11 Aralık 2017 Pazartesi

CAHİT ZARİFOĞLU SÖZLERİ

şemsiye, yağmur, kadın, kız, şemsiyeli kadın, ıslanan kadın, güzel sözler, özlü sözler, anlamlı sözler, cahit zarifoğlu, yol, ağaçlık, romantizm


CAHİT ZARİFOĞLU SÖZLERİ
Ben onunla içimden konuşuyordum.

Gelecektim ama daha kötü bir hatıram olsun istemedim.

Şöyle olmuş: Ben sen demişim, sense sen.

Değil mi ki, kavuşmalarımız topal. Ayrılıklarımız koşar adım.

Şöyle irice bir kelime bul ok atsın yüreğime.

Bize sözlerimizden çok, yüreğimizden anlayan gerek.

Ah şu yalnızlık kemik gibi, ne yana dönsem batar.

Az az ölüyoruz her gün yağmurdan, havadan bahseder gibi.

Bir şehir kadar kalabalıktır bazılarının yalnızlığı.

Başıma düşmüş sevda ağı. Bir başıma tenhalarda kahroldum.

Sen dağ gibi kurul ben zerre bir yer tutayım.

Farz et körsün olabilir. El ele tut. Taş al ve at. Kâfiri bulur.

Hayır kalbim yorulmadım hayır hayır yıkıl daha.

Bazen yağmur olmak ister insan. Yağmak ister sevdiğinin yüreğine.

Her fikrin karşılığı bir duygu vardır.

Evet, hatırladım küçük basit şeyler yetiyor kederlenmeye. Ya mutluluğa?

Düştümse sana bakarken düştüm.

Nereye kadar kendinden kaçabilirsin? Ya bir daha geri dönemezsen…

Bir ölüm vefalı, bir de sonbahar.

Adam, acı mümkün olduğu kadar kendi içine aksın diye yüzünü öne eğmişti.

Filistin; bir sınav kâğıdı… Her mü’mîn kulun önünde.

Bilmediğim ve ne yapacağı belli olmayan bir duyguyla hırpalanıyorum boyuna.

Aklımdan çıkmıyorsun dedim. Başka türlüsünü yorgunum anlatmaya.

Bir gün elbette sofraya birlikte çökeriz. Sen dağ gibi kurul ben zerre bir yer tutayım.

Aradığımızın ne olduğunu biliyorsak, arayacağımız yer bellidir.

Ölü kalbimiz dirileydi hakka dönüp sadakayla yıkanaydık dünyaya hiç meyletmeyeydik.

Kapı aralığından baktığımda görebildiğim en güzel şeydir; yaşamak.

Yaşamak bir perde gibi kalkıyor aramızdan. Zamansız mekânsız bir tünel başındayız şimdi.

Dedi ki; sen şairsin elindeki bu taş ne?, Dedim ki; şair aşka boyun eğer, zulme değil!

Rüzgâr nereden eserse essin güzeldir. Alevler bir ayrı âlemdir. Dirlik sevinçtir göç içimizedir.

O sabah ezan sesi gelmedi camimizden. Korktum bütün insanlar için, bütün insanlık adına.

Şimdi yoksun üstelik uzaktasın ellerin yapayalnız biliyorum gözlerin dalıyor yine hep benim için olmalı.

Bir gün ister istemez karşısında olacaksın kaçtıklarının. Dua et o gün henüz mahşer olmasın.

Vicdanen rahat olmamız yetmiyor. Başkalarının hakkımızda yanlış kanaatler edindiğini görmek üzüyor bizi.

Merhamet capcanlı bir kuştu insan kalplerinde. Bir ölçü, bir adaletli ki eşi emsali bulunmaz.

Alnı secdeye inen insanların sesleri birbirine bağlanabilirse, ancak o zaman sokaklar, meydanlar ardına kadar açılır.

Ayrılıkla başım belada gözlerini çevir gözlerime yoksa ben sensiz bu sessizlikle. Deli gibiyim sensiz bu sensizlikle.

Hayalimin ayağı yere değmiyor henüz. Onun gerçekleşmesine dayanacak, onun yükünü kaldıracak topraklarım yok.

Kalbinizi yumuşatın, ama iradeniz sert olsun. Kelimelerinizi yumuşatın ama nüfuzunuz kuvvetli ve derin olsun.

Bu dünya soğuk… Rüzgâr genelde ters yöne eser. Limon ağaçları kurur. Bahaneler hep hazır. Güzel günler çabuk geçer.

Ehli takva olun, ehli secde olun. Farzları alenen yerine getirin. Nafileleri kendi nefsinizden bile gizleyin.

Biz kendimizi hep doğru yoldan ayrılmamış kabul eder ve dünyanın bir imtihanhane olduğunu hep başkaları için düşünürüz.

Kalbinizi yumuşatın, ama iradeniz sert olsun. Kelimelerinizi yumuşatın ama nüfuzunuz kuvvetli ve derin olsun.

“Ve önemli olan ‘an’dır. Onu; ibadet, sabır, anlayış, tevazu ve merhamet ile anlamlı hale getirmek mutluluğun ta kendisidir.”

Büyüklerin ellerinden, küçüklerin gözlerinden, Suriye’nin toprağından, Bosna’nın bayrağından, Gazze’nin gözyaşından öpüyoruz.

Haydi, bir şeyler daha yazayım diye kaleme sarılmayın. Beklemeyi bilin. Susayınca, acıkınca nasıl anlıyorsak, yazmak anını da anlarız.

Diline bir düğüm at ve otur. Dinle. Gıybet ve dedikodu, münakaşa ve cedel, su-i zanlarla dolu söz varsa ya durma ayrıl, ya da engelle.

Bakıyorsunuz, zulmedilenlerin tek ortak özelliği var; Müslüman oluşları ve zulmedenlere bakıyorsunuz, onların da bir tek özelliği var; Kâfir oluşları veya küfre hizmet edişleri.

Düşünün bakalım, televizyon karşısında muhallebi gibi gevşemiş bir Müslümanda, değil cihad etmek, acaba kalkıp bir farzı ifa edecek kuvvet ve istek kalmış mıdır?

Buruşturularak atılmış bir kâğıt parçası gibiyim. İçimde kalkıp gidenlerden doğan boşlukların ağırlığı… Ve sevmek. Ve korkmak ve nasıl, uzaydaymışım gibi yalnızım.

İnsan kendi mutlu olma imkânını görebilmeli. Mutluluksa filmlerin, romanların içinde değil, kendi yaşadığımız basit hayatın içindedir. Ve önemli olan yaşanılan “an”dır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder