4 Kasım 2019 Pazartesi

AHDE VEFA - HZ. ÖMER

ahde vefa, hz ömer, sahabe, asrı saadet, raşit halifeler, halife, dini hikaye, güzel hikaye, hikayeler, amr bin as, katil, öldürmek, adalet

Ahde Vefa - Hz. Ömer (ra)

Hz. Ömer arkadaşlarıyla sohbet ederken, huzura üç genç girerler. Derler ki “Ey halife, bu aramızdaki arkadaş bizim babamızı öldürdü. Ne gerekiyorsa lütfen yerine getirin.”

Bu söz üzerine Hz. Ömer suçlanan gence dönerek :
– Söyledikleri doğru mu diye sorar , Suçlanan genç der ki :
-Evet doğru.Bu söz üzerine Hz Ömer;
-Anlat bakalım nasıl oldu diye sorar:

Bunun üzerine genç anlatmaya başlar, der ki :
-“Ben bulunduğum kasabada hali vakti yerinde olan bir insanim ailemle beraber gezmeye çıktık, kader bizi arkadaşların bulunduğu yere getirdi. Affedersiniz hayvanlarımın arasında bir güzel atim var ki dönen bir defa daha bakıyor, hayvana ne yaptıysam bu arkadaşların bahçesinden meyve koparmasına engel olamadım, arkadaşların babası içerden hısımla çıktı , atıma bir taş, attı atim oracıkta öldü. Nefsime bu durum ağır geldi, ben de bir tas attım, babası öldü. Kaçmak istedim fakat arkadaşlar beni yakaladı, durum bundan ibaret” dedi.

Bu söz üzerine Hz Ömer:
-“Söyleyecek bir şey yok, bu suçun cezası idam.Madem suçunu da kabul ettin” dedi.

Bu sözden sonra delikanlı söz alarak
-“Efendim bir özrüm var” diyerek konuşmaya başladı
– “Ben memleketinde zengin bir insanim, babam rahmetli olmadan bana epey bir altın bıraktı. Gelirken kardeşim küçük olduğu için saklamak zorunda kaldım. Şimdi siz bu cezayı infaz ederseniz yetimin hakkini zayi ettiğiniz için Allah(cc) indinde sorumlu olursunuz, bana üç gün izin verirseniz ben emaneti kardeşime teslim eder gelirim, bu üç gün içinde yerime birini bulurum” der.

Hz. Ömer dayanamaz der ki :
-“Bu topluluğa yabancı birisin, senin yerine kim kalır ki?!”

Sözün burasında genç adam ortama bir göz atar, der ki:
– “Bu zat benim yerime kalır.” O zat Hz. Peygamber Efendimizin (sav) en iyi arkadaşlarından daha yaşarken cennetle müjdelenen Amr Ibni As’ dan başkası değildir. Hz. Ömer Amr’a dönerek,
– “Ey Amr, delikanlıyı duydun” der.

O yüce sahabi
-“Evet, ben kefilim” der ve genç adam serbest bırakılır.

Üçüncü günün sonunda vakit dolmak üzere ama gençten bir haber yoktur. Medine’nin ileri gelenleri Hz. Ömer’e çıkarak genç’in gelmeyeceği, dolayısıyla Amr Ibni As’a verilecek idam yerine maktulün diyetini vermeyi teklif ederler, fakat gençler razı olmaz ve “babamızın kani yerde kalsın istemiyoruz” derler.

Hz. Ömer kendinden beklenen cevabi verir der ki :
“Bu kefil babam olsa fark etmez cezayı infaz ederim.”

Hz Amr Ibni As ise tam bir teslimiyet içerisinde der ki :
-“Biz de sözümün arkasındayız.”

Bu arada kalabalıkta bir dalgalanma olur ve insanların arasından genç görünür. Hz. Ömer gence dönerek derki evladım gelmeme gibi önemli bir nedenin vardı neden geldin?” Genç vakurla basını kaldırır ve (günümüz insani için pek de önemli olmayan) “AHDE VEFASIZLIK ETTI” demeyesiniz diye geldim der.

Hz.Ömer basini bu defa çevirir ve Amr Ibni As’a der ki :
-“Ey Amr, sen bu delikanlıyı tanımıyorsun nasıl oldu onun yerine kefil oldun”.

Amr Ibni As Allah kendisinden ebediyyen razı olsun, vakurla kanımızı donduracak bir cevap verir,

-“Bu kadar insanin içerisinden beni seçti.
“İNSANLIK ÖLDÜ “dedirtmemek için kabul ettim” der.

Sıra gençlere gelir, derler ki :
-“Biz bu davadan vazgeçiyoruz.”

Bu sözün üzerine Hz Ömer :
-“Ne oldu, biraz evvel “babamızın kani yerde kalmasın” diyordunuz ne oldu da vaz geçiyorsunuz?” der.

Gençlerin cevabi da dehşetlidir :

-“MERHAMETLİ İNSAN KALMADI” DEMEYESİNİZ DİYE …

Bende sizinle bu yazıyı paylaşıyorum. “Güzel ve ibretlik yazıları paylaşanlar kalmadı ” demesinler diye…

Bebek gülüşü, gülümsemeyen kalmasın :)



Bebek gülüşü, gülümsemeyen kalmasın 
Beğenelim, paylaşalım. Teşekkürler. 

1 Kasım 2019 Cuma

PADİŞAHIN KIZI İLE EVLENMEK İSTEYEN ÇOBANIN ALLAH ALLAH ZİKRİ

hikayeler, esmaül hüsna, zikr, zikir, zikrin önemi, dini hikaye, kıssa, kıssadan hisse, Allah zikri, Ya Allah, Allah lafzı, padişah, çoban,

Henüz yirmisinde olan genç bir çoban… Bir kıza gönlünü kaptırmış, o derece âşık olmuş ki, sevdiğinden başka bir şey düşünemez, derdini kimseye anlatamaz olmuştu.

–Ne haldesin, sana ne oldu? Diyenlere mahzun bir tebessümle bakar, hiçbir şey söylemezdi. Onun bu hali çevresinde bulunan herkesi merak içinde bırakmıştı. Onun derdini birlikte çobanlık yaptıkları yakın arkadaşından başka kimse bilmezdi. İki arkadaş gündüzleri köyün koyunlarını güder, geceleri de kaldıkları tek oda bir kulübede yaşarlardı.


Günlerden bir gün, günlük işlerini yapmış, kulübelerine dönmüşlerdi. Âşık olan çoban her zamanki gibi kulübelerinin az ilerisindeki bir kaya parçasının üzerine oturmuş, yaşlı gözlerle güneşin batışını izlemektedir. Diğer çoban da akşam yemeği için hazırlık yapmaktadır. Tam bu esnada kulübelerinin önüne gelen bir ihtiyarın sesi duyulur.

–Hey delikanlı!


Aşık çoban ihtiyarı duyacak durumda değildir. İhtiyar birkaç defa seslenir ama aşık çobanın duyacağı yoktur. Dışarıdan gelen sesi işiten diğer çoban kulübeden dışarı çıkınca ihtiyar bir adam karşılaşır.

–Buyrun efendim! Bir şey mi istediniz?

İhtiyar:
–Evladım! Ben yolcuyum, susadım, bana içecek biraz su verir misin?
Genç içeri girer, su kabını eline alarak ihtiyara verir. İhtiyar bir yandan suyu yudum yudum içerken, bir yandan da ileride duran genci görmüş ve dikkatini çekmiştir. Birkaç defa seslenmesine rağmen sesini duyuramadığından sağır mıdır diye de merak eder.

İhtiyar sorar:

–Arkadaşın hasta mıdır?

Genç:
–O gecelerini uykusuz geçirmektedir. Kendine bakmıyor, yemesi, beslenmesi çok düzensiz… Kızdan başka hiçbir düşüncesi yok. Uykusu kız, yemesi kız, içmesi kız, çevresi kız, onun her şeyi kız olmuş… Aşk bu olsa gerek.

Genç çobanı dikkatle dinleyen ihtiyar sorar:

–Arkadaşın kime âşık olmuş?

Çoban:
–Padişahın kızına.

İhtiyar şaşkındır, az ileride konuşmalardan habersiz bir kaya parçasının üzerinde oturan gence baktı. Saçı sakalı birbirine karışmış, zayıf çelimsiz bir genç hali vardı.

Aşık çobanın arkadaşı:

–Efendim! Ben ona çok söyledim. Sen kim, padişahın kızı kim? Senin neyine padişahın kızına âşık olmak, ama dinletemedim.

İhtiyar:
–Çağır bakalım şu âşık çobanı da bir de onunla konuşalım.


Genç çoban arkadaşının yanına gider ve birlikte ihtiyarın yanına dönerler. Aşık çoban ihtiyarın yanına gelince, durumun çok daha vahim olduğu gözlerden kaçmamıştır. Genç çobanın ayakta duracak takati yoktur.

İhtiyar:
–Evladım bu halin nedir? Üzülme, çaresi olmayan dert, şifası olmayan hastalık yoktur, dedikten sonra derin düşüncelere dalar gider. Kısa bir sessizlikten sonra, ihtiyar, çobanlara yere oturmalarını söyledikten sonra anlatmaya başlar.

Kapılarına kadar gelen bu alim zat, devrin padişahının danışmanlarından biriymiş. Uzun yıllardır, padişah her sıkıntıya düştüğü meselede ilk danıştığı bu ihtiyar alim olurmuş. Padişah bu ihtiyarı çok sevmiş, onu kendine danışman yaparken bir istekte bulunmuştu: “Benim danışmanım olduğunu kimseye söylemeyeceksin, falanca dağın eteğinde bir kulübede yaşayacaksın, ben seni çağırınca geleceksin.” O zamanlar genç olan bugünün ihtiyarı, padişahın talebini kabul etmiş ve yılladır dağın eteğindeki kulübesinde tek başına yaşıyor, boş zamanlarını da gül satarak geçiriyordu. Padişahın onu sevdiği gibi o da padişahı çok seviyordu. Bu yaşantıya sırf padişahı sevdiği için katlanmıştı.

İhtiyarı dinleyen gençler şaşkındır, hele aşık çoban şaşkınlıkla birlikte içinde ümit ışıkları yanmaya başlamıştır. Nihayet padişahla yakınlığı olan birine rastlamıştır.

Aşık genç sorar:

–Benim derdime bir çare bulabilir misin?

İhtiyar alim:

– Dediklerimi harfiyen yaparsan elbette demiş.

Aşık genç hemen:

– Elbette demiş her şeyi hemde ne istersen her şeyi yaparım demiş, çok zayıf olan ümitlerinin yeşermesiyle sevinçten birden canlanmış, yüzüne tekrar renk gelmiş ve can kulağı ile dinlemeye başlamış.

İhtiyar alim:

–Benim kaldığım kulübenin üst kısmında bir mağara var, sen oraya çekileceksin. Kırk gün hiç dışarı çıkmadan Allah, Allah diye zikirde bulunacaksın. Ne duyarsan duy, ne görürsen gör vazgeçmeyeceksin, sana gelenlere itibar etmeyeceksin, hatta padişah bile gelse, dünyayı sana teklif etseler dahi itibar etmeyeceksin işte o zaman muradın gerçek olacak.

Her şeyi yapmaya hazır olan aşık genç iyice şaşırmıştır, bu iş bu kadar kolay mıdır?

Aşık genç:

–Gerçekten bu kadar kolay mı? Ben şimdi elime tespihimi alacağım, mağarada kırk gün Allah lafzı celili ile zikir çekeceğim, sonra sevdiğime kavuşacağım, öyle mi?

İhtiyar alim:

–Evet, bana inan ve dediklerimden çıkma yeter demiş sadece.

Çoban sabahı beklemeden, arkadaşıyla vedalaşarak ihtiyarla birlikte hemen yola koyulur. Birlikte yol alırken çobanın morali yükselmiş, yüzüne renk, ayaklarına kuvvet gelmişti. İhtiyar, çobana mağaranın kapısına kadar eşlik eder. Kapıda çoban ile ihtiyar vedalaşırlar. Çoban hemen içeri girer ve Allah zikrine başlar. Niyetini padişahın kızına, dilini de Allah’ın zikrine yöneltir.


Aradan birkaç gün geçmiştir, çoban zaruri ihtiyaçlarının dışında sadece zikirle meşgul olmaktadır. Çoban mağarada zikirle meşgul olurken, civar köylerde bir söylenti kulaktan kulağa dolaşmaya başlamıştır bile. Herkes birbirine şöyle diyordu: “Şu dağdaki mağaraya keramet ehli bir derviş yerleşmiş, gece gündüz zikirle meşgul olmaktadır.” Söylenti artarak devam etmiş, sadece yakın köylere değil, zamanla kasabaya, oradan da ülkenin her tarafına yayılmış. Söylenti her yayılışta, bire bin katarak abartılıp çobana birçok kerametler izafe edilir.

Çobanın mağaraya çekilmesinin üzerinden bir ay geçmişti ki, bir gün arkadaşı çoban onu ziyarete gelir. Mağaradaki kendini zikre o kadar vermişti ki, arkadaşının geldiğini fark etmemiştir. Seslendikten sonra ancak kendine gelebilmiştir. Kısa bir hasret gidermeden sonra, arkadaşı mağaradan ayrılır ve çoban zikre devam eder.

Kırk günün dolmasına üç–beş gün kalmıştı ki, çobanın şöhreti bütün ülkeye yayıldı. O kadar duyuldu ki; sarayda bile konuşulur olmuştu. Derken padişah da derviş haberini duyar. Bir gün padişah vezir ile bu meseleyi konuşur.

Padişah:
–Böyle Allah dostlarının yanımızda olması bize çok büyük faydalar sağlar.

Vezir:
–Sultanım! Elimizi çabuk tutalım, zikir ehli bir yerde fazla durmaz, onlar dünyayı dolaşırlar, bu dervişi saraya alıp, burada ikamet ettirelim.

Padişah:
–Güzel düşündün, var git dervişi al saraya getir.

Padişahtan talimatı alan derviş doğruca dağın yolunu tutar. Yanındakilerle birlikte çobanın yanına varır. Durumu çobana anlatır, çoban teklifi kabul etmez. Çoban direkt olarak padişahın kızını kendisine teklif edileceğini bekliyordu. Vezir, çobanı padişaha götürmek için her ne teklif yaptıysa, kabul edilmez. Üzgün bir şekilde saraya döner.

Padişah, vezirinden olanları öğrenince üzülür.

Vezir:
–Sultanım! Allah dostları dünya malına değer vermez. Derviş Efendi de bunun en güzel örneği oldu, der.

Vezirini dinleyen Padişah, bir de kendisi gitmeye karar verir. Hazırlık yaptırır ve yola çıkarlar. Padişah dağdaki çobana giderken ihtiyar danışmanına haber salmış, onu da yanına almıştı. Padişah mahiyeti ile çobanın bulunduğu mağaranın kapısına gelir.

Tevafuk bu, padişahın mağaraya geldiğinde çoban inzivadaki kırkıncı gününün içindeydi. Padişah, zikir halindeki çobana tekliflerini yapar. Çoban sessizce dinler, padişah bitirince, çoban zayıf ve kısık bir sesle “hayır istemem” der.

Padişah da, mahiyeti de şaşkındır. Bu teklifler öyle kolay kolay reddedilecek teklifler değildir. Orada bulunanların hiçbiri bu işe bir anlam veremez. Herkes bu durumu aşık çobanın maneviyatının yüksekliğine bağlar. Padişahı reddetmesi, çobanın itibarını kat kat arttırmıştır. Orada bulunanların içinde işin özünü bilen, sadece ihtiyardır.

İhtiyar danışman padişaha der ki:


–Padişahım! Bu derviş Efendiyi kızınızla evlendirirseniz, amacınıza ulaşırsınız.

Padişah:
–Kabul eder mi?


İhtiyar:
–Edebilir, bir deneyelim, der.

Dünya malına meyletmeyen böyle bir dervişi kendi tebasına almak fikri padişahın hoşuna gider. O sırada padişahın mağaradaki dervişi ziyaret ettiği haberi çevre köy ve beldelere ulaşmış, haberi duyan dağa akın eder. Kısa zamanda dağda kalabalık bir insan topluluğu meydana gelir.

Padişah ile ihtiyar danışmanı arasında bu konuşma geçerken, gün akşam olmuş, güneş batmak üzeredir. Aşık çobanda huşu içinde zikrine devam etmektedir. Padişah ve danışmanı dervişe doğru ilerlerler.

Padişah bu teklifi yaparken, aşık çobanın çoban arkadaşı da mağaranın kapısına kadar gelebilmiş, sevinci yüzünden okunuyordu. Arkadaşı kaç yıldır hasretini çektiği sevdiğine kavuşacaktı. İhtiyar da umutluydu, çobanın bu mağaraya hangi gaye için kapandığını biliyordu.

Mağaranın kapısında çobana öneriyi yapar:

–Derviş Efendi, seni kızımla evlendireyim.

Bunu duyan çobanın arkadaşı da, alim ihtiyarda çobanın hemen kalkıp teklifi kabul etmesini beklerken, çok farklı bir durum olmuştu.

Çobandan gelen ilk tepki bu sefer çok yüksek bir sesle Allah (c.c) lafzı duyulmuştu ve çoban ayağa fırlamıştı. Padişah bu teklifi yaptığında güneş batmış, ufukta batan güneşin bıraktığı kızıllık vardı. Bu sesle Padişah da dahil herkes teklifi kabul ettiğini düşünmüştü ama çoban elindeki tespihi yavaşça cebine koydu ve yerine oturdu.

Herkes pür dikkat ne diyeceğini beklerken,

Çoban:
–Hayır padişahım, kızınızla da evlenmek istemiyorum.

Şaşırmak sırası, ihtiyar danışmanda ve çobanın arkadaşındaydı. Nasıl olur? Çoban bu mağaraya padişahın kızını alabilmek için kapanmıştı.

Dağ derin bir sessizliğe bürünmüştü. Herkes hayret içindeydi, bu dervişin gerçek manada Allah dostu olduğuna kimsenin şüphesi kalmamıştı. Çünkü ona yapılan teklifleri kimse reddedemezdi. Hele çobanın arkadaşı bu işe iyiden iyiye bu işe şaşırmıştı. Öyle ya Padişahın kızını elde edebilmek için neler çekmişti, neredeyse hayatını kaybedecekti. Şimdi ise bunu elde etti, ama kabul etmiyordu.


Aşık çoban üzgün bir eda ile kafasını iyice eğerek. Ben sadece kırk gün padişahın kızına kavuşmak için Allah dedim. Rabbim ise buna rağmen zikrinin hürmetine padişahı, mahiyetini ve hayal edemediğim kadar mal varlığını, ayrıca şu kadar insanı ayağımın önüne serdi.

Ben ne yanlış yoldaymışım. Keşke ben padişahın kızı için değil de, Allah için Allah demiş olsaydım demiş ve bir kaç defa daha yüksek sesle Allah Allah diye zikrederek son nefesini verdi.

31 Ekim 2019 Perşembe

ETSİZ ÇİĞ KÖFTE

etsiz çiğ köfte, köfte, çiğ köfte, marul, yeşillik, yemek tarifleri, pratik yemekler, ev yemekleri
ETSİZ ÇİĞ KÖFTE

Malzemeler;
5 çay bardağı köftelik bulgur ( 2.5 Su bardağı )
3 adet orta boy patates
1,5 yemek kaşığı domates salçası
1 yemek kaşığı biber salçası (acı sevmeyenler tatlı biber salçası kullansınlar)
1 tatlı kasığı kimyon
1 cay kaşığı karabiber
1,5 tatlı kaşığı isot ( isteğe göre baharatları fazlada kullanabilirsiniz )
2 diş sarımsak
1 demet taze maydanoz
1 demet taze soğan
2 çorba kaşığı nar ekşisi
yarım çay bardağından biraz fazla sıvıyağ ve zeytinyağı karışık
ve yeteri kadar tuz ( ben 1,5 tatlı kaşığı kullandım )

servis yapmak icin;
1 adet kıvırcık
2 adet domates
1 adet limon
isteğe göre nar ekşisi

HAZIRLANIŞI
Patatesleri soyup yıkayın bol suyla haşlayın sıcak sıcak hiç soğutmadan ince bulguru ilave edip önce tahta bir kaşıkla sonrasıcaklığı çıkınca elinizle biraz yoğurun,rendelenmiş sarımsağı,baharatları,salçayı,yağı ve tuzu patatese ilave edip çok iyi yogurun ( ben yoğurma işlemini hamur yoğurma standında yaptım ) Yoğurduğunuz bulgurun tadina bakin eger bulgurunuz yumuşamamışsa bulgur yumusayana kadar yoğurmaya devam edin en son maydanozu ve soğanı ilave edin ve biraz daha yogurun. Patatesli çiğ köfteden ceviz büyüklüğünde parçalar alın elinizle sekil verip sıkarak servis tabağına alın, limon,kıvırcık ve domatesle beraber servis yapın.

Afiyet Olsun

Not: Ben patatesli çiğ köftenin bir kısmını küçük muffin kalıplarına doldurarak şekil verdim bu şekilde çok sunumu sanki daha güzel oldu.

MEATBALL MEAL MEATBALLS Materials; 5 tea cups bulgur for dumplings (2.5 cups) 3 medium potatoes 1,5 tablespoons tomato paste 1 tablespoon pepper paste (bitter pepper paste should use) 1 sweet groin cumin 1 teaspoon black pepper 1,5 teaspoons isot (you can use the spices in excess) 2 cloves of garlic 1 bunch of fresh parsley 1 bunch of spring onions 2 tablespoons of pomegranate juice a little over half a glass of tea oil and olive oil mixed and enough salt (I used 1.5 teaspoons) to serve; 1 piece curly 2 tomatoes 1 piece of lemon pomegranate juice PREPARATION OF Peel and wash the potatoes and boil with plenty of water, add hot bulgur without any hot cooling, add a wooden spoon and then knead with your hand, add grated garlic, spices, tomato paste, oil and salt to the potatoes. If the bulgur is not softened, continue to knead until the bulgur softens, add the latest parsley and onion and knead a little more. Take the walnut-sized pieces of raw meatballs with potatoes, shape them by hand and squeeze them into a serving plate, serve with lemon, curly and tomatoes. Enjoy your meal Note: I made a portion of the raw meatballs with potatoes by filling them into small muffin molds, so it was as if the presentation was much nicer.

Onların da mutlu olmaya hakkı var... :)



Onların da mutlu olmaya hakkı var... :)

30 Ekim 2019 Çarşamba

MUHTEŞEM BİR BAŞARI ÖYKÜSÜ...

hüseyin yılmaz, prof, hoca, bilim adamı, alim, einstein, albert einstein, başarı öyküsü, mutheşem hikaye, einsteini yenen adam, denizli, acıpayam, amerika, usa, abd,
MUHTEŞEM BİR BAŞARI ÖYKÜSÜ...

Hikaye 1936 yılında Denizli'nin Acıpayam ilçesinde görevli öğretmenlerin pikniğe gitmeleriyle başlıyor.

Öğretmenler piknik yaparken keçilerini otlatan küçük bir çoban çocukla karşılaşır. Çobanı yanlarına davet edip çay ikram ederler ve ismini sorarlar.

Küçük çoban ürkek bir sesle cevap verir: Hüseyin...
Hüseyin’e öğretmenler yanlarındaki gazeteyi verip okumasını isterler. O tarihlerde okuma yazma bilenlerin sayısı o kadar azdır ki... Okuma öğrenenlerin diplomaları bizzat valiler tarafından imzalanır...
Hüseyin okuma bilmediği için gazeteyi eline almayı kabul etmez...
Öğretmenler bu kez yaşını ve neden okula gitmediğini sorar...
12 diye cevap verir ve ekler: 3 yaşımda annemi kaybettim, 11'imde de babamı...
Hüseyin ile süre sohbet eden öğretmenler, çocuğun aslında çok zeki olduğunun farkına varırlar. Mutlaka okuması gerektiğini tembih ederler... Hüseyin, karşılaştığı öğretmenlerin verdiği destek ve heyecanla Denizli’de parasız yatılı okumaya başlar. Bir süre sonra katıldığı bir matematik yarışmasında Hüseyin’e bir kitap hediye edilir. Hüseyin kitabı bir gecede bitirir.
Ertesi gün Fen Bilgisi öğretmenine gider, "Bu kitapta eksiklik var” der... Öğretmen şaşırır. Çünkü Hüseyin’in bahsettiği eksiklik, Görecelilik Teorisi hakkındadır. Söz konusu teorinin önemli bir parçasının kitapta olmadığını fark etmiştir Hüseyin. Fen öğretmeni konuyu İTÜ'nde kendi hocası olan rahmetli fizik profesörü Nusret Kürkçüoğlu’na mektup yazarak iletir. Nusret hocadan şu yanıt gelir: “Hüseyin liseyi bitirince İstanbul Teknik Üniversitesi Elektrik Mühendisliği'ne gelsin”
Ve Hüseyin mezun olunca İstanbul Teknik Üniversitesi Elektrik Mühendisliği'ne gider. Denizlili öksüz ve yetim çoban Hüseyin, orada da birtakım çalışmalar yapar ve çalışmalarını hocaları anlayamaz. Hocalarından biri, "Bu çalışmalarını bilse bilse Amerika Boston'daki Massachusetts Teknoloji Enstitüsü'nde (MIT) görevli Prof. Dr. Morse bilir' deyip mektupla ona gönderir.
Prof. Morse’dan da şöyle bir cevap gelir: “Hüseyin’in bu yaptığını 5 sene önce bir grup buldu, ama bunu Hüseyin’in tek başına bulması olağanüstü bir şey. Biz Hüseyin’in tüm masraflarını karşılayacağız, Amerika’ya gelsin”
Yıl 1952... Hüseyin yüksek elektrik mühendisi olmuştur. Anne baba yok. Köyünün insanları son derece fakir. Bir gazete kampanya yapar ve toplanan parayla Hüseyin Amerika'ya giden bir gemiye bindirilir. Hüseyin, MIT’te Prof Morse’un karşısına geçer. Morse, Hüseyin’in tez hocası olacak ama Hüseyin’in İngilizcesi de iyi değil. Anlayamıyor pek Morse’un dediklerini. Hocasına “Write on the blackboard” der. Prof. Morse da Hüseyin’in tez konusu olacak konuyu tahtaya yazar ve Hüseyin de bunu defterine geçirip üniversiteden ayrılır. MIT’te genelde tez konuları 5 senede, 9 senede bitirilebiliyor olmasına rağmen Hüseyin çalışmasını 3 ay sonra bitirip hocasının karşısına çıkar. Morse birkaç gün sonra tezi inceleyip Hüseyin’i çağırır. “Senin tezin bitti. Ancak burası MIT. Biz burada böyle hemen doktora diploması veremeyiz. Sen git istediğin dersleri al, 2 sene sonra gel” der.
Hüseyin 2 sene sonra doktorasını alıp bu kez Princeton Üniversitesi'ne gider. Orada ünlü fizikçi Albert Einstein ile birlikte çalışır.
Birkaç yıl sonra Boston’a geri dönüp icatları destekleyen bir firmada çalışmaya başlar. Burada bilgisayarlar ile konuşmanın onlara talimat vermeye yönelik projeler yürütür. Sesle kumanda edilen bilgisayarı ilk defa 1960’ların başında Hüseyin Yılmaz yapar.
1958 yılında, çalışmalarını yakından takip ettiği Albert Einstein’in kendisi kadar ünlü fonksiyon teorisinde eksikler tespit eder ve bunu bir mektupla kendisine bildirir. Ancak mektup ulaşmadan Einstein ölür.
Yılmaz, bu hatayı ünlü bir bilim dergisinde yayımlayınca akademik dünyada adeta kıyamet kopar. Bilim dünyası ikiye bölür ve Einstein’in kuramına karşı Yılmaz kütle çekim kuramı da literatüre girer. 27 Ocak 2013'te ise ABD'de vefat eder.

Bugün dünyada çok popüler olarak kullanınan Siri, Google Now, Cortana gibi bütün programlardaki sesli komut sistemin mucidi Prof. Dr. Hüseyin Yılmaz'dır...

A GREAT STORY OF SUCCESS ... 
The story starts in 1936 when the teachers working in Acıpayam district of Denizli go to a picnic. While the teachers are having a picnic, they meet a small shepherd boy grazing their goats. They invite the shepherd to their side and offer tea and ask for his name. The little shepherd answers in a timid voice: Hüseyin ... Teachers ask Hüseyin to read the newspaper next to them. At that time, the number of people who can read and write is so small ... The diplomas of the learners are signed by the governors themselves ... Hüseyin refuses to take the newspaper because he can't read ... This time the teachers ask about her age and why she didn't go to school ... She answers 12 and adds: I lost my mother when I was 3, and my father when I was 11 ... Teachers who chat with Hüseyin for a while realize that the child is actually very intelligent. Hüseyin begins reading boarding in Denizli with the support and enthusiasm of the teachers he meets. After a while, Hüseyin was presented with a book in a mathematics competition. Hüseyin finishes the book overnight. The next day, the science teacher goes, "There is a deficiency in this book," he says ... The teacher is surprised. Professor Nusret Kürkçüoğlu, who is a late professor of physics, answered this question: “When Hüseyin finished high school, he should come to Istanbul Technical University Electrical Engineering”. And when Hüseyin graduates, he goes to Istanbul Technical University Electrical Engineering. The orphaned and orphaned shepherd Huseyin from Denizli does some work there and his teachers cannot understand his work. One of his professors said, "If he knew about this work, Professor Morse, who works at the Massachusetts Institute of Technology (MIT) in the United States of America, would send it to him.Professor Morse also answers: grup Hüseyin did this five years ago, a group found, but it is extraordinary to find Hüseyin alone. We will cover all the expenses of Hüseyin, let him come to America ” Year 1952 ... Hüseyin has been a high electrical engineer. No parents. The people of the village are extremely poor. A newspaper campaigned and with the money collected, Hüseyin was put on a ship to America. Hüseyin confronts Prof Morse at MIT. Morse will be Hüseyin's thesis teacher, but Hüseyin's English is not good either. He doesn't quite understand what Morse says. He says to his teacher “Write on the blackboard”. Professor Morse also writes the topic that will be the subject of Hüseyin's thesis on the blackboard, and Hüseyin leaves it in his notebook and leaves the university. Although the thesis topics can be completed in 5 years and 9 years in MIT, Hüseyin finishes his studies 3 months later and comes before his teacher. Morse examines the thesis a few days later and calls Hüseyin. “Your thesis is over. But this is MIT. We can't give a doctorate right here. You go and get the lessons you want, come two years later. ” After two years, Hüseyin got his PhD and went to Princeton University. There he works with the renowned physicist Albert Einstein. A few years later, he returned to Boston to work for a firm that supported the inventions. Here we conduct projects aimed at instructing them to talk with computers. Hüseyin Yılmaz made the voice-controlled computer for the first time in the early 1960s. In 1958, he discovered deficiencies in the theory of function as famous as Albert Einstein himself, whom he followed closely and reported to him in a letter. But Einstein dies before they reach the letter. When Yılmaz published this error in a famous science journal, the apocalypse broke out in the academic world. The world of science divides in two and Einstein's theory versus Yılmaz's gravitational theory enters the literature. He passed away on 27 January 2013 in the USA. Siri, which is very popular in the world today, is the inventor of the voice command system in all programs such as Google Now, Cortana. Dr. Hüseyin Yılmaz ...

Büyük Mücadele



Büyük Mücadele


28 Ekim 2019 Pazartesi

25 Ekim 2019 Cuma

İHLAS SURESİ



“Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla.

De ki: O Allah, birdir. Allah, O eksiksiz sameddir. Doğurmadı, doğurulmadı. Ona hiçbir şey denk de olmadı.” anlamına gelen İhlas suresinin birçok fazileti vardır. Cenab-ı Hak ihlas suresini okuyan mümini, ihsan eylemek için; İhlas suresine birçok fazilet yüklemiştir.

Sayısına göre İhlas Suresinin faziletlerini şöyle sıralayabiliriz:

1) Beş vakit namazdan sonra 11 defa İhlas Suresini okuyan kişi; hayrı ve Allah’ın nimetlerini kendine çeker. Şerleri ve başına gelebilecek musibetleri def eder.

2) İhlas Suresini beş vakit namazdan sonra 11 defa okumayı alışkanlık haline getiren mümin ise; çok hayra nail olacağı gibi bütün şerlerden de korunur.

3) Kabristana uğrayan bir mümin; 11 kez İhlas Suresi okuyup, tüm imanlı müminlere hediye ederse ” Cenab-ı Hak, okuduğu ve hediye eylediği ihlas suresi için; okuyan mümine ölülerin sayısı kadar sevap nail eder.”

4) Ayrıca günde 50 defa ihlas suresini okuyan kişinin kıyamet gününde kabrinden “Kalk, ey Allah’ı öven kişi, cennete gir.” şeklinde çağırılacağını peygamber efendimiz (s.a.v.) buyurmuştur.

5) Peygamber efendimiz: “Cana, mala, ırza dokunmayıp, içkiden de sakınarak, 100 defa İhlas Suresini okursa elli yıllık günahı affolur.

6) ” Bir yolculuğa çıkacak kişi ise 11 defa ihlas suresini okuduğu takdirde ” O dönünceye kadar Allah onu muhafaza eder.” buyurmuştur.

7) Kim bin defa İhlas Suresini okursa ise; “Cennetteki makamını görmeden vefat etmez.”

8) Kim İhlas Suresini namaz ve namaz dışında yüz kere okursa; ” Allah ona, Cehennemden kurtuluşu beraat yazar.”

9) Bir hadis-i şerifte buyurulana göre; ” Her kim İhlas Suresini 12 defa okursa, Allahü Tekala onun için cennette 12 köşk bina eder. Hafaza melekleri derler ki; ‘Haydin yürüyün gidelim de kardeşimizin köşklerine bakalım.’ ” Süleyman Bin Ceza buyurdu ki: ” İhlas suresini Besmele ile bin kere okuyan diş ağrısı görmez.” buyurdu.

İhlas Suresi üzerine yaşanmışlıklardan bazı örnekleri ise şu şekilde sıralayabiliriz:

1) Ashab-ı Kiramdan Muaviye bin Muaviye el-Müzeni (r.a.) Medine’de vefat etmiş, o sırada Tebük’te bulunan Resullulah efendimize (s.a.v.) Cebrail (a.s) haber verdi ve cenaze namazını kılmayı isteyip istemediğini sordu. Resullüllah Efendimizin (s.a.v) ” Evet “cevabı üzerine, Müzeni’nin (r.a) cenazesi Resullulah’ın önüne getirildi. Resullulah Efendimiz, arkasında her biri 70 bin melekten teşekkül eden iki safla birlikte cenaze namazını kıldı. Sonra Resullüllah Efendimiz (s.a.v), merhumun bu mahariyete nasıl ulaştığını sordu. Cebrail (a.s): “İhlas suresini sevmesi, otururken, yatarken, yürürken, dururken her hal ü karde onu okuması sayesinde!…” dedi.

2) Ala Bin Muhammet Sekafi (r.a) anlatıyor: ” Biz Rasüllullah (s.a.v) ile birlikte Tebük’te bulunuyorduk. Bir sabah güneş hiç o zamana kadar görmediğimiz bir parlaklık ve aydınlıkta doğdu. Daha sonra Cebrail (a.s.) indi. Allah rasülü ona ‘ Neden bu sabah, güneş şimdiye kadar görmediğimiz ışıklar ve nurlar saçıyor? ‘ diye sordu. Cebrail (a.s.) ise şu cevabı verdi: ‘ Bu sabah, Muaviye Bin Elleysi vefat etti. Ve Cenabı Hak onun cenaze namazını kılmaları için gökten yetmiş bin melek gönderdi. Gördüğünüz ışıklar güneşin değil, o meleklerin nurlarıdır.’ demiş ve bunun üzerine Allah’ın Rasülu bir daha sormuştur: ‘Muaviye Bin Elleysi hangi ameliyle bu lutfa ermiştir?’ Cebrail (a.s.) bu soruyu şu sözleri ile yanıtladı: ‘O ihlas suresini çok okurdu. Bu sebeple o büyük lutfa ermiştir.”

3) Peygamber Efendimizin yaşadığı bir dönemde Allah dostlarından birinin oğlu vefat eder. Ve o gece oğıulnu rüyasında cehennemde azap çekerken bitkin bir vaziyette olduğunu görür ve çok üzülür. Ertesi akşam oğlunu tekrar rüyasında sevinçli bir halde gören mümin oğluna sorar: ” Ey oğlum, seni ldün akşam cehennem de bu akşam ise cennette gördüm, bu naslı iş ve sebebi nedir?” Babasının sorusunu oğlu şu sözler ile yanıtlar: ” Bugün mezarlığımıza muhterem bir mümin uğradı. Üç defa ihlas suresini okuduktan sonra sevabını bütün Müslümanların ruhlarına bağışladı, benim hisseme düşen sevapla, Rabbim beni cennetine koydu.” der.

Tüm bu rivayet, hadis ve yaşanmışlıkların gösterdiği, ışık tuttuğu tek bir sonuç vardır; o da, ihlas suresinin çok faziletli bir sure olduğudur. Bu çok faziletli sureyi ne kadar çok okursak o kadar çok sevabına nail oluruz.

SÜPER KADIN MI ARIYORSUNUZ O ZAMAN İZLEYİN



Afyonkarahisar Sandıklı'da askere giden oğlunun ekmek teknesi kapanmasın diye başladığı lastik tamirciliğinde 35 yılı geride bırakan 74 yaşındaki Vesile Nine hala mesleğine devam ediyor...

Renkli civciv nasıl yapılır? :(



ALMAYIN günaha ortak OLMAYIN...

Fırıldak olmanın anlamı yok..



"Bir saniyesine bile hakim olmadıgımız, hükmedemediğimiz bir hayat, bir dünya için bu kadar fırıldak olmanın anlamı yok. Düz yaşayacağız..."
Muhsin Yazıcıoğlu
(Allah Rahmet Eylesin)

Dünyanın En büyük köpekleri



İngiliz Mastif
Çok büyük cüsseli, sağlam yapılı, sahibinden otorite bekleyen köpeklerdir.
İrlanda Kurt Köpeği
Köpek dünyasının en ağır sikletlerinden, bir o kadar da çevik ve hareketli bir köpektir.
St Bernard
Ülkemizde sıkça görebildiğimiz bu evcil devler de köpek dünyasının en büyüklerinden. Biraz obur, tembel ama bir o kadar da sevimliler.
Leonberger
Kaslı, devasa ama bir o kadar da zarif bir yapıya sahip köpeklerdir. İlk köpek için asla önerilmez.
Fransız Mastif
Çiftleşme yoluyla, Napoliten Mastif'in saldırgan özelliklerinden arındılmış ama devasa boyutunu korumuş köpeklerdir.
Sivas Kangal (Anadolu Kangalı)
Yakından tanıdığımız bu muhteşem hayvanlar gerçekten de dünya sıralamasında her zaman kendine ilk ikide yer buluyor. Biz güzelliğine hayranız, özellikleri ise sizin zaten bildiğiniz şeyler...
Büyük Danua
Evet ebat olarak dünyanın en büyük köpeği, Büyük Danua türüdür. Asaleti, dayanıklılık ile birleştiren nadir türlerden biridir.
Newfoundland
Bebek bakıcısı lakaplı bu kuzey köpekleri arkadaş canlısı ama dev hayvanlardır. İyi birer yüzücü olan Newfoundland cinsi köpeğin ünü aslında Napolyon'un hayatını kurtarmasıyla bilinir. Napolyon sürgün yıllarında, 1815'te, Elba Adası'nda boğulma tehlikesi geçirmiştir. Bir balıkçının Newfoundland cinsi köpeği suya atlar ve Napolyon'u boğulmaktan kurtararak tarihin akışını değiştirir.
Aksaray Malaklısı
Aksaray Malaklısı; Evliya Çelebi’nin ”anadoluda gezerken bir aslan gördüm” sözüyle betimlediği bir köpek cinsi. İri ve cesur, kangal bile ufak tefek kalır yanında.

ANKARA NOSTALJİ (MUTLAKA GÖRMEK İSTEYECEĞİNİZ ESKİ RESİMLER)



ANKARA NOSTALJİ
ESKİ ANKARA
RESİMLERLE ANKARA (MUTLAKA GÖRMEK İSTEYECEĞİNİZ ESKİRESİMLER)

ESKİ RESİMLERLE AFYONKARAHİSAR (NOSTALJİ)



KEYİFLE İZLEYECEĞİNİZ ESKİ AFYONKARAHİSAR RESİMLERİ...

İstiklal Marşı (Bu yürek sizde var mı? - Suğra Bal)



İstiklal Marşı
Bu yürek sizde var mı?
(Okuyan, Suğra Bal)

ASKERE DUA (Allah'ım ordumuza zaferler nasip eyle)



ASKERE DUA. (Allah'ım ordumuza zaferler nasip eyle)

Seçimler Kavga Aracı Olmasın! (Muhsin Yazıcıoğlu)



"Seçimler kavga aracı olmasın. Sel gider kumu kalır...'' diyordu. Kalp kırmadan, gönül kazanarak yürüyordu... "Seçimler kavga aracı olmasın. Sel gider kumu kalır. Bu seçim de gidecek sizler akraba olarak, komşu olarak kalacaksınız"(Son Miting Çağlayancerit 25 Mart 2009)
Muhsin Yazıcıoğlu 1954 - 2009
Muhsin Yazıcıoğlu

...Bir hayalim var; Bütün vatandaşlarımızın ay yıldızlı bayrağın altında şerefle yaşadığı, bir TÜRKİYE hayal ediyorum. Bir hayalim var; Başını örtenle açanın aynı üniversitede yasaksız, kavgasız kardeşçe yaşadığı bir ülke hayal ediyorum. Bir hayalim var; Kürt, Türkmen, Alevi, Sunni ayrımı olmadan. Zengin, fakir, yoksul ayrıcalığı görülmeden imtiyazsız, sınırsız kaynaşmış bir TÜRKİYE istiyorum. Kısacası balkanlardan çin seddine kadar kaynaşmış güçlü bir TÜRK dünyası hayal ediyorum.
1- Zulüm Azrail olsa da hep Hakk'ı tutacağım. Mukaddes, davalarda ölüm bile güzeldir.
2- Bir elinde Bilgisayar, Bir elinde KUR'AN olsun.
3-Namlusunu millete çeviren tanka selam durmam.
4-Ölüm inançsız insanlar için korkunç bir sondur ama inananlar için ne kadar zevkli bir başlangıçtır!
5-Benim adım Muhsin Yazıcıoğlu ! Bana baskı sökmez ! Bizim Allah'tan başka kimseden korkumuz yok.
6-Bir saniyesine bile hakim olmadığınız bir dünya için;bu kadar fırıldak olmanın anlamı yoktur.
7-Ben Türk’üm, Türk esir olmaz. Ben Türk’üm, Türk Devletsiz olmaz. Ben Türk’üm, Türk Bayraksız olmaz. Ben Türk’üm, Türk Ezansız olmaz. Ben Türk’üm, Türk Hürriyetsiz olmaz.
8-Değerli Arkadaşlar Benim adım Muhsin Yazıcıoğlu, Ben bir ileri bir geri gitmem. Bugün söylediklerimi iktidara gelince unutmam. Futbol oynamadığım için sıkışınca en önemli konularda mutabakat lazım diye topu taca atmam.Çözerim dediğim meseleleri çözerim.Çalım atmayı bilmem.
9-Haksız bir dava uğruna sultanlık yapacağıma, Gerekirse haklı davada tek başıma yürüyeceğimi söylüyorum.
10-Ben Avrupa Birliği kapısında zorlanan, aşağılanan Türkiye istemiyorum.Ben kendi medeniyetimle olurum. Ben yeniden Tük-İslam medeniyetinin inşaatını istiyorum.
11-Evet adım Muhsin Yazıcıoğlu,Bende ve arkadaşlarımda döneklik olmaz.Biz inandığımızı yaptık.İnandığımızı yapmaya devam ediyoruz.
12-Böldürtmeyeceğiz,Soydurtmayacağız,Türkiyemize, Mirastarlarımıza herşeyiyle sahip çıkacağız. Var mısınız? VARIZ
Muhsin Yazıcıoğlu

Türkiye, Somali'de 1 milyon kişinin susuzluğunu gideriyor.



Türk kuruluşları ve sivil toplum örgütlerinin Somali'de çalışmaları devam ediyor..
Türk yardım kuruluşları, başkent Mogadişu'da 2012 rakamlarına göre yaklaşık bin 500 su kuyusu açtı.
Daha fazlası için tarimtv gov tr adresini ziyaret edebilirsiniz.

Hibe desteğiyle patron oldu.



‘Genç Çiftçi Projesi’nden hibe olarak aldığı 34 hayvanla yola çıkan Aksaraylı kadın çiftçi Gamze Akyol genç yaşta çiftlik sahibi oldu.

"Dağa baktı" badem oldu



Konya'da Özel Ağaçlandırma Yönetmeliği kapsamında orman toprağı devlet tarafından kendisine tahsis edilen kişi, badem yetiştiriciliği için çalışma başlattı ve dağlık araziye 54 bin badem fidanı dikti.
Daha fazlası için tarimtv gov tr adresini ziyaret edebilirsiniz.

Annesi ölen kuzuya inek annelik yapıyor



Yavrulayan koyunun telef olması sonrası, aynı ahırdaki bir inek kuzuyu emzirerek ona annelik yapmaya başladı. Yaşanan bu durum görenleri hayrete düşürse de ne kuzu ne de ineğin kendi yavrusu hallerinden hiç de şikayetçi değiller.
Daha fazlası için tarimtv gov tr adresini ziyaret edebilirsiniz.

Zeytin çekirdeklerinden tespih...



Hatay'ın Hassa ilçesinde yaşayan 79 yaşındaki Muhammet Bulut, 65 yıldır yabani zeytin çekirdeğinden tespih yapıyor.

Süper İncir



Süper İncir

Kedinin Bayrak Sevgisi :)



'Bayrak Aşkı' Ülkemin kedilerinde bile var. Vatan hainlerine kapak olsun...

MERHAMET

Ne yaparsan, onun karşılığını göreceksin, Hz. Muhammed, sas, serçe, elle besleme, kuş besleme
Ne yaparsan, onun karşılığını göreceksin.
Hz. Muhammed (sas)

23 Ekim 2019 Çarşamba

70 SENE SONRA CAMİYE DÖNEBİLDİM :(

“7 yaşlarında camiye gittim. Dizimde ağrı olduğu için bir ayağımı uzatmıştım. Birden yaşlı bir adamın ayağıyla ayağıma vurmasıyla irkildim. Sonra haşin bir ifadeyle 'Utanmıyor musun, Allah'ın evinde ayağını uzatmış oturuyorsun, kalk!' gibi sözlerine muhatap oldum. Kalktım ve ancak 70 sene sonra camiye dönebildim.”  Cem Karaca (Allah Rahmet Eylesin)
“7 yaşlarında camiye gittim.
Dizimde ağrı olduğu için bir ayağımı uzatmıştım.
 Birden yaşlı bir adamın ayağıyla ayağıma vurmasıyla irkildim.
Sonra haşin bir ifadeyle 'Utanmıyor musun,
Allah'ın evinde ayağını uzatmış oturuyorsun, kalk!'
 gibi sözlerine muhatap oldum. Kalktım ve
ancak 70 sene sonra camiye dönebildim.”
Cem Karaca
(Allah Rahmet Eylesin)

21 Ekim 2019 Pazartesi

BÜYÜK İSRAİL İÇİN BÜYÜK OYUNLAR

israil, yahudi, yakup,yusuf, türk barağı, karikatür, kürt, siyonist, büyük israil, arzı mevud, BOP, büyük ortadoğu projesi, kürdistan, suriye, ırak, iran, türkiye
BÜYÜK İSRAİL İÇİN BÜYÜK OYUNLAR

ACILI EZME

acılı ezme, ezme, bulgur, çiğ köfte, maydanoz, domates, kırmızı biber, yemek tarifleri, ev yemekleri, pratik yemekler
ACILI EZME

Malzemeler;
4 adet domates
Yarım demet maydanoz
1 adet büyük boy kırmızı biber
1 adet kuru soğan
3 diş sarımsak
1 Çorba kaşığı biber salçası
1 çorba kaşığı kuru nane
1 çay kaşığı karabiber
1 tatlı kaşığı pulbiber
Tuz
ve isteğe göre nar ekşisi

HAZIRLANIŞI
Ayıklanmış soğanı, sarımsağı, domatesi, kırmızı biberi, maydanozu mutfak robotundan çekin ve çukur bir kaba alın. Üzerine tuzu, karabiberi, pul biberi, biber salçasını ve naneyi ekleyin. İsteğe göre biber salçasını ekleyin iyice karıştırın. Acılı ezme fazla suyunu bıraksın diye ortasını çukur gibi yapın biraz bekletin, ortada biriken fazla suyunu bir kaba alın ( suyunu içebilirsiniz çok lezzetli ) ve acılı ezmenizi servis tabağına alarak nar ekşisi ile servis yapın.

Afiyet Olsun.

Hot Crushing Materials;
4 tomatoes Half bunch of parsley 1 large red pepper 1 nectarine 3 cloves of garlic 1 tablespoon pepper paste 1 tablespoon dry mint 1 teaspoon black pepper 1 teaspoon pulp pepper Salt and added according to pomegranate juice PREPARATION OF Remove the onion, garlic, tomato, red pepper, parsley from the food processor and place in a pit container. Add salt, pepper, chili paste, pepper paste and mint. Optionally add pepper paste and mix well. Spicy mash to leave the excess water or pit like a little wait, the excess water accumulated in a container can be taken (you can drink the juice is very delicious) and spicy butter served on the serving plate with pomegranate sour. 
Enjoy your meal