22 Aralık 2015 Salı

AŞK

"Kimileri vardır aşkın en yücesine layıktır. Kimileri vardır aşkın en yücesini versen de, aşağılıktır."
(Necip Fazıl Kısakürek)

TEMİZLİĞE DİKKAT EDİYOR MUYUZ?

Temizlik ile ilgili Ayetler...

- "Allah tevbe edenleri ve temiz olanları sever" Bakara Suresi-222
- "(Bu abdest ve teyemmüm emriyle) Allah sizin için güçlük dilemez, fakat sizi tertemiz etmek ve üzerinizdeki nimetini tamamlamak ister. Tâ ki şükredesiniz." Mâide Suresi-6 
- "Allah, üzerinize gökten yağmur indiriyor; onunla sizi pisliklerden temizlesin, diye..." Enfâl Suresi-11

Temizlik ile ilgili Hadisler...


- "İslâm, temizlik temeli üzerine binâ edildi"
- "Allah temizdir, temizleri sever"
- "Müslümanlık temizlik dinidir. Temiz olun! Cennete ancak temiz olan girer."
- "Mümin pis olmaz."
- "Her şeyi iyi temizleyin! Temizlik imana iman da Cennete götürür."
- "Temizlik imanın yarısıdır."
- "Namazın anahtarı temizliktir."
- "Ağzınızı temizleyin ağzınız Kur’an-ı kerim yoludur."
- "Cuma günü yıkanın misvak kullanın ve güzel koku sürünün."
- "Yemekten önce ve sonra el yıkamak zenginliğe yol açar fakirliği giderir."
- "Evinin hayrını isteyen yemekten önce ve sonra elini ve ağzını yıkasın!"
Hz. Muhammed (sas)

21 Aralık 2015 Pazartesi

BİR ANNENİN OĞLUNA YAZDIĞI İBRETLİK MEKTUP

Annemin sadece bir gözü vardı. Öteki gözü çukurdu, yani yeri boştu. Ondan nefret ediyordum. Çünkü bu durum beni arkadaşlarımın arasında utandırıyordu. Babam, ben daha küçükken bir kazada öldüğünden, ailemizi geçindirmek de anneme kalmıştı. Bunun için okulda aşçılık yapıyordu. İlk okulda iken bir gün annem bana "merhaba" demeye gelmişti. Sanki, yerin dibine geçmiştim. Bunu bana nasıl yapabilirdi.? Onu görmezden geldim, ona nefretle bakarak oradan kaçtım...
Ertesi gün sınıfta bir arkadaşım bana, "..Senin annenin sadece bir gözü var. Diğeri ne biçim.!" Dedi. Diğerleri de gülüşüyorlardı. O anda yerin dibine girmek ve de annemin ortadan kaybolmasını istedim.
Bu yüzden, o gün onunla karşılaşınca dedim ki:
-"Beni gülünç duruma düşüreceğine, ölsen daha iyi!.."
Annem karşılık vermedi. Sadece, tek gözüyle bana biraz baktı ve uzaklaştı gitti...
Dediklerim hakkında bir saniye bile düşünmemiştim, çünkü çok kızmıştım. Onun duyguları beni hiç ilgilendirmiyordu. Onu evde istemiyordum ama ev onun üzerineydi...
Çok çalıştım, kendime yeter oldum, sonunda Singapur'a okumaya gittim.
Bir süre sonra da evlendim. Birikimime borç ekleyerek kendime bir ev aldım.
Daha sonra çocuklarım oldu ve hayatımdan memnundum. Annemi unutmuştum...
Bir gün annem bizi ziyarete gelmişti. Öyle ya, kaç yıldır beni görmemişti.
Kapıya gelince, çocuklarım tek gözlü birini görünce birden korktular, sonrada güldüler.
"Babaanneniz" diyemedim. İçeri girince ilk fırsatta ona:
-"Evime gelip çocuklarımı nasıl korkutabilirsin.? Buradan hemen git.!" Dedim
Bu çıkışıma annem kısık bir sesle:
-"Kusura bakmayın, ben yanlış adrese geldim galiba.!" Dedi ve çıktı-gitti...
Aradan yine uzun bir zaman geçmişti.
Bir gün "mezunlar toplantısı" için okulumdan bir mektup aldım.
Karıma; "..iş seyahatine gidiyorum" diye bahane uydurdum.
Mezunlar toplantısından sonra, birden aklıma düştü.'Sadece meraktan' eski evime gittim.
Eski komşularımıza sorduğumda, "annemin öldüğünü" söylediler.
Önce biraz sevinç duyar gibi oldum ama içimde bir burukluk ve sızı hissettim.
Ben şaşkınca beklerken, "bana verilsin diye annemin bir mektup bıraktığını" söylediler.
Açtım ve okumaya başladım:

_En sevgili oğlum... Her zaman seni düşündüm.
Singapur'a gelip çocuklarını korkuttuğum için üzüldüm...
Mezunlar gününde geleceksin diye çok sevindim ve bekledim.
Ama; "seni görmek için yataktan kalkabilir miyim" diye çok düşündüm...
Seni büyütürken, 'tek gözümle' sürekli bir utanç kaynağı olduğum için de üzgünüm... biliyormusun biricik oğlum. .?
Sen küçücükken, babanla birlikte bir kaza geçirmiştin. Baban öldü fakat sen, bir gözünü kaybetmiştin. Bir anne olarak, senin tek bir gözle büyümene dayanamazdım...
Bu yüzden, babandan kalan tarlayı satarak, ameliyat masraflarına yatırdım.
İşte, şimdi o yeri boş olan gözüm var ya, onu sana vermiştim. Nakil çok başarılı geçmişti, hiç fark edilmiyordu. "O gözle, biricik oğlum görüyor ya..." diye çok mutlu oluyordum. Ana yüreği ya oğul, sana 'sen benim gözümle görüyorsun 'diyemedim...
Başarılarından dolayı seninle o kadar gurur duyuyordum ki, bu bana yetiyordu.
Her şeye rağmen, sen benim oğlumsun...
Bütün sevgilerimle... Annen.

| Sadece 1 Anneniz Var. Annenizi Üzmeyin...

ESKİ HAYAT ve YENİ HAYAT...

ESKİDEN;
Çember çevrilir,
Su musluktan içilir,
Ağaçlara tırmanılırdı.
...Bebekler bezden,
Silahlar tahtadan,
Resimler kömür karasından yapılırdı.
Kızlara ninelerinin, erkeklere dedelerinin İsimleri konulur,
Saatli maarif okunurdu.
Komşuda pişen Bize...
Bizde pişen komşuya düşerdi.
Geceler ayaz,
Sokaklar karanlık,
Yıldızlar parlak olurdu.
Turşu, salça, mantı evde yapılır,
Karpuz kuyuda soğutulurdu.
Erik ağacının çiçeği, pencere camımıza yaslanır,
Güz yaprakları bahçemize düşerdi.
Kardan adam yapılır,
Evlerde soba yakılır,
Kış gecelerinde masal anlatılırdı.
Merdiven çıkılır,
Aidat ödenmez,
Yönetici seçilmezdi.
Evler badanalı,
Sokaklar lambasız,
Mahalleler bekçili olurdu.
Ajans radyodan dinlenir,
Çizgi roman okunur,
Defterlere kenar süsü yapılırdı.
Hayat, Arkası yarın gibiydi, kesintisizdi. Her gün yaşanacak bir şey vardı. Herkes kendi düşünü kurar, Kendi hayatını oynardı.

ŞİMDİ;
Şimdi, Herkes Yoğun, Yorgun ve
Tek başına...

CAN DÜNDAR

19 Aralık 2015 Cumartesi

ÇALIŞMAK İBADETTİR...

Çalışmakla ilgili Ayetler...
" Yeryüzüne dağılın, Allah’ın fazlından rızkınızı arayın!" Cuma Suresi-10
" Her canlının rızkı Allah’a aittir." Hud Suresi-6

Çalışmakla ilgili Hadisler...
- "Çalışıp kazanmak her müslümana farzdır."
- "İbadet on kısımdır, dokuzu çalışıp helal kazanmaktır."
- "Kimseye muhtaç olmamak ve ana-baba, çoluk-çocuğunu da muhtaç etmemek için işe gidenin her adımı ibadettir."
- "Allah-ü Teâlâ sanat sahibi mümini sever."
- "Çalışmayıp kendini sadaka isteyecek hâle düşüren 70 şeye muhtaç olur."
- "Geçimini helalinden kazanmak, Allah yolundaki cihad gibidir."
- "Cihad, sadece kılıç sallamak değildir. Ana-babaya, evlada bakmak, kimseye muhtaç olmamak için çalışmak da cihaddır. Çalışıp kimseye yük olmayan mücahiddir."
- "İnsanların en iyisi, insanlara faydalı olandır."
- "En güzel rızk, helale, harama dikkat edilerek alın teri ile kazanılandır."
Hz. Muhammed (sas)

18 Aralık 2015 Cuma

SİZ KIYASLAYIN...

Küçüklüğümde, rahmetli nenem (babaannem) komşularına yada bir arkadaşına gideceği zaman beni de götürürdü. Onlar birbirleriyle karşılaştıklarında çok sıcak, çok içten bir konuşma ve muhabbetle birbirlerine sarılırlar ve tokalaşırlardı. Tokalaşırkende birbirlerinin ellerini sıkı sıkı tutarlar ve Peygamber Efendimize (sas) Salavat getirirlerdi. Çocuklukya bu durumu son derece komik bulur ve hallerine gülerdim. Oysa onlar öylesine samimi dost ve arkadaşmışki Salavat getirerekte aralarındaki bağı adeta taçlandırıyorlarmış... (Bunu yıllar sonra anlayabildim)

Peki ya şimdi aradan çoook zaman geçti. Şimdi işyerinde yada sokakta bir tanıdığınızla karşılasıyorsunuz; zoraki bir gülümseme, yapmacık hareketler, tokalaşma denirmi bilmem ama parmakların ucuyla eller birbirine değip çekiliyor ve bu da dostluk arkadaşlık oluyor... (Daha modern, daha eğitimli olduk sözde.)

Hangisi daha samimi sizce...

Şükrü Aygün

ÇALIŞANA HAKKINI VERİN

"Ücretliye ücretini, alın teri kurumadan veriniz."

Hz. Muhammed (SAS)
(Kaynak:Buhari)

17 Aralık 2015 Perşembe

İYİLİK YAPIN

"Her canlıya yapılan (iyilik) için bir sevap vardır."
Hz.Muhammed (sas)
(Müslim-Selam-153)

ZULMEDENLER RAHAT UYUYAMAZ...

Anlatıldığına göre Rum imparatoru, Hz. Ömer (ra)’e hediye olarak cübbe ve bazı elbiseler gönderdi. Rum elçisi Medîne’ye gelince “Halîfe’nin makamı ve sarayı nerede?” diye sordu. Ona “Halîfe’nin, senin zannettiğin gibi büyük bir sarayı yok, sâdece küçük bir evi var.” dediler ve evi gösterdiler. Elçi eve geldiğinde küçük, basit ve eski olduğu için kapısı kararmış bir ev buldu. Hz. Ömer’i aradı, fakat bulamadı. Onun kendi ihtiyaçlarını ve Müslümanların ihtiyaçlarını görmek için, yâni kontrol maksadıyla çarşıya gittiği söylendi. Elçi onu aramak için gitti ve sonunda bir duvarın gölgesinde uyurken buldu. Dilediğin yerde uyuyorsun. Oysa bizim idârecilerimiz zulmettiler. Onun için kalelere ve askerlere muhtaçtırlar.” dedi.

(İsmail Hakkı Bursevî, Rûhu’l Beyân, 4. Cilt, 100. Sayfa, Erkam Yay.)

16 Aralık 2015 Çarşamba

15 Aralık 2015 Salı

ANNE BABA SICAKLIĞI

"Evlerinizi altınlarla, gümüşlerle, en değerli kıymetli taşlarla bile döşeseniz içinde anne ve babanız olmayınca o evin sıcaklığı yoktur."
(Şükrü Aygün)

İYİ İNSAN OL

"Hayvanlara karşı acımasız olan, iyi bir insan olamaz."
(Arthur Schopenhauer)

AVUSTURYA SEFERİNDEN BİR KISSA...

Kânûnî’nin Avusturya’ya yaptığı seferlerin birinde idi. Ordu düşmana doğru ilerlerken, gayr-i müslimlerin köylerinden de geçiliyordu. Kânûnî, mola verdiği bir sırada hristiyan bir köylü, huzûruna geldi ve:
“-Sultânımız! Askerlerinizden birisi bağımdan üzüm koparmış ve yerine de parasını asmış! Size teşekkür ve tebrîke geldim.” dedi.
Bunun üzerine Kânûnî Sultan Süleyman Han, derhal o askeri buldurtup seferden menetti. Buna hayret eden hristiyan köylüye de şöyle dedi:
“-Askerin hâli, zafer ve nusretin ilk adımıdır. Eğer o asker, parayı üzümünü aldığı asmaya bağlamamış olsaydı, bu ordunun adı zâlimler ordusu olurdu ve o askerin kellesi giderdi. O parayı asmaya bıraktığı için kellesini kurtardı, ancak sâhibinden izinsiz mal aldığı için seferden men cezâsına çarptırıldı.”

(Osman Nûri Topbaş, Faziletler Medeniyeti-1, Erkam Yay.)

OSMANLILAR, DÜRÜSTLÜK VE NAMUS TİMSALİYDİ...

[A.L. Castellan’ın Osmanlı’daki Eşsiz Dürüstlük ve Namusa Dâir Anlattığı İbretli bir hâdise]

“Dostlarımdan biri anlattı:
İçinde bin kuruş bulunan bir torba ile İstanbul’dan Beyoğlu’na gidiyordum. Tophane iskelesi’ne çıkarken torbam yırtıldı. İçindeki bütün paralar da dökülüp rıhtımın üstüne dağıldı, bazıları da denize yuvarlandı. Ben «eyvah» bile diyemeden hemen oradaki halk, paraların üstüne üşüştü. Herkes bulabildiği kadar topluyordu. Ben şaşkınlıktan donmuş bir vaziyette ne yapacağımı bilemiyor, sadece bu hareketleri büyük bir endişe içinde takip ediyordum. Ne göreyim! Herkes, topladığı paraları deniz kenarında kalan torbama koyuyordu. Bunun üzerine içim biraz ferahladı. Hattâ kayıkçılar da, suya dalıp, denizin dibine gitmiş olan kuruşları çıkarmışlardı. Bütün bunlara karşı cömertlik göstermek istedimse de vazîfelerini yapmış olduklarından bahsederek her biri bir tarafa çekildi. Zaten o kadar kalabalıktılar ki, hepsine bahşiş yetişmezdi. Toplanan bütün paralar torbaya konduktan sonra bir hamal da onu yüklenip doğru evime kadar götürdü. Eve girdikten sonra büyük bir merak içinde paramı hemen saymaya başladım. Birçok ziyâna uğramış olduğumu zannediyordum ki, bin kuruşumun da tam olarak torbada olduğunu görünce hayretler içinde kaldım. Gözlerime inanamadım; bir daha saydım. Evet tek bir kuruşum bile eksik değildi.”

"Osmanlılar, doğruluk husûsunda eşsiz, nâmus konusunda da son derece hassas bir gönül yapısına sahiptirler. Bu halleri, pek yüksek ve müstesnâ bir fazîlet arzeder ki, bu da, Kur’ân-ı Kerîm ile sünnet ahkâmından kaynaklanır."

A.L. Castellan

14 Aralık 2015 Pazartesi

Hz. ALİ (ra)'in CÖMERTLİĞİ...

Hz. Ali (ra) hurma bahçesinde akşama kadar çalışmış akşamda devesinin üzerine bir çuval hurma yükleyerek evinin yolunu tutmuştu. 
Devenin yuları yardımcısı Kamber'in elinde idi. Kendiside önde gidiyordu. Medine'nin içine girdiklerinde yolun kenarından bir ses geldi. Yoksulun biri elini açmış sızlanıyordu. Ne olur ALLAH Rızası için bir yardım diyordu. Sesi duyan Hz. Ali (ra) arkadan deveyi çekip gelen Kamber'e sordu.

"Kamber ne istiyor bu yoksul"

Kamber "hurma istiyor efendim dedi.

Hz. Ali (ra) "ver öyleyse" dedi.

Kamber "hurma çuvalda efendim" dedi.

Hz. Ali (ra) "çuvalla ver öyleyse" dedi.

Kamber "Çuval devenin üzerinde efendim" dedi.

Hz. Ali (ra) "deveyle ver öyleyse" diye gürledi.

Emri derhal yerine getiren Kamber diyor ki;

"Devenin ipide benim elimde demekten korktum ve hurma çuvalını deveyle birlikte yoksula verdim. Az kalsın benide yoksula vermekte tereddüt etmeyecekti...

"""""ALLAH CÖMERTTİR ve CÖMERTLERİ SEVER""""""" 

KİM KÖR? KİM NANKÖR?

Bir gün İsa (as),iki gözü kör ve iki ayağı felçli bir adama rast gelir.

Adam şöyle dua etmektedir:
"Ey nice hükümdarlara vermediği ni'meti bana ihsan eden Rabbim! Sana ağaçların yaprakları adedince şükürler olsun!"

Hazreti İsa (as) kötürüm adama: "Ayağın yürümüyor gözün görmüyor. Buna rağmen büyük bir samimiyetle şükretmektesin. Hangi Ni'mettir ki nice hükümdarlara verilmediği halde sana verilen?"

Adam: "Efendi,der!. "Allah bana öyle bir kalp vermiş ki, o kalple O'na şükrediyorum. Öyle bir dil vermiş ki, O'nu o dille zikrediyorum. Halbuki nice hükümdarlar var ki, Bu ni'metten mahrumdurlar."

Kalp gözü açık olan bu adama İsa (as): "Gel seni şu görmeyen gözlerinden öpeyim"der. İsa (as) adamın gözlerinden öpünce gözleri açılır.

Karşısındakinin İsa (as) olduğunu görünce heyecanlanan adam: "Sen şu ölüleri dirilten, hastalara şifa bahşeden mu'cizelerin sahibi peygamber değil misin?"

İsa (as): Belli oluyor mu?.
Adam: "Gözlerimden belli oluyor da ayaklarımdan hala belli değil!" cevabını verir.

Tebessüm eden Hz. İsa (as): "Kalk yürü Allah'ın İzniyle!" der. Adam kalkar ve yürür. Artık ayakları da iyi olmuştur.

Bir kaç adım attıktan sonra ilk sözü şu olur:
"Ey nebiler nebisi! Sendeki bu mu'cizeler de ondan değil mi? Öyleyse geç kalmayayım O'na bir şükredeyim! der ve öyle bir secdeye kapanır ve der ki:

"Yarabbi! Ben zikreden bir dilin, şükreden bir kalbin bile şükrünü yerini getirmekten acizken, şimdi sen bana gözlerimle ayaklarımı lütfettin. Bunların şükrünü ben nasıl ödeyeceğim?"


(Kaynak: irfantakvimleri)

13 Aralık 2015 Pazar

SIRRINI VERME

"Her gördüğün ata sakın deme binektir. Sırrını verme dostuna, bazıları gevşektir. Eşeğe altın semer de vursan; eşek yine eşektir."
(Ziya Paşa)

12 Aralık 2015 Cumartesi

11 Aralık 2015 Cuma

10 Aralık 2015 Perşembe

1500 YIL ÖNCE GÜNEŞ VE AYIN YÖRÜNGESİNDEN HABER VERİLDİ...

"Geceyi ve gündüzü, güneşi ve ayı yaratan O’dur. Her biri bir yörüngede yüzmektedir."
(Enbiya Suresi 33)

ÇOCUKLARIMIZA DAVRANIŞIMIZ NASIL OLMALI?

Aşağılamak, suçlamak veya çocuğunuz adına karar vermek yerine, çocuğunuzu dinleyin. 
Dinlendiğini gören çocuk, kendine değer verildiğini, dolayısıyla sevildiğini düşünecektir ve size daha çok yaklaşacaktır...

(Uzmanların Tavsiyesi)

9 Aralık 2015 Çarşamba

KİMLER ANLAŞABİLİR?

"Aynı dili konuşanlar değil, aynı duyguyu paylaşanlar anlaşırlar."
(Hz. Mevlana)

AĞAÇ DALINDAKİ ZEKAT PARASINI BİLİYOR MUSUNUZ...?


Fatih Sultan Mehmet Han devrinde bir Müslüman'ın günlerce dolaşıp yıllık zekatını verebileceği fakir birini arayıp bulamadığını, bunun üzerine zekatının tutarı olan parayı bir keseye koyarak Cağaloğlu'nda bir ağaca asıp, üzerine de: "Müslüman kardeşim, bütün aramalarıma rağmen memleketimizde zekatımı verecek kimse bulamadım. Eğer muhtaç isen hiç tereddüt etmeden bunu al" diye yazdığını... Ve bu kesenin üç ay kadar o ağaçta kaldığını biliyor muydunuz?

(Kaynak: İbrahim Refik - Tarih Şuuruna Doğru)

8 Aralık 2015 Salı

İBN-İ HACER : TAŞIN OĞLU (MUTLAKA OKUNMALI)


Azimle kararlılıkla hedefe koşanlar, mutlaka başarılı olmuşlardır. İbn-i Hacer öğrencilik yıllarında dersleri kafasının almayışı yüzünden sık sık başarısız oluyordu. Öyle ki, kendisini başarısızlığa mahkum etmişti. Üzüntüyle memleketine dönerken mola verdiği bir mağaranın tavanından düşen su damlalarının zemindeki sert taşta derin bir çukur açtığını gördü ve düşünmeye başladı:

- Benim kafam bu taştan daha kalın ve sert değildir. Damlalar taşa iz bırakırda, çalıştığım dersler benim kafamda nasıl iz bırakmaz? Öyleyse bu su damlaları gibi yılmadan, azimle ve devamla çalışıp öğrenmeye devam etmeliyim!

İbn-i Hacer hemen geri döndü ve hedefe ulaşmak için azimle çalışmaya başladı. Neticede büyük ve meşhur bir alim olarak ilim tarihindeki yerini aldı. Yazdığı eserlere de imzasını “İbn-i Hacer : Taşın oğlu” diye atarak azmin elinden hiçbir şeyin kurtulamayacağını, mutlaka başarılı olmak isteyenlere ders verdi.

(Kaynak: irfantakvimleri)

MÜ'MİN KİMDİR?

"Mü'min başkasıyla hoş geçinen ve kendisiyle hoş geçinilen kimsedir. 
İnsanlarla güzel geçinmeyen ve kendisiyle güzel geçinilmeyen insanda hayır yoktur."
Hz. Muhammed (SAS)
(Kaynak: Ahmet b. Hanbel, II, 400)

7 Aralık 2015 Pazartesi

TEMİZLİK

“… Şunu iyi bilin ki, Allah tevbe edenleri de sever, temizlenenleri de sever.”
(Bakara Suresi - 222)

ÖLÇÜDE VE TARTIDA ADALET


"Ölçüyü ve tartıyı adaletle tutun!
İnsanlara eşyalarını eksik vermeyin ve yeryüzünde ifsad edici kimseler olarak bozgunculuk yapmayın!

(Hud Suresi - 85.)

AVUSTURALYA DEVLETİ'NE SAVAŞ AÇAN, 2 TÜRK ASKERİ...

 
AVUSTURALYA DEVLETİNE SAVAŞ AÇAN, 2 TÜRK ASKERİ
                      (Okuyalım Paylaşalım Teşekkürler)

Avusturalya Devleti ilk resmi savasını, İKİ TÜRK ile yapılmıştır...

Yıl 1912, İngilizler Hindistan’ı işgal eder… Osmanlı 350 adet Levent ile Hindistan'a yardıma gider buradaki savaşlarda 40 kadar TÜRK esir düşer. Savaş bittikten sonra bu 40 Osmanlı esir askerini, İngilizler gemilerde çalıştırmaya başlarlar. Bir İngiliz gemisi Avustralya’ya geldiğinde, esir iki Osmanlı askeri gemiden bir yolunu bulup kaçarlar.

ESAS HİKAYE BUNDAN SONRA BAŞLAR….

Gemiden Kaçan İki levent…… Meslegi dondurmacılık olan (Karadenizli) Abdullah ve Mesleği kasaplık olan (Afyonkarahisarlı) Mehmet Avusturalya'da kendilerine yeni bir hayat kurarlar… İşleri ve kazançları iyidir ama onların kulagı sürekli Anadolu'da ve memlektlerindedir…
Dünya kaynamaktadır… Balkanlar, ortadogu ve İngilizlerin işgal ettiği Türk Yurtları….
İşte Tam Bu sırada (1915) Avusturalya Hükümeti, İngilizlerle birlikte Çanakkele'ye ASKER çıkarmaya karar verir.
ve bizim iki Osmanlı askeri olayı duyarlar ve hemen buluşarak, durum değerlendirmesi yaparlar.

Biz TÜRK askeriyiz ve Avustralya’da yaşıyoruz. Avustralya devleti Osmanlıya savaş açmış ve bizim ülkemizi işgale gitmiş, bundan dolayı biz de Avustralya devletine savaş açalım derler.

Alırlar kağıdı, kalemi ve yazarlar:

Sayın Avustralya Yetkilileri…. (İngilizlerin sömürgesi olduğu için Dönemin Sömürge VALİSİ)
Biz iki TÜRK askeri, ülkenizde bulunuyoruz. Duyduk ki, devletimiz Osmanlı'ya Avustralya Devleti olarak savaş açmış ve Çanakkale’ye asker göndermişsiniz. Bundan dolayı iki TÜRK askeri olarak biz de Avustralya Devleti'ne savaş açmış bulunmaktayız.
Bu bir “Osmanlı Savaş Fermanı“dır. Avusturalya’ya duyurulur....
Avusturalyalı yetkililer Bu mektubu alırlar, Okurlar ama Ciddiye almazlar…

Karahisar diyarından Tarakçıoğlu Mehmet, Karadeniz diyarından Mentesoğlu Abdullah İki Osmanlı askeri, Sidney’ in 250 km uzağında (Whıte Rock) Karlıdağlar denilen bölgede siper alırlar… Dondurmacı Abdullah'ın beyaz gömlegi vardır, kasap Mehmet' in de kırmızı önlügü, GÖMLEK VE ÖNLÜGÜ SÖKEREK 3 HİLALLİ BAYRAGI DİKERLER bu bayrak ile DÜŞMANA SAVAŞ AÇARLAR…
Avusturalya'lı Yetkililer, Tren ile asker toplayıp limanlara sevketmektedir. Limanlara gelen asker ve mühimmat gemilerle ÇANAKKALE'ye sevk edilmektedir…
Önce virajlarda tren raylarını sökerek 3 tren devirirler. Üçüncü trende askeri mühimmat bularak silahlanırlar. Aynı bölgede 8 karakol basar ve karakollardaki askerlerin tamamını vururlar.

Ne olduğunu bir turlu çözemeyen Avustralyalıların, sonunda iki Osmanlı askerinin yazmış olduğu mektup akıllarına gelir ve bölgeye TREN ile 250 kadar asker gönderirler… İKİ; TÜRK kendilerine savaş açmıştır… Bu savaş Avusturalya'nın ilk resmi savasıdır… Çaresiz kalan Avusturalya Devleti ilk resmi savasına girer, Karşı tarafta İKİ TÜRK... Tren ile gelen 250 kadar Avusturalya askerini pusuya düşüren İki BABAYİGİT… Trene saldırır…. Ve iki Osmanlı askeri 60 kadar Avusturalya askerini öldürür… Çok şiddetli çatışmalar sonucunda, İKİ ANADOLU ASLANI bu karlı dağlarda şehit Düşer….

İki askerin mezarı Sidney’e 250 km uzakta (Whıte Rock) Karlıdaglar’da bulunmaktadır.
NUR İÇİNDE YATSINLAR…
Bu iki yiğidin hakkını teslim eden Avusturalya o bölgeye 'Türk Kayalıkları' ismini vermiştir...
(Okuyalım Paylaşalım, Teşekkürler.)

5 Aralık 2015 Cumartesi

YANIMDA YÜRÜ

"Önümden gitme seni izleyemeyebilirim, arkamdan da gelme yol gösteremeyebilirim; yanımda yürü ve yalnızca dostum kal."
(Albert Camus)