürdü. Eve girdikten sonra büyük bir merak içinde paramı hemen saymaya başladım. Birçok ziyâna uğramış olduğumu zannediyordum ki, bin kuruşumun da tam olarak torbada olduğunu görünce hayretler içinde kaldım. Gözlerime inanamadım; bir daha saydım. Evet tek bir kuruşum bile eksik değildi.”

"Osmanlılar, doğruluk husûsunda eşsiz, nâmus konusunda da son derece hassas bir gönül yapısına sahiptirler. Bu halleri, pek yüksek ve müstesnâ bir fazîlet arzeder ki, bu da, Kur’ân-ı Kerîm ile sünnet ahkâmından kaynaklanır."

A.L. Castellan

14 Aralık 2015 Pazartesi

Hz. ALİ (ra)'in CÖMERTLİĞİ...

Hz. Ali (ra) hurma bahçesinde akşama kadar çalışmış akşamda devesinin üzerine bir çuval hurma yükleyerek evinin yolunu tutmuştu. 
Devenin yuları yardımcısı Kamber'in elinde idi. Kendiside önde gidiyordu. Medine'nin içine girdiklerinde yolun kenarından bir ses geldi. Yoksulun biri elini açmış sızlanıyordu. Ne olur ALLAH Rızası için bir yardım diyordu. Sesi duyan Hz. Ali (ra) arkadan deveyi çekip gelen Kamber'e sordu.

"Kamber ne istiyor bu yoksul"

Kamber "hurma istiyor efendim dedi.

Hz. Ali (ra) "ver öyleyse" dedi.

Kamber "hurma çuvalda efendim" dedi.

Hz. Ali (ra) "çuvalla ver öyleyse" dedi.

Kamber "Çuval devenin üzerinde efendim" dedi.

Hz. Ali (ra) "deveyle ver öyleyse" diye gürledi.

Emri derhal yerine getiren Kamber diyor ki;

"Devenin ipide benim elimde demekten korktum ve hurma çuvalını deveyle birlikte yoksula verdim. Az kalsın benide yoksula vermekte tereddüt etmeyecekti...

"""""ALLAH CÖMERTTİR ve CÖMERTLERİ SEVER""""""" 

KİM KÖR? KİM NANKÖR?

Bir gün İsa (as),iki gözü kör ve iki ayağı felçli bir adama rast gelir.

Adam şöyle dua etmektedir:
"Ey nice hükümdarlara vermediği ni'meti bana ihsan eden Rabbim! Sana ağaçların yaprakları adedince şükürler olsun!"

Hazreti İsa (as) kötürüm adama: "Ayağın yürümüyor gözün görmüyor. Buna rağmen büyük bir samimiyetle şükretmektesin. Hangi Ni'mettir ki nice hükümdarlara verilmediği halde sana verilen?"

Adam: "Efendi,der!. "Allah bana öyle bir kalp vermiş ki, o kalple O'na şükrediyorum. Öyle bir dil vermiş ki, O'nu o dille zikrediyorum. Halbuki nice hükümdarlar var ki, Bu ni'metten mahrumdurlar."

Kalp gözü açık olan bu adama İsa (as): "Gel seni şu görmeyen gözlerinden öpeyim"der. İsa (as) adamın gözlerinden öpünce gözleri açılır.

Karşısındakinin İsa (as) olduğunu görünce heyecanlanan adam: "Sen şu ölüleri dirilten, hastalara şifa bahşeden mu'cizelerin sahibi peygamber değil misin?"

İsa (as): Belli oluyor mu?.
Adam: "Gözlerimden belli oluyor da ayaklarımdan hala belli değil!" cevabını verir.

Tebessüm eden Hz. İsa (as): "Kalk yürü Allah'ın İzniyle!" der. Adam kalkar ve yürür. Artık ayakları da iyi olmuştur.

Bir kaç adım attıktan sonra ilk sözü şu olur:
"Ey nebiler nebisi! Sendeki bu mu'cizeler de ondan değil mi? Öyleyse geç kalmayayım O'na bir şükredeyim! der ve öyle bir secdeye kapanır ve der ki:

"Yarabbi! Ben zikreden bir dilin, şükreden bir kalbin bile şükrünü yerini getirmekten acizken, şimdi sen bana gözlerimle ayaklarımı lütfettin. Bunların şükrünü ben nasıl ödeyeceğim?"


(Kaynak: irfantakvimleri)

13 Aralık 2015 Pazar

SIRRINI VERME

"Her gördüğün ata sakın deme binektir. Sırrını verme dostuna, bazıları gevşektir. Eşeğe altın semer de vursan; eşek yine eşektir."
(Ziya Paşa)

12 Aralık 2015 Cumartesi

11 Aralık 2015 Cuma

10 Aralık 2015 Perşembe

1500 YIL ÖNCE GÜNEŞ VE AYIN YÖRÜNGESİNDEN HABER VERİLDİ...

"Geceyi ve gündüzü, güneşi ve ayı yaratan O’dur. Her biri bir yörüngede yüzmektedir."
(Enbiya Suresi 33)

ÇOCUKLARIMIZA DAVRANIŞIMIZ NASIL OLMALI?

Aşağılamak, suçlamak veya çocuğunuz adına karar vermek yerine, çocuğunuzu dinleyin. 
Dinlendiğini gören çocuk, kendine değer verildiğini, dolayısıyla sevildiğini düşünecektir ve size daha çok yaklaşacaktır...

(Uzmanların Tavsiyesi)

9 Aralık 2015 Çarşamba

KİMLER ANLAŞABİLİR?

"Aynı dili konuşanlar değil, aynı duyguyu paylaşanlar anlaşırlar."
(Hz. Mevlana)

AĞAÇ DALINDAKİ ZEKAT PARASINI BİLİYOR MUSUNUZ...?


Fatih Sultan Mehmet Han devrinde bir Müslüman'ın günlerce dolaşıp yıllık zekatını verebileceği fakir birini arayıp bulamadığını, bunun üzerine zekatının tutarı olan parayı bir keseye koyarak Cağaloğlu'nda bir ağaca asıp, üzerine de: "Müslüman kardeşim, bütün aramalarıma rağmen memleketimizde zekatımı verecek kimse bulamadım. Eğer muhtaç isen hiç tereddüt etmeden bunu al" diye yazdığını... Ve bu kesenin üç ay kadar o ağaçta kaldığını biliyor muydunuz?

(Kaynak: İbrahim Refik - Tarih Şuuruna Doğru)

8 Aralık 2015 Salı

İBN-İ HACER : TAŞIN OĞLU (MUTLAKA OKUNMALI)


Azimle kararlılıkla hedefe koşanlar, mutlaka başarılı olmuşlardır. İbn-i Hacer öğrencilik yıllarında dersleri kafasının almayışı yüzünden sık sık başarısız oluyordu. Öyle ki, kendisini başarısızlığa mahkum etmişti. Üzüntüyle memleketine dönerken mola verdiği bir mağaranın tavanından düşen su damlalarının zemindeki sert taşta derin bir çukur açtığını gördü ve düşünmeye başladı:

- Benim kafam bu taştan daha kalın ve sert değildir. Damlalar taşa iz bırakırda, çalıştığım dersler benim kafamda nasıl iz bırakmaz? Öyleyse bu su damlaları gibi yılmadan, azimle ve devamla çalışıp öğrenmeye devam etmeliyim!

İbn-i Hacer hemen geri döndü ve hedefe ulaşmak için azimle çalışmaya başladı. Neticede büyük ve meşhur bir alim olarak ilim tarihindeki yerini aldı. Yazdığı eserlere de imzasını “İbn-i Hacer : Taşın oğlu” diye atarak azmin elinden hiçbir şeyin kurtulamayacağını, mutlaka başarılı olmak isteyenlere ders verdi.

(Kaynak: irfantakvimleri)

MÜ'MİN KİMDİR?

"Mü'min başkasıyla hoş geçinen ve kendisiyle hoş geçinilen kimsedir. 
İnsanlarla güzel geçinmeyen ve kendisiyle güzel geçinilmeyen insanda hayır yoktur."
Hz. Muhammed (SAS)
(Kaynak: Ahmet b. Hanbel, II, 400)

7 Aralık 2015 Pazartesi

TEMİZLİK

“… Şunu iyi bilin ki, Allah tevbe edenleri de sever, temizlenenleri de sever.”
(Bakara Suresi - 222)

ÖLÇÜDE VE TARTIDA ADALET


"Ölçüyü ve tartıyı adaletle tutun!
İnsanlara eşyalarını eksik vermeyin ve yeryüzünde ifsad edici kimseler olarak bozgunculuk yapmayın!

(Hud Suresi - 85.)

AVUSTURALYA DEVLETİ'NE SAVAŞ AÇAN, 2 TÜRK ASKERİ...

 
AVUSTURALYA DEVLETİNE SAVAŞ AÇAN, 2 TÜRK ASKERİ
                      (Okuyalım Paylaşalım Teşekkürler)

Avusturalya Devleti ilk resmi savasını, İKİ TÜRK ile yapılmıştır...

Yıl 1912, İngilizler Hindistan’ı işgal eder… Osmanlı 350 adet Levent ile Hindistan'a yardıma gider buradaki savaşlarda 40 kadar TÜRK esir düşer. Savaş bittikten sonra bu 40 Osmanlı esir askerini, İngilizler gemilerde çalıştırmaya başlarlar. Bir İngiliz gemisi Avustralya’ya geldiğinde, esir iki Osmanlı askeri gemiden bir yolunu bulup kaçarlar.

ESAS HİKAYE BUNDAN SONRA BAŞLAR….

Gemiden Kaçan İki levent…… Meslegi dondurmacılık olan (Karadenizli) Abdullah ve Mesleği kasaplık olan (Afyonkarahisarlı) Mehmet Avusturalya'da kendilerine yeni bir hayat kurarlar… İşleri ve kazançları iyidir ama onların kulagı sürekli Anadolu'da ve memlektlerindedir…
Dünya kaynamaktadır… Balkanlar, ortadogu ve İngilizlerin işgal ettiği Türk Yurtları….
İşte Tam Bu sırada (1915) Avusturalya Hükümeti, İngilizlerle birlikte Çanakkele'ye ASKER çıkarmaya karar verir.
ve bizim iki Osmanlı askeri olayı duyarlar ve hemen buluşarak, durum değerlendirmesi yaparlar.

Biz TÜRK askeriyiz ve Avustralya’da yaşıyoruz. Avustralya devleti Osmanlıya savaş açmış ve bizim ülkemizi işgale gitmiş, bundan dolayı biz de Avustralya devletine savaş açalım derler.

Alırlar kağıdı, kalemi ve yazarlar:

Sayın Avustralya Yetkilileri…. (İngilizlerin sömürgesi olduğu için Dönemin Sömürge VALİSİ)
Biz iki TÜRK askeri, ülkenizde bulunuyoruz. Duyduk ki, devletimiz Osmanlı'ya Avustralya Devleti olarak savaş açmış ve Çanakkale’ye asker göndermişsiniz. Bundan dolayı iki TÜRK askeri olarak biz de Avustralya Devleti'ne savaş açmış bulunmaktayız.
Bu bir “Osmanlı Savaş Fermanı“dır. Avusturalya’ya duyurulur....
Avusturalyalı yetkililer Bu mektubu alırlar, Okurlar ama Ciddiye almazlar…

Karahisar diyarından Tarakçıoğlu Mehmet, Karadeniz diyarından Mentesoğlu Abdullah İki Osmanlı askeri, Sidney’ in 250 km uzağında (Whıte Rock) Karlıdağlar denilen bölgede siper alırlar… Dondurmacı Abdullah'ın beyaz gömlegi vardır, kasap Mehmet' in de kırmızı önlügü, GÖMLEK VE ÖNLÜGÜ SÖKEREK 3 HİLALLİ BAYRAGI DİKERLER bu bayrak ile DÜŞMANA SAVAŞ AÇARLAR…
Avusturalya'lı Yetkililer, Tren ile asker toplayıp limanlara sevketmektedir. Limanlara gelen asker ve mühimmat gemilerle ÇANAKKALE'ye sevk edilmektedir…
Önce virajlarda tren raylarını sökerek 3 tren devirirler. Üçüncü trende askeri mühimmat bularak silahlanırlar. Aynı bölgede 8 karakol basar ve karakollardaki askerlerin tamamını vururlar.

Ne olduğunu bir turlu çözemeyen Avustralyalıların, sonunda iki Osmanlı askerinin yazmış olduğu mektup akıllarına gelir ve bölgeye TREN ile 250 kadar asker gönderirler… İKİ; TÜRK kendilerine savaş açmıştır… Bu savaş Avusturalya'nın ilk resmi savasıdır… Çaresiz kalan Avusturalya Devleti ilk resmi savasına girer, Karşı tarafta İKİ TÜRK... Tren ile gelen 250 kadar Avusturalya askerini pusuya düşüren İki BABAYİGİT… Trene saldırır…. Ve iki Osmanlı askeri 60 kadar Avusturalya askerini öldürür… Çok şiddetli çatışmalar sonucunda, İKİ ANADOLU ASLANI bu karlı dağlarda şehit Düşer….

İki askerin mezarı Sidney’e 250 km uzakta (Whıte Rock) Karlıdaglar’da bulunmaktadır.
NUR İÇİNDE YATSINLAR…
Bu iki yiğidin hakkını teslim eden Avusturalya o bölgeye 'Türk Kayalıkları' ismini vermiştir...
(Okuyalım Paylaşalım, Teşekkürler.)

5 Aralık 2015 Cumartesi

YANIMDA YÜRÜ

"Önümden gitme seni izleyemeyebilirim, arkamdan da gelme yol gösteremeyebilirim; yanımda yürü ve yalnızca dostum kal."
(Albert Camus)

4 Aralık 2015 Cuma

KİMSENİN UMUDUNU KIRMA

"Asla kimsenin umudunu kırma. Belki de sahip oldukları tek şey odur."
(Hz. Mevlana)

YETİM BARINDIRMAK

"Kim bir yetimi yanında barındırır, yedirir ve içirirse Allah Teala ona cenneti vacip kılar."
Hz. Muhammed (SAS)
(Kaynak: Tirmizi)

3 Aralık 2015 Perşembe

GÜLER YÜZLÜ OL

"Kılıçla yaptırılamayan birçok iş, güler yüzle ve tatlı dille kolayca yaptırılır."
İmam Şafii (rh)

ÇOCUKLARI KAZANCA ZORLAMAYIN

"Küçük çocukları kazanca zorlamayın. Eğer onları kazanca zorlarsanız hırsızlık yaparlar."
Hz. Osman (ra)

2 Aralık 2015 Çarşamba

SEN KUSURSUZ OLSAYDIN

"Eğer sen, kusursuz olsaydın; Başkalarının kusurlarını bulup çıkarmaya bu kadar meraklı olmazdın."
(Anton Çehov)

SESSİZ OL


"Cahil kimsenin yanında kitap gibi sessiz ol."
(Hz. Mevlana)

GÜL

“Gül, o güzel kokuyu diken ile hoş geçindiği için kazandı. Bu hakîkati gülden de işit. Bak, o ne diyor: Dikenle beraber bulunduğum için neden gama düşeyim, neden kendimi kedere salayım? Ben ki, gülmeyi, o kötü huylu dikenin beraberliğine katlandığım için elde ettim. Onun vesîlesiyle âleme güzellikler ve hoş kokular sunma imkânına kavuştum…”
Bu gül, bize de diyor ki: “Sen de benim gibi ol!”

Hz. Mevlânâ (rh)

1 Aralık 2015 Salı

ÇAMURLU KAFTAN...

Yavuz Sultan Selîm Han ve ordusu, Adana civarında şiddetli bir yağmura tutuldular. Her yer çamur deryâsı olmuştu. O sırada Selîm Han, devrin meşhûr âlimlerinden Kemâl Paşazâde ile yanyana at üstünde sohbet ederek gidiyorlardı. Birden Kemâl Paşazâde’nin atı ürktü ve ürken atın ayağından sıçrayan çamur, Yavuz’un üstünü baştan başa boyadı.
Kemâl Paşazâde çok üzüldü. Rengi attı. Yavuz, O’na dönerek mütebessim bir çehre ile:

"Ulemânın atının ayağından sıçrayıp bizi boyayan çamur, bizim için şereftir. Mübârektir. Bu çamurlu kaftanı, ben ölünce sandukamın üzerine kapatın!"
buyurdu.

(Osman Nuri Topbaş, Abide Şahsiyetleri ve Müesseseleriyle Osmanlı, Erkam Yay.)
(Sultan Selim'in vasiyeti aynı şekilde tatbik edilmiş olup, İstanbul'un Fatih Semtinde Yer Alan "YAVUZ SULTAN SELİM CAMİİ içinde SULTAN SELİM TÜRBESİ"i üzerindedir...)

EŞŞEK DEYİP GEÇMEYİN

EŞŞEK DEYİP GEÇMEYİN...
(Biraz gülelim)
1950'li yıllarda Amerikalı mühendisler gelmiş Türkiye'ye. Adnan Menderes Dönemi; Küçük Amerika olacağız diye ilk heveslendiğimiz günler...
Bir kısım imar çalışmalarına rehberlik ediyorlarmış. O zamanlarda bizde yol güzergahını belirleyecek alet yok, eleman yok.
Nafia mühendisleri eşeği yokuşa sürüyorlar, arkasından elemanlar şeritmetre çekiyor ve eşeğin ayak izlerine kazık çakıp istikamet belirliyorlarmış.
Bunu gören Amerikalı mühendis, pratiği kavrayamamış ve sormuş:
- Ne yapıyorlar böyle?
- Rampada yolun güzergahını belirliyorlar.
- Nasıl yani, anlayamadım?
- Eşek % 7 eğimin üstüne çıkmaz, biz de eşeğin izinde kazık çakıp rampada yol güzergahı belirliyoruz demişler.
Amerikalı katılarak gülmeye başlamış. Yatışınca da sormuş:
- Peki, eşek bulamayınca ne yapıyorsunuz?
Yetkili cevap vermiş:
- Amerika'dan mühendis getirtiyoruz 

HERŞEYİN BİR VAKTİ VARDIR

OIsun be aIdırma Yaradan yardır.
Sanmaki zaIimin ettiği kârdır.
MazIumun ahı indirir şâhı.
Herşeyin bir vakti vardır.

(Yunus Emre)