[A.L. Castellan’ın Osmanlı’daki Eşsiz Dürüstlük ve Namusa Dâir Anlattığı İbretli bir hâdise]
“Dostlarımdan biri anlattı:
İçinde bin kuruş bulunan bir torba ile İstanbul’dan Beyoğlu’na gidiyordum. Tophane iskelesi’ne çıkarken torbam yırtıldı. İçindeki bütün paralar da dökülüp rıhtımın üstüne dağıldı, bazıları da denize yuvarlandı. Ben «eyvah» bile diyemeden hemen oradaki halk, paraların üstüne üşüştü. Herkes bulabildiği kadar topluyordu. Ben şaşkınlıktan donmuş bir vaziyette ne yapacağımı bilemiyor, sadece bu hareketleri büyük bir endişe içinde takip ediyordum. Ne göreyim! Herkes, topladığı paraları deniz kenarında kalan torbama koyuyordu. Bunun üzerine içim biraz ferahladı. Hattâ kayıkçılar da, suya dalıp, denizin dibine gitmiş olan kuruşları çıkarmışlardı. Bütün bunlara karşı cömertlik göstermek istedimse de vazîfelerini yapmış olduklarından bahsederek her biri bir tarafa çekildi. Zaten o kadar kalabalıktılar ki, hepsine bahşiş yetişmezdi. Toplanan bütün paralar torbaya konduktan sonra bir hamal da onu yüklenip doğru evime kadar götürdü. Eve girdikten sonra büyük bir merak içinde paramı hemen saymaya başladım. Birçok ziyâna uğramış olduğumu zannediyordum ki, bin kuruşumun da tam olarak torbada olduğunu görünce hayretler içinde kaldım. Gözlerime inanamadım; bir daha saydım. Evet tek bir kuruşum bile eksik değildi.”
"Osmanlılar, doğruluk husûsunda eşsiz, nâmus konusunda da son derece hassas bir gönül yapısına sahiptirler. Bu halleri, pek yüksek ve müstesnâ bir fazîlet arzeder ki, bu da, Kur’ân-ı Kerîm ile sünnet ahkâmından kaynaklanır."
A.L. Castellan