19 Mayıs 2018 Cumartesi

Atatürk'ün Gençliğe Hitabesi

Atatürkün gençliğe hitabasi, Gençliğe hitabe, Atatürk, Mustafa Kemal, ihanet, hainlik, türk, istiklal, bağımsızlık, ders, nasihat, gaflet, dalalet, Türkiye Cumhuriyeti
Ey Türk Gençliği!
Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir.
Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin, en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahilî ve haricî bedhahların olacaktır. Bir gün, İstiklâl ve Cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerâit, çok nâmüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.
Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi, vazifen; Türk İstiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!
Mustafa Kemal Atatürk
20 Ekim 1927

4 Mayıs 2018 Cuma

TÖVBE ET...

tövbe, tevbe, özür, af, af dilemek, estağfirullah, ecel, ölüm, amel defteri, Hz. Ali, güzel sözler, özlü sözler, anlamlı sözler

"Yarın aynı günahı işleyecek bile olsan, bu günkü günahın için tövbe et. Belki ecel kapını çalar, en azından amel defterinde bir tövben olsun."
Hz. Ali (ra)

23 Nisan 2018 Pazartesi

KÜÇÜK HANIMLAR KÜÇÜK BEYLER - ATATÜRK

kız, kız çocoğu, mustafa kemal, mustafa kemal atatürk, atatürk, yıldız, deniz, iskele, deniz kenarı, güzel sözler, özlü sözler, anlamlı sözler


Küçük Hanımlar Küçük Beyler
Sizler hepiniz geleceğin bir gülü, yıldızı, bir mutluluk parıltısısınız.
Memleketi asıl aydınlığa boğacak sizsiniz.
Kendinizin ne kadar mühim, kıymetli olduğunuzu düşünerek,
Ona göre çalışınız.
Sizlerden çok şeyler bekliyoruz!
(Mustafa Kemal ATATÜRK)

21 Nisan 2018 Cumartesi

MİNNET EYLEMEM

tamah, dünya, rızk, rızık, Hüda, minnet, Nesimi, Özlü Sözler, anllamlı sözler, güzel sözler
"Zerrece tamahım yoktur şu dünyanın varına, rızkımı veren hüda'dır, kula minnet eylemem."
(Nesimi)

16 Nisan 2018 Pazartesi

KALP KIRMA

neşet ertaş, saz ustası, ozan, sanatçı, sanat müziği, mikrofon, saz, türkü, kalp, güzel sözler, özlü sözler, anlamlı sözler
Can yakıpta kalp kırma ey insanoğlu.
Senin de gülbenzin solacak bir gün.
Her canlının kalbi Allah'a bağlı.
Herkes ettiğini bulacak bir gün!...
(Neşet Ertaş) 

11 Nisan 2018 Çarşamba

Savaş kapıda :(

Amerika, Suriye'ye müdahale etme hesabı yapıyor, Çin savaş gemilerini Rusya Donanmasına destek için gönderiyor. 66 ülke Suriye'de askeri üs kurmuş durumda, çok büyük oyunlar oynanıyor Rabbim Mehmetçiğin ve tüm müslümanların yardımcısı olsun. (Amin)

TÜRKÇE KONUŞ...

oktay sinanoğlu, türkçe, türk, türkiye, Amerika, ingilizce, güzel sözler, özlü sözler, anlamlı sözler

"Türkçe konuşurken yarı İngilizce laflar sokuşturmak marifet değil, kimliksizlik, haysiyetsizlik alametidir."
(Oktay Sinanoğlu)

8 Nisan 2018 Pazar

BATI HİÇBİR VAKİT ADİL OMAMAMIŞTIR

abdulhamid, padişah, osmanlı, türk, lider, asrın lideri, evliya, siyasi deha, türkiye, ottoman, özlü sözler, güzel sözler, anlamlı sözler


''Batı hiçbir vakit adil olmamıştır. Yükselişlerinde masumların kanı vardır. Düşüşlerine de masumların gözyaşları sebep olacaktır.''
(Sultan Abdülhamit Han)

7 Nisan 2018 Cumartesi

4 Nisan 2018 Çarşamba

HZ EYYÜB PEYGAMBERİN İMTİHANI

Hz. Eyyüb, Eyyüp, hastalık, sıkıntı, imtihan, kıssa, hikaye, dini hikaye, ders


Hz. Eyyub (aleyhisselâm) çok zengin bir peygamberdi. Pek çok malı, mülkü, bahçesi hayvanları ve çocukları vardı. Bunca zenginlik Hz. Eyyub’u hiçbir zaman kibirlendirmi- yordu. O, Allah’a ibadet etmeye, insanları hak ve hakikate çağırmaya devam ediyordu.

Rabbimiz, Kur’ân-ı Kerim’de Hz. Eyyub’u sabır ve tes- limiyette bütün insanlığa örnek gösteriyordu. Bu sebeple onu büyük bir imtihana tabi tuttu. Önce bütün malını, mül- künü elinden aldı. Çocukları da bir bir vefat etti. Hz. Eyyub çok zor durumda kalmıştı. Ama bütün bunlara rağmen en ufak bir şikâyette bulunmuyor, maruz kaldığı bu imtihana sabır ve şükürle mukabelede bulunuyordu.

İmtihanlar devam ediyordu. Daha sonra Allah, Hz. Eyyub’a çok ağır bir hastalık verdi. Hz. Eyyub bu hastalığa da sabır gösterdi ve kulluk vazifesine devam etti. Bu imtihan döneminin bütününde eşi de kendisini yalnız bırakmamış, hep onun yanında olmuştu.

Cenab-ı Hak, zamanla Hz. Eyyub’un hastalığını daha da artırdı. Yüce peygamber, dil ve kalbiyle yapabildiği kul- luk vazifesini dahi yerine getiremez hâle gelmişti. Bu du- rum onu üzmüş ve telaşlandırmıştı. Allah’a kulluk vazifesini yapamadıktan sonra yaşamanın ne mânâsı olurdu ki? Bu yüzden ellerini açtı ve Rabbine şöyle yalvardı:

– Ya Rabbi! Hastalığım artık bana zarar vermeye başladı. Kalben kulluk vazifemi yapmama, dil ile Seni zik- retmeme mâni oluyor. İbadetsiz yaşayamam. Hâlimi Senin merhametine havale ediyorum.

O, bu duayı -duadaki kelimelerden de anlaşılacağı üze- re- vücudunun sıhhat ve rahatı için değil, sırf ibadetinden geri kalmamak için yapıyordu. Allah, onun bu samimi duasını kabul etti. Ondan ayağını yere vurmasını, oradan çıkacak suyla yıkanmasını ve o suyu içmesini söyledi. Hz. Eyyub denileni yaptı ve eski sağlığına kavuştu. Aynı za- manda Cenab-ı Hak ona eski zenginliğinden daha büyük bir zenginlik ve evlat verdi. Hz. Eyyub eskisinden daha zengin, daha refah, daha sağlıklı ve huzurlu bir hayata kavuşmuştu.

Günler bu şekilde geçip gidiyordu. Bir gün Hz. Eyyub yıkanırken üzerine, nereden geldiği belli olmayan altın çe- kirgeler dökülmeye başladı. Hz. Eyyub hemen bunları top- lamaya başladı. Bunun üzerine Allah:

– Ya Eyyub! Ben malını sana iade etmek suretiy- le seni eski zenginliğinden daha büyük bir zenginliğe kavuşturmadım mı? Bunları toplamaya ne ihtiyacın var ki, dedi.

Hz. Eyyub şöyle cevap verdi:

– Evet, Rabbim! Bana çok büyük bir zenginlik bahşettin. Ancak bu Senin bereket hazinelerinden ilgisiz kalmamı ge- rektirmez. Senin tarafından ne ihsan edilirse kabulümdür. Çünkü veren Sensin. Senin verdiğin bir şeyi ben nasıl red- dederim!

Kıssadan Hisse

1. Hayatımızın her anı değişik imtihanlarla dolu. Bu imtihanlar sabır ve azimle karşılandığı takdirde insanı olgunlaştırır ve niyetine göre onu Rabbine yaklaştırır. Her insanın hayatının değişik karelerinde yaşadığı ve insana sağlığın ne kadar büyük bir nimet olduğunu öğreten bir imtihanımız var: Hastalık. Hastalık asla istenmez, ancak geldiğinde de sabredilir.

2. Bu hayat, ebedî hayatın sadece bir tarlası ve kazanma yeridir. Sonsuz değildir ki, bizatihî gaye olsun. Hayat, ya bir hastalık, ya bir felaket veyahut musibet, veyahut da bir başka sebeple mutlaka bitecektir ve onun bitme zamanı da, insan daha hayata gelirken kararlaştırılmıştır. İnsanın dünya hayatına gelişi gibi, buradan ayrılışı da önceden takdir edilmiştir. Asıl hayat, ahiret hayatıdır. İşte, bu inançtaki bir insan, dünyada başına gelen musibetleri, “Günahlarıma keffarettir veya derecemi artıracaktır.” diyerek, sabrın ötesinde şükürle karşılamalıdır.

3. Allah’ın verdiği temiz ve helal malı sevmekte ve istemekte hiçbir mahzur yoktur. Dinin yasakladığı husus, malmülk sahibi olmak değil, zengin olma hırsı ile Allah’ı

unutmaktır. Malın gerçek sahibi olan Allah’ı unutmadan, zekât ve sadaka gibi dinî vazifeleri de aksatmadan zengin olmayı istemek ve bu yolda çalışmak, dinimizin uygun gördüğü bir davranıştır.

4. Efendimiz’in şu hadisi bu kıssadan alınacak dersle ne güzel örtüşmektedir: “Mümin kişinin durumu ne kadar ib- ret alınmaya layıktır! Zira her işi onun için bir hayırdır. Bu durum, sadece mümine hastır, başkasına değil. Ona mem- nun olacağı bir şey gelse şükreder, bu onun için hayırdır; zarar göreceği bir şey gelince de sabreder, bu da onun için hayırdır.”

MEVZU VATAN

alparslan türkeş, türkeş, başbuğ, reis, türk lideri, mhp, mçp, ülkücü, ülkücü lideri, vatan, tc, özlü sözler, güzel sözler, anlamlı sözler

MEVZU VATANSA HEPİMİZ ÖLELİM
MEVZU MAKAMSA HEPİNİZ ÖLÜN
(Alparslan Türkeş)

1 Nisan 2018 Pazar

sadece Allah'a teslim olalım

secde, namaz, seccade, teslimiyet, şiir, güzel sözler, özlü sözler, anlamlı sözler


Ya Allah'a baş eğer
hiç kimseye eğmezsin
Ya da herkese baş eğer
hiçbir şeye değmezsin.
(Necip Fazıl Kısakürek)

31 Mart 2018 Cumartesi

ADAB-I MUAŞERET DERSİ

adabı muaşeret, görgü kuralları, ilkokul müfredat, eğitim, ders, eğitim sistemi,


1960'LI YILLARDA ADAB-I MUAŞERET DERSİ OKUTULURMUŞ 
(EĞİTİM SİSTEMİMİZE GÖRGÜ KURALLARI İLE İLGİLİ DERS MUTLAKA TEKRAR KONULMALI)

ATATÜRKÜN PEYGAMBER SEVGİSİ

Mustafa kemal, atatürk, fesli resim, atatürk fesli resim, Hz. Muhammed, güzel sözler, özlü sözler, anlamlı sözler,


"O, Allah'ın birinci ve en büyük kuludur. O'nun izinde bugün milyonlarca insan yürüyor. Benim, senin adın silinir, fakat sonsuza kadar O, ölümsüzdür."
(Mustafa Kemâl ATATÜRK ,1926)

27 Mart 2018 Salı

Bir Annenin İbretlik Teslimiyeti Ancak Bu Kadar Olur

zemzem, hz ibrahim, hz. sare, hz. hacer, mekke, medine, hz. ismail, çöl, halilullah, Allah dostu, dini hikaye, kıssa


Bir Annenin İbretlik Teslimiyeti Ancak Bu Kadar Olurİlk eşi Hz. Sâre’den çocuğu olmayan Hz. İbrahim, daha sonra Hz. Hacer’le evlenmişti. Hz. Hacer validemiz- den Hz. İsmail dünyaya gelmişti. Hz. Sâre validemiz bu doğuma çok sevinmiş, ancak zamanla kadınlık hislerine hakim olamamış ve kıskançlık göstermeye başlamıştı. Aklı bu yersiz kıskançlığa karşı çıksa da hisleri buna isyan ediyordu.
Bu olayları takip eden zamanlarda Hz. İbrahim (aleyhis- selâm) İlahî emir üzerine Hacer validemizi ve henüz emzik- ten kesilmemiş olan oğlu Hz. İsmail’i yanına alarak yola çıkmıştı. Bu göçün zahirî sebebi, Hz. İbrahim’in iki eşi arasındaki kıskançlık olsa da, aslında o mahzun anne ve masum bebek kaderin hükmüne boyun eğmeli; asırlar son- ra gelecek “insanlık ağacının en kıymetli meyvesi”ne ze- min hazırlamak için hicret etmeliydi. Uzun bir yolculuktan sonra nihayet Mekke’ye varmışlardı. O günün Mekke’si, etrafı yanık dağlar ve kara çehreli kayalıklarla çevrili, kalplere ürperti veren, ekin bitmez, kervan geçmez bir vadiydi. Orada ne içecek bir su, ne de kendisinden su istenecek bir canlı vardı.
Hakk’ın Halîl’i, sadece bir kırba ve birkaç hurma ve- rerek, bu iki muhaciri bomboş vadinin ortasına bırakmış, gönlünü kavuran bir hicran ve yanaklarından süzülen gözyaşlarıyla Şam’a gitmek üzere oradan ayrılmıştı. Geri dönüp ardına bakmaktan bile kaçınıyor, hızlı adımlarla bir an önce gözden kaybolmak istiyordu. Hazreti Hacer, birkaç defa “İbrahim!..” diye seslendiyse de, o cevap verememiş; merhamet ve şefkatinden dolayı emre muhalif davranmaktan, hayatının neşesi bu iki insanı böyle bırakıp gidememekten korkmuştu. Ciğeri yanan mahzun kadın, iç çekişlerine mâni olabildiği bir an, son bir kez daha:
– Ey İbrahim, bizi kime bırakıyorsun!.. Yoksa bu, Allah’ın emri mi deyince, o yüce Nebi yine arkasına dönmeden:
– Evet, bu Rabbimizin emri, diyebilmişti.
O andan sonra artık Hacer gözyaşlarına “dur” emrini vermiş:
– Git ey İbrahim! Bu madem Allah’ın emri, O bizi zayi etmeyecek, yalnız bırakmayacaktır, diye seslenmişti.
Bu kavruk, kupkuru, haşin dağların, katılaşmış lavların ortasında, uzak vadinin derinliklerinde yalnız bir çocuk ve çaresiz bir kadın… Bunların hâli susuz, kimsesiz ve barınaksız nasıl olacaktı? Yaşamak için su gerekirdi; bebek süt, insan yâran, kadın kollayıcı, anne hâmî, yalnız dost, güçsüz yardımcı isterdi… Fakat emir, O’nun emri değilmiydi? O istemedi mi hicreti; O’nun muradı değil miydi ayrılıklar, geçici yalnızlıklar? Öyleyse, tevekkül, mutlak te- vekkül gerekirdi.
Cenab-ı Hakk’ın çağrısına cevaben göçe katlanan Hz. Hacer, kendini O’na teslim etmişti. Şehirden, hayatın için- den ayrılarak bu susuz, ıssız, çorak vadiye yerleşmeye de O’nun emri olduğu için katlanacaktı. O katıksız bir tevek- kül ve iman gücüyle bütün ince hesapları, kuru mantığı bir tarafa bırakmış ve yalnızca Yaratan’ına sığınmıştı. O’nu sevmiş, gönlünü bütünüyle O’na vermiş ve sadece O’na dayanmıştı.
Fakat Hz. Hacer öyle bir insandı ki, açlıktan ağlayan bebeğinin yanında mucize bekleyerek oturup duramazdı. Görünmez yerlerden bir elin uzanıp bir şeyler yapmasını, gökten bir zenbil inmesini, cennetten bir ırmağın akmasını umamazdı. Tevekkülü, boş ve gayretsiz bekleme olarak anlayamazdı. Öyleyse yavrusunu Allah’a emanet etme- li; kendisi de Allah’a derin itimad duygusuyla doğrularak Safâ-Merve arasında koşmaya, çırpınmaya durmalıydı; kendi iradesini temsil eden ayaklarıyla ve kendi gücünü gösteren elleriyle arayışa koyulmalıydı. Ve öyle de yaptı. Hiç ummadığı bir anda, hiç beklemediği bir yerden niyazın gücü ve Allah’ın rahmetiyle İlâhî lütuf yetişti. Cebrail (aley- hisselâm), asırlar sonraki bir kutlu doğumun şerbetini, o vila- detin beşiği Mekke’nin ilk sakinlerine takdim etti. İsmail’in ayaklarının önünde melek kanadıyla açılan öteler kaynaklı arktan su fışkırmaktaydı. Taştan doğan hayat kaynağı tatlı pınar öyle gür akmaktaydı ki; sevinç ve şükür çığlığı ko- paran bahtiyar anne “Zem zem!” diye bağırmak zorunda kalıyordu. Rivayetlere göre, “Zem zem” o günkü dilde “Dur dur” demekti.
Hz. Hacer validemiz, zemzem sayesinde hem susuz- luğunu hem de açlığını gidermiş; bebeğine de süt emzirip onu büyütmeye başlamıştı. Çok geçmeden, Allah Teâlâ, Yemenli Cürhüm kabilesinden bir yolcu kafilesini, Kâbe’nin bulunduğu yöne sevk etmişti. Zemzemi gören yolcular, burayı yurt edinmeye karar vermiş; böylece Hacer valide- mizin ve Hz. İsmail’in yalnızlıkları da sona ermişti.
Kıssadan Hisse1. İnsan, Allah’ın emirlerine her şeye rağmen O’nun emri olduğu için katlanmalı ve teslim olmalıdır. O’nu sev- meli, gönlünü bütünüyle O’na vermeli ve sadece O’na dayanmalıdır. Allah’ın emri ile başka herhangi bir hususun tercih edilmesi durumunda Allah’a gerçek mânâda inanmış bir Müslüman, Allah’ın emrini yerine getirmelidir.
2. Tevekkül, boş ve gayretsiz bir bekleme demek değildir. Bir insan hangi şartlarda olursa olsun, sebepler planında gereken ne ise onu yaptıktan sonra tevekküle sığınmalıdır. Bu, Allah’ın bir kanunudur.

23 Mart 2018 Cuma

KÖPEĞE SU VERDİLER, AFFEDİLDİLER...

köpeğe su verdiler affedildiler, fahişe kadın, fahişe kadın hadisi, hadis, Hz. Muhammed, merhamet, canlılara iyilik, iyilik etmek, bir kap su, köpek, dost, Ebu Hüreyre


KÖPEĞE SU VERDİLER, AFFEDİLDİLER... "Fâhişe bir kadın, sıcak bir günde, bir kuyunun etrafında dönen bir köpek gördü, susuzluktan dilini çıkarmış soluyordu. Kadıncağız mestini çıkararak (onunla su çekip köpeği suladı). Bu sebeple kadın mağfiret olundu."
Hadis-i Şerif [Müslim, Tövbe 155, (2245)]

Bir hadisi şerifde Hz. Ebû Hüreyre (radıyallâhu anh)'dan: "Resûlullah(aleyhissalâtü vesselâm) buyurdular ki:

"Bir adam yolda, yürürken susadı ve susuzluğu arttı. Derken bir kuyuya rastladı. İçine inip susuzluğunu giderdi. Çıkınca susuzluktan soluyup toprağı yemekte olan bir köpek gördü. Adam kendi kendine: 'Bu köpük de benim gibi susamış.' deyip tekrar kuyuya inip, mestini su ile doldurup ağzıyla tutarak dışarı çıktı ve köpeği suladı. Allah onun bu davranışından memnun kaldı ve günahlarını affetti."

Resûlullah'ın yanındakilerden bazıları:

"Ey Allah'ın Resûlü! Yani bize hayvanlar (a yaptığımız iyilikler) için de ücret mi var?" dediler. Aleyhissalâtu vesselâm:

"Evet! Her 'yaş ciğer' (sahibi) için bir ücret vardır."buyurdu." [Buhârî, Şirb 9, Vudû 33, Mezâlim 23, Edeb 27; Müslim, Selâm 153, (2244); Muvatta, Sıfatu'n Nebi 23, (2, 929-930); Ebû Dâvud, Cihâd 47, (2550)]

19 Mart 2018 Pazartesi

DERVİŞ İLE KUŞ HİKAYESİ

derviş, kuş, hikaye, kıssa, dini hikaye, Hz. Süleyman, hırka, cübbe, serçe, ders

Bir gün yaralı bir kuş Hz. Süleyman’a gelerek, kanadını bir dervişin kırdığını söyler.
Hz. Süleyman, dervişi hemen huzuruna çağırtır.
Ve ona sorar;
“Bu kuş senden şikâyetçi, neden kanadını kırdın?”
Derviş kendini savunur;
“Sultanım, ben bu kuşu avlamak istedim. Önce kaçmadı, yanına kadar gittim, yine kaçmadı. Ben de bana teslim olacağını düşünerek üzerine atladım. Tam yakalayacağım sırada kaçmaya çalıştı, o esnada kanadı kırıldı.”
Bunun üzerine Hz. Süleyman kuşa döner ve der ki;
“Bak, bu adam da haklı. Sen niye kaçmadın? O sana sinsice yaklaşmamış. Sen hakkını savunabilirdin. Şimdi kolum kanadım kırıldı diye şikâyet ediyorsun?”
Kuş kendini savunur.
“Efendim ben onu derviş kıyafetinde gördüğüm için kaçmadım. Avcı olsaydı hemen kaçardım. Derviş olmuş birinden bana zarar gelmez, bunlar Allah’tan korkarlar diye düşündüm ve kaçmadım.”
Hz. Süleyman bu savunmayı doğru bulur ve kısasın yerine getirilmesini ister.
“Kuş haklı, hemen dervişin kolunu kırın” diye emreder.
Kuş o anda;
“Efendim, sakın öyle bir şey yaptırmayın” diyerek öne atılır.
“Neden” diye sorar Hz. Süleyman.
Kuş sebebini şöyle açıklar;
“Efendim, dervişin kolunu kırarsanız, kolu iyileşince yine aynı şeyi yapar… Siz en iyisi mi, bunun üzerindeki derviş hırkasını çıkartın… Çıkartın ki, benim gibi kuşlar bundan sonra aldanmasın.”

ÜMİTSİZ OLMA

lale, ümit, ümitsizlik, hicr suresi, ayet, Kur'an, Güzel Sözler, Özlü Sözler, Anlamlı Sözler


"Sakın ümitsizliğe düşenlerden olma."
(Hicr Suresi-55)