Osmanlı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Osmanlı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

10 Ağustos 2023 Perşembe

OSMANLI'DAN KISSA - YAVUZ SELİM HAN VE HASAN CAN

 Bir gün Yavuz Sultan Selim sırdaşı Hasan Can'ı, huzuruna çağırttı. Sohbet esnasında ona:

"-Anlat bakayım Hasan, bu gece nasıl bir rüya gördün?" diye sordu.

Hasan Can, anlatmaya değer bir rüya görmediğini söyleyince Yavuz ona:

"-İnsan bütün bir gece uyur da hiç rüya görmez mi? Herhalde bir rüya görmüşsündür." diye ısrar etti. Bir şey hatırlayamayan Hasan Can mahcûb oldu. Daha sonra bir vesile ile rüyayı Kapı ağası Hasan Ağa'nın gördüğünü öğrendi ve kendisine anlattırdı. Ağa şöyle dedi:

“Bu gece Harem dairesi nur yüzlü kimselerle doldu Sultânın kapısı önünde de ellerinde birer sancak bulunan dört kişi duruyordu. En öndeki zatın elinde Sultânımızın sancağı vardı. O zat bana dedi ki:

"-Biz neye geldik, bilir misin?"

Ben de:

"-Buyurun!" dedim.

Bunun üzerine:

"-Şu gördüğün mübarek kişiler, Rasûlullah (sav) Efendimiz'in ashabıdır. Hepimizi Rasul-i Ekrem (sav) Efendimiz gönderip Sultân Selim Han'a selam söyledi ve buyurdu ki: “Harameyn'in (Mekke-i Mükerreme ve Medîne-i Münevvere'nin) hizmeti kendisine verildi, kalkıp gelsin!.. “

Bu gördüğün dört kimsenin birisi Ebû Bekr-i Sîddîk, diğeri Ömer-u'l-Faruk, bir diğeri de Osman-ı Zinnüreyn'dir. Ben de, Alî bin Ebî Talibim. Bunu hemen varıp Selîm Han'a müjdele!.."

Hasan Can, Hasan Ağanın rüyasını Sultân’a aynen nakletti. Padişahın mübarek yüzü kızardı ve gözlerinden sevinç yaşları boşanarak;

"Ey Hasan Can! Sana demez miyiz ki, biz, bir tarafa me'mûr olunmadıkça hareket etmeyiz. Ecdadımızdan her biri evliyalıktan nasîbini almışlardır. Her birinin nice kerametleri vardır..." dedi.

Meğer ki Sultân da o gece aynı rü'yayı görmüş. (Osman Nûri Topbaş-Altınoluk Dergisi, 1996-Kasim, Sayı:129, Sayfa:032)

28 Temmuz 2023 Cuma

OSMANLI HİKAYELERİ

 Mâbeyn katiplerinden Abdülhâmid bağlısı olmayan birisi hatıralarında anlatıyor:

-Bir akşamdı, mâbeynde nöbetçi olarak ben kalmıştım. Gelen, mektup, telgraf, rapor ve tezkerelerin listesini tertipleyip huzura çıkmak üzere iken bir telgraf geldi.

İstanbul’da Lâleli Postahânesi memurlarından birinin Yıldıza çektiği bir telgrafta, karısının o gece doğum yapacağı, doğumun çok zor olacağına dair doktorlar tarafından dikkat işareti verildiği, elinde hiçbir vasıta bulunmadığı ve merhamet-i şahâneye sığındığını bildiriyordu. Bu mektuba kıymet vermedim ve listeye almadım.

Huzurda, padişah âdeti üzere herşeyi ayrı ayrı gözden geçirdikten sonra ilave etti:

-Başka bir şey var mı?

Telgrafı söyledim. Arza değmeyeceğini düşünerek listeye almadığımı söyledim. Emir verdi:

-Hemen getiriniz.

Getirdim.

Dikkatle okudu. Ve derhal mütehassıs bir tabip ve yavere, doğru Lâleli’ye giderek doğumu kontrol altına almalarını, benim de kendilerine refâkat etmemi ferman etti.

Gittik ve işimizi bitirip sabaha karşı döndük. Bir de ne görelim: Hünkâr, bahçe üzerindeki odasında, ışıklar açık, cama vurarak bizi çağırmıyor mu?

Sabaha kadar uyumayıp bizi beklediğini anladık. Netîceyi sordu. Doğumun zor olduğunu, fakat müdâhale ile kadının kurtulduğunu, çocuğa “Abdülhamîd” isminin verildiğini, ihsân-ı şâhânenin de âile reisine teslim edildiğini, adamın ağlayarak ömür ve devletlerine dua ettiğini anlattım.

Bizi ayakta dinledi. Sadece rahatladığını gösteren bir “oh” çekti. Ve paravanın arkasına geçerek sabah namazına durdu. (Sâdık Dânâ, Altınoluk Sohbetleri-2, Erkam Yay.)

5 Eylül 2022 Pazartesi

TARİHTEN İBRET VERİCİ BİR MEKTUP

manevi çöküntü,ottoman,eski mektup,bizans oyunları,Türk,Osmanlı,kalem,Ignatiyef,batının entrikaları,rum isyanı,2 Mahmud,Mektup,rus sefiri,Russia,Aleksandr,patrik gregoryon,nataşa,usa,

TARİHTEN İBRET VERİCİ BİR MEKTUP

Osmanlı Devletinde Rus sefiri olarak çalışan Ignatiyef, hatıralarında Sultan İkinci Mahmûd zamanında (1821) de Rum isyânının baş planlayıcısı, Patrik Gregoryon’un Rus Çarı Aleksandr’a yazdığı mektûbu açıklamaktadır. Bu mektup ibret vericidir.
“Türkleri maddeten ezmek ve yıkmak imkânsızdır. Çünkü Türkler, müslüman oldukları için çok sabırlı ve mukavemetli insanlardır. Gayet mağrurdurlar. Bu hasletleri, dinlerine bağlılıkdan, kadere râzı göstermelerinden, an’anelerinin kuvvetinden, padişahlarına (ve devlet adamlarına, kumandanlarına, büyüklerine) olan itâat duygularından gelmektedir.
Türklerde evvelâ itâat duygusunu kırmak ve mânevî rabıtalarını (bağlarını) kesretmek (parçalamak) dîni metânetlerini (sağlamlığını) zâfa uğratmak (zayıflatmak) icab eder. Bunun da en kısa yolu, an’anevi-i milliye (milli geleneklerine) mâneviyelerine uymayan harici fikirler ve hareketlere alıştırmaktır.
Bu sebeple, Osmanlı Devletini tasfiye için, mücerret olarak harp meydanlarındaki zaferler kâfi değildir. Hatta, sadece bu yolda yürümek, Türklerin haysiyet ve vakarını tahrik edeceğinden, kendilerini anlamalarına sebep olabilir.
Yapılacak olan, Türklere birşey hissettirmeden, bünyelerindeki tahribi tamamlamaktır.”

Bu mektûp, ders kitaplarında okutulacak kadar önemlidir.


 

26 Ağustos 2022 Cuma

NAPOLYON'UN İSLÂM DİNİ HAKKINDAKİ GÖRÜŞÜ

napolyan bonapart, fransız ipmarator, atlı savaşçılar, napolyon islam görüşü, cherfilis,Cezzar Ahmet Paşa, Osmanlı, Mısır, hristiyanlık, yahudilik, islam, bir tek Allah, napolyon müslüman mı,
Tarihe, Dünya’nın en büyük askerî dehâlarından birisi olarak geçen, Fransız İmparatoru I. Napolyon (1769-1821) Mısır’a girdiğinde (1798), Osmanlı Paşası Cezzâr Ahmed Paşa’ya yenilir. Bu yenilgiden sonra, İslâmiyyetin büyüklüğüne ve doğruluğuna hayran kalır ve müslüman olmayı bile düşünür. 
Aşağıdaki yazı Napolyon'un görüşüdür ve CHERFİLİS’in yazdığı kitaptan alınmıştır.
“Napolyon şöyle diyordu: Allah’ın varlığını ve birliğini, Mûsâ  kendi milletine, Îsâ Romalılara; fakat Muhammed bütün Eski Dünya’ya bildirdi. Arabistan tamamiyle puta tapar olmuştu. Îsâ’dan altı asır sonra Muhammed, kendisinden evvel gelmiş olan, İbrâhim, İsmâil, Mûsâ ve Îsâ’nın Allahını araplara  gösterdi. Araplara yalnız bir tek Allah olduğunu, onun ne babası ne de oğlu bulunmadığını, böyle birkaç  Allah’a tapmanın puta tapmaktan kalan saçma bir âdet olduğunu anlattı... Öyle sanıyorum ki, yakında bütün dünyanın aklı başında  kültürlü insanlarını  bir araya toplayarak  ve hükümet  kurmak ve bu hükümeti (KUR’ÂN’DA YAZILI ESASLARA GÖRE) idare etmek imkânını bulacağım. Ancak Kur’ân’da yazılı olan esasların doğruluğuna inanıyorum. Bunlar insanları bahtiyarlığa götürecektir.”

24 Temmuz 2022 Pazar

İNGİLİZ AJANI NASIL DERVİŞLİK YAPIP NAMAZ KILDIRDI? - HOW DID THE BRITISH AGENT MAKE A DORSHIP AND PRAYER?

sahte hocalar,lavrens,derviş,türkmen,reşit efendi,Türk,vambery nin günlükleri,anılar,ingiliz ajan,Osmanlı,hain,vambery,british agent, england, britanya, ottoman,turks, The Diaries of Vambery
İNGİLİZ AJANI NASIL DERVİŞLİK YAPIP NAMAZ KILDIRDI? - HOW DID THE BRITISH AGENT MAKE A DORSHIP AND PRAYER?

Tam 4 yıl  toprakları’nda kaldı. Osmanlıcayı mükemmel denebilecek kadar iyi konuşuyordu. Hiç kimse ondan kuşkulanmadı. Herkes tarafından büyük saygı ve ilgi gördü. Ta ki, yıllar sonra Londra’ya döndükten sonra anılarını yazınca deşifre oldu. İngiliz casusu idi!…

Anılarında şunları yazıyordu.
“Derviş kimliğiyle aralarına girdim…”
– Eğer hakiki hüviyetim meydana çıkmış olsaydı, değil burada,  Sefarethanesi’nin has itibarlı misafiri olabilmem, hayatım dahi tehlikede kalırdı.
– Ben Reşid Efendi, sefirin has misafiri ve dostu olarak, bu Türk hacıları nezdinde gün geçtikçe itibar sahibi oluyordum.
sahte hocalar,lavrens,derviş,türkmen,reşit efendi,Türk,vambery nin günlükleri,anılar,ingiliz ajan,Osmanlı,hain,vambery,british agent, england, britanya, ottoman,turks, The Diaries of Vambery

– Öyle saf ve mert insanlardı ki, kendi hayatlarında yalan söylemedikleri için, hiç kimsenin, ne sebeple olursa olsun yalan söyleyebileceğine, hele, hakiki hüviyetini saklayacağına asla ihtimal vermiyorlardı.
– Türkler en mert, saf ve güvenilir insanlardır. Muhataplarını da kendileri gibi bilirler ve her söylenene itimat ederler.

Bilhassa dini ve manevi bahislerde kimsenin yalan söyleyeceğine asla ihtimal vermezler.
– Benim tam bir derviş hüviyet ve şekli içinde ve alıştıkları üslup ve hususiyetlerle aralarına girdiğim Türkmenler, kısa zamanda öylesine bağlandılar ve inandılar ki, kazancımı tarif edemem.
– Birçok hastalar benden iyi nefes istiyor, bazısı hekim olduğumu zannederek tedavilerinin yollarını araştırıyorlar, bazısı ilaç yapmamı rica ediyorlardı.

– Ve, ancak sorulan suallere cevap verdim.
– Binlerce kadın, çoluk çocuk, kız, ihtiyar, genç etrafımızı aldılar. Birbirinin üstüne yığılmış bizi görmek, sevap olur diye ellerini üstümüze sürmek, ellerindeki testilerinden bizlere birer yudum içirdikten sonra bu suyu her derde şifa olarak saklamak, hayır duamızı almak için rahat nefes aldırmaz olmuşlardı.

– Türkmenlerin hepsi İslam’dır. Yalnız dinini de hakki manasıyla bilmezler. Birkaç kelime din konuşan başlarına imam olur. Ben de onu yaptım.
Kaynak: İngiliz casusu “Vambery’nin Günlükleri”

He stayed in the Ottoman lands for 4 years. He spoke Ottoman Turkish well enough to be called perfect. No one doubted him. He received great respect and attention from all. Until years later, when he returned to London and wrote his memoirs, it was deciphered. He was a British spy! In his memoirs he wrote: “I came between them as a dervish…” – If my true identity had been revealed, even my life would have been in danger, not to be the honorable guest of the Ottoman Embassy here. – I, Reşid Efendi, as the ambassador's special guest and friend, was gaining more and more prestige in the eyes of these Turkish pilgrims.
– They were such naive and virtuous people that, since they did not lie in their own lives, they never thought that anyone would be able to lie for any reason, and especially not hide their true identity. – Turks are the most brave, pure and reliable people. They know their interlocutors as well as themselves and they trust everything they are told. They never assume that anyone will lie, especially in religious and spiritual matters. – The Turkmens, whom I came among in a full dervish identity and form and with the style and characteristics they are used to, became so attached and believed in a short time that I cannot describe my earnings. – Many patients wanted good breath from me, some of them thought I was a doctor, and they were looking for ways to treat them, some of them were asking me to make medicine. – And, I only answered the questions asked. – Thousands of women, children, girls, old people and young people surrounded us. They took a sigh of relief to see us piled up on top of each other, to rub their hands on us for good deeds, to keep this water as a cure for all ailments, after giving us a sip from the jugs in their hands, to receive our blessings. - All Turkmen are Islamic. They just do not know their religion in the true sense. Those who speak a few words of religion become imams. I did that too. Source: British spy "The Diaries of Vambery"


26 Temmuz 2021 Pazartesi

8 Ocak 2020 Çarşamba

ÖZLEDİĞİMİZ DÜĞÜN...

duvar süsü, osman paşa, plevne, plevne savunması, plevne kahramanı, Abdülhamid han, düğün, savaş, türkün düğünü, osmanlı arması, osmanlı, ottoman, türk askeri, mehmetçik
Plevne Müdafaası sırasında (1877) Kerim Paşa anlatır:Gazi Osman Paşa Vidin’de iken, İstanbul’dan Ruslara harp ilân edildiğini bildiren II. Abdülhamid Hân tarafından gönderilen telgraf geldi. Bunu büyük bir hürmetle alan Gazi Osman Paşa, bütün komutan ve subaylarını bir meydanda topladı. Sonra, telgraf-ı şahâneyi son derece şevk ve hürmetle okuduktan sonra şu konuşmayı yaptı:
“Şimdiye kadar bekleyip özlediğimiz düğün ve bayramımızın bugün birdenbire karşımıza çıktığını, bu okunan ferman müjdelemiş oldu. Bugün sabaha kadar şenlik yapacağız. Çünkü, Cenâb-ı Hakkın Kur’ân-ı kerîmde bize ilâhi nusretini (yardımını) vadettiğini âlimlerimizden işittik. Muharebeyi kazanmanın, askerin çokluğu veya azlığı ile olmadığını atalarımızdan öğrendik. Babalarımızın kanıyla yoğrulmuş olan, vatanın bir karış toprağına bir değil bin baş fedâ edip düşmana ayak bastırmayacağız.”
(Osmanlı Tarihi Ansiklopedisi: 3/114)

5 Şubat 2019 Salı

17 Ocak 2019 Perşembe

ASİMİLE - HAYAT DERSİ...

ihsan süreyya sırma, hoca, kürsü, konferans, ders, hazır cevap, osmanlı, türkiye, kuveyt, arapça, türkçe, güzel kıssa
-"Kuveyt'e konferansa gittim. Bir Arap profesör İngilizce konuşarak "Osmanlı bizi yıllarca sömürdü asimile etti" dedi.
Ben çıktım kürsüye Arapça konuşarak,
-"Osmanlı neyiniz vardı da sömürdü...Henüz petrolünüz yoktu...Size hiç dokunmadı size hizmet etti.
Ben bir Türk olarak Arapça konuşuyorum,bu salondakiler ekseri Arap...Siz bir Arap olarak İngilizce konuşuyorsunuz sömürü bu" dedim.
Salonda alkış koptu...
O Prof. salonu terk etmek zorunda kaldı.
(İhsan Süreyya SIRMA)

30 Ağustos 2018 Perşembe

Bir Kahramanın Hikâyesi…

vatan, kahraman, asker, türk askeri, hikaye, savaş hikayesi, çetmili kara ali çavuş, büyük taarruz, kocatepe, dumlupınar, osmanlı, türkiye, kurtuluş savaşı

Bir Kahramanın Hikâyesi…
Yıl 1912, Balkan Harbi başlar...
Bir yiğit çağrılır askere, adı: Çetmili Kara Ali...
Bir oğlu vardır, adı Mehmet, henüz 8 yaşındadır...
Oğlunu, yavuklusunu tereddütsüz bırakır, katılır Balkan Harbine, savaşır...
Türk tarihinin en büyük mağlubiyetlerinden olan Balkan Harbi biter...
Balkanlarda sadece yenilen ordu değil, Osmanlının kaybolan, yok olan itibarıdır aynı zamanda...
17 günde tüm Balkanlar kaybedilir; silahlar, cephaneler geride bırakılarak...
Savaş bitmez ama Çetmili Kara Ali için...
Artık o bir 'Çavuş'tur da...
Balkan'dan sonra Galiçya'da başlar savaş, evine uğramadan oraya katılır, savaşır... Yeni bir cephe açılır Hicaz ve Yemende, sevkiyat alır Yemen için, yine evine uğramadan varır Yemen'e...
Savaşır, korur 'kutsal toprakları' Hicaz'ı "küffara" karşı...
Savaşır, kahramanlıklar gösterir de gösterir; cepheden cepheye koşar...
Derken Kafkaslarda cephe açılır Türk'e karşı, bu kez Kafkas cephesinde savaşmak üzere Yemenden Kafkasya'ya yollanır, yine evinin, çocuğunun yüzünü görmeden... Kafkaslardan Doğu Cephesine iner, bu kez orada savaşır düşmanla...
Tam 11 yıl olur cepheden cepheye giderek, savaşarak...
Vatan için... Bayrak için... İffet için... 'Din-i Muin' için...
Çarpışır düşmanla sarsılmaz bir inanç ve imanla...
**
Sıra son sefere gelir...
Adı Kurtuluş Savaşıdır (İstiklal=Hürriyet Savaşı)...
Girer Mustafa Kemal Paşa'nın emrine, devam eder savaşmaya, işgalci emperyalist güçlere karşı... Vatan için, bayrak için, iffet için, Türklük için ve hürriyet için...
Türk milletini Anadolu'da boğmak isteyenlere karşı...
Kocatepe'den başlatılan büyük taarruz, Dumlupınar Başkomutan Meydan Muharebesiyle devam ederken bir "mucize" gerçekleşir...
Sekiz yaşında iken evde bıraktığı oğlu Mehmet, 19 yaşında Alay Sancaktarı olarak karşına çıkar cephede...
Sarılırlar...
Duygu selini tarife kelimelerin-satırların gücü yetmez...
Kucaklaşırlarken cephede, mevzilerde, mitralyöz atışı devam eder...
Ve 31 Ağustos günü şehit olur Çetmili Kara Ali Çavuş...
Tekrar edelim ismini; Çetmili Kara Ali Çavuş...
Oğlu Onbaşı Alay Sancaktarı Mehmet'in kollarında son nefesini verirken;
"Vatan kurtulsun yeter...
Mustafa Kemal sağ olsun yeter...
Hakkım helal olsun evlat..." diye fısıldar, ruhunu teslim ederken...
Kahraman babayı kucağında taşır oğul onbaşı Mehmet...
Ve kutsal vatan toprağına emanet eder...
**
Oğul Onbaşı Alay Sancaktarı Mehmet mi ne mi yapar?
Kahraman babası gibi devam eder çarpışmaya vatanın kurtuluşu için...
Emperyalistlerin kuklası işgalci Palikaryayı Ege'nin serin sularına gömmek için kovalar düşmanı, en ön saflarda...
Ve 9 Eylül günü İzmir'e ilk giren birliğin başında şehit olur Sancaktar Onbaşı Mehmet...
**
Bu muhteşem kahramanlık hikâyesinin çok küçük özetini anlattım size...
Bu duyguyu canlı olarak yaşamak, vatan sevgisinin sonsuzluğunu hissetmek...
Üzerinde har vurup harman savurduğumuz Anadolu toprağının nasıl ve nelerin feda edilerek 'vatan' yapıldığını düşünmek...
'Hür insan' olarak nefes almanın ne demek olduğunu hissetmek...
Dumlupınar Şehitliğinin manevi atmosferini solumak...
Kocatepe'deki Mustafa Kemal'in volkanik taşlarla olan "hücum" siperini düşünmek...
Düşmanın işgal edip mevzilendiği teker-teker "tepeleri" görmek ve düşünmek...
Zafer yolunu yürümek...
Tüm bunları görmek, olayları yeniden yaşamak...
Ve düşünmek... Yeniden düşünmek...
**
Evet, yaşanmış gerçek bir kahramanlık hikâyesinin çok kısa özeti...
(Prof. Dr. Ramazan Demir)

4 Haziran 2018 Pazartesi

8 Nisan 2018 Pazar

BATI HİÇBİR VAKİT ADİL OMAMAMIŞTIR

abdulhamid, padişah, osmanlı, türk, lider, asrın lideri, evliya, siyasi deha, türkiye, ottoman, özlü sözler, güzel sözler, anlamlı sözler


''Batı hiçbir vakit adil olmamıştır. Yükselişlerinde masumların kanı vardır. Düşüşlerine de masumların gözyaşları sebep olacaktır.''
(Sultan Abdülhamit Han)

17 Mart 2018 Cumartesi

VATAN ŞARKISI

şiir, vatan şarkısı, namık kemal, çanakkale, 1915, afrin, 2018, suriye, türk, türk askeri, savaş, çanakkale savaşı, büyük savaş, haç, hilal, osmanlı, türkiye

Vatan Şarkısı
Emelimiz düşüncemiz vatanın bahtının açıklığıdır.
Sınırımıza kale bizim vücut toprağımızdır.
Osmanlılarız ziynetimiz kanlı kefendir.
Kavgada şehadetle tam murada ereriz biz!
Osmanlılarız can verir nâm alırız biz!
 
Kan ile kılıçtır görünen bayrağımızda.
Can korkusu geçmez ovamızda, dağımızda.
Her köşede bir aslan yatar toprağımızda.
Kavgada şehadetle tam murada ereriz biz!
Osmanlılarız can verir nâm alırız biz!
 
Osmanlı adı her duyanı titretir.
Ecdâdımızın heybeti tüm dünyada bilinir.
Fıtrat değişir sanma bu kan yine o kandır!
Kavgada şehadetle tam murada ereriz biz!
Osmanlılarız can verir nâm alırız biz!
 
Top patlasın ateşleri etrafa saçılsın.
Cennet kapısı can veren kardeşlere açılsın.
Dünyada ne bulduk ki ölümden de kaçılsın.
Kavgada şehadetle tam murada ereriz biz!
Osmanlılarız can verir nâm alırız biz!
(Namık Kemal)

14 Şubat 2018 Çarşamba

ŞEYH EDEBALİ ÖĞÜTLERİ

şeyh edebali, osmancık, osman gazi, osmanlı, öğütler, güzel sözler, özlü sözler, anlamlı sözler, söğüt, kuruluş, Kur'an-ı Kerim


ŞEYH EDEBALİ ÖĞÜTLERİ
Unutma ki, yüksekte yer tutanIar, aşağıdakiIer kadar emniyette değiIdir.

Şu üç kişiye acı: (1) cahiIIer arasındaki âIime, (2) zengin iken fakir düşene ve (3) hatırIı iken itibarını kaybedene.

Çok konuşma, boş konuşma, kem konuşma.

Ey oğuI sabretmesini biI. Vaktinden önce çiçek açmaz. Şunu da unutma; insanı yaşat ki devIet yaşasın.

CahiI iIe dost oIma: iIim biImez, irfan biImez, söz biImez; üzüIürsün.

Hayvan öIür, semeri kaIır; insan öIür eseri kaIır. Gidenin değiI, bırakmayanın ardından ağIamaIı. Bırakanın da bıraktığı yerden devam etmeIi.

Gördün söyIeme, biIdin biIme.

HakIı oIduğun mücadeIeden korkma! BiIesin ki atın iyisine doru, yiğidin iyisine deIi derIer.


NamertIe dost oIma: mertIik biImez, yürek biImez, dost biImez; üzüIürsün.

MiIIetin, kendi irfanın içinde yaşasın. Ona sırt çevirme. Her zaman duy varIığını. TopIumu yöneten de, diri tutan da bu irfandır.

Yükün ağır, işin çetin, gücün kıIa bağIı, AIIah TeâIâ yardımcın oIsun.

Geçmişini biImeyen, geIeceğini de biIemez. Geçmişini iyi biI ki, geIeceğe sağIam basasın. Nereden geIdiğini unutma ki, nereye gideceğini unutmayasın…

GeçimsizIikIer, çatışmaIar, uyumsuzIukIar, anIaşmazIıkIar bize; adaIet sana.

En büyük zafer nefsini tanımaktır. Düşman, insanın kendisidir. Dost ise, nefsi tanıyanın kendisidir.

Bu dünyada inancını kaybedersen, yeşiIken çorak oIur, çöIIere dönersin.

Öfken ve nefsin bir oIup akIını mağIup eder. Bunun için daima sabırIı, sebatkâr ve iradene sahip oIasın! Sabır çok önemIidir. Bir bey sabretmesini biImeIidir. Vaktinden önce çiçek açmaz.

SeviIdiğin yere sık gidip geIme; muhabbet ve itibarın zedeIenir.

Kişinin gücü günün birinde tükenir ama biIgi yaşar. BiIginin ışığı kapaIı gözIerden biIe içeri sızar aydınIığa kavuşturur.

Açık sözIü oI! Her sözü üstüne aIma! Gördün, söyIeme; biIdin deme!

Dünya senin gözIerinin gördüğü gibi büyük değiIdir. Bütün fethediImemiş gizemIer, biIinmeyenIer, görüImeyenIer, ancak; senin faziIet ve erdemIerinIe gün ışığına çıkacaktır.

Ananı ve atanı say! BiI ki bereket, büyükIerIe beraberdir.

Hayvan oIur semeri kaIır; insan oIur eseri kaIır. Gidenin değiI bırakmayanın ardından ağIamaIı.

Durmaya, dinIenmeye hakkımız yok. Çünkü zaman yok, süre az!

Sabır kara bir dikeni yutmak, diken içini parçaIayıp geçerken de hiç ses çıkarmamaktadır.

ÜşengeçIik bize; uyarmak, gayretIendirmek, şekiIIendirmek sana.

YaInızIık korkanadır. Toprağın ekim zamanını biIen çiftçi başkasına danışmaz. YaInız başına kaIsa da! Yeter ki toprağın tavda oIduğunu biIebiIsin.

GörgüsüzIe dost oIma: yoI biImez, yordam biImez, kuraI biImez; üzüIürsün.

Bey memIeketten öte değiIdir. Bir savaş yaInızca bey için yapıImaz. Durmaya dinIenmeye hakkımız yok çünkü zaman yok süre az.


CahiI iIe dost oIma: iIim biImez, irfan biImez, söz biImez; üzüIürsün.

Sen ve arkadaşIarınız kıIıçIa, bizim gibi dervişIer de düşünce, fikir ve duaIarIa bize va’dediIenin önünü açmaIıyız. TıkanıkIığı temizIemeIiyiz.

Bundan sonra öfke bize; uysaIIık sana.

BeyIiğini mübarek kiIsin. Hak yoIuna yararIı etsin. Işığını parıIdatsın. UzakIara iIetsin.

İkram biI, kuraI biI, doyum biI.

SaygısızIa dost oIma: usuI biImez, adap biImez, sınır biImez; üzüIürsün.

KibirIiyIe dost oIma: haI biImez, ahvaI biImez, gönüI biImez; üzüIürsün.

Üç kişiye acı; cahiIIer arasındaki âIime, zenginken fakir düşene, hatırIı iken itibarını kaybedene.

Bundan sonra böImek bize; bütünIemek sana.

Sana yükünü taşıyacak güç, ayağını sürçtürmeyecek akıI ve kaIp versin.

AcizIik bize, yanıIgı bize; hoş görmek sana.

Ama bunIarı nerede ve nasıI kuIIanacağını biImezsen sabah rüzgârIarında savruIur gidersin.

BiIesin ki, atın iyisine doru, yiğidin iyisine deIi derIer.

Sevgi davanın esası oImaIıdır. Sevmek ise sessizIiktedir. Bağırarak seviImez. Görünerek de seviImez.

FaydaIı iIe faydasızı ayırt edebiIenIer, biIgi sahibi oIanIardır.

UkaIayIa dost oIma: çok konuşur, boş konuşur, kem konuşur; üzüIürsün.

Yüksekte yer tutanIar aşağıdakiIer kadar emniyette değiIdir.

Ham armut yenmez; yense biIe bağrında kaIır. BiIgisiz kıIıç da tıpkı ham armut gibidir.

GücenikIik bize; gönüI aImak sana.

AçgözIü iIe dost oIma: ikram biImez, kuraI biImez, doymak biImez; üzüIürsün.


Sen seni biI; ömrünce bu yeter sana.

Kişinin gücü, günün birinde tükenir, ama biIgi yaşar. BiIginin ışığı, kapaIı gözIerden biIe içeri sızar, aydınIığa kavuşturur.

SuçIamak bize; katIanmak sana.

Sevgi davanın esası oImaIıdır. Sevmek ise, sessizIiktedir. Bağırarak seviImez. Görünerek de seviImez!

İIim biI, irfan biI, söz biI.

YaInızIık korkanadır. Toprağın ekim zamanını biIen çiftçi, başkasına danışmaz. YaInız başına kaIsa da! Yeter ki, toprağın tavda oIduğunu biIebiIsin.

UsuI biI, adap biI, sınır biI.

ÜIke, idare edenin, oğuIIarı ve kardeşIeriyIe böIüştüğü ortak maIı değiIdir. ÜIke sadece idare edene aittir. ÖIünce, yerine kim geçerse, üIkenin idaresi onun oIur. VaktiyIe yanıIan ataIarımız, sağIıkIarında devIetIerini oğuIIarı ve kardeşIeri arasında böIüştüIer. Bunun içindir ki, yaşayamadıIar.

HaI biI, ahvaI biI, gönüI biI.

İnsan bir kere oturdu mu, yerinden koIay koIay kaIkmaz. Kişi kıpırdamayınca uyuşur. Uyuşunca IafIamaya başIar. Laf dedikoduya dönüşür. Dedikodu başIayınca da gayri ifIah etmez. Dost, düşman oIur; düşman, canavar kesiIir!

Mert oI, yürekIi oI.

Savaşı sevmem. Kan akıtmaktan hoşIanmam. Yine de, biIirim ki, kıIıç kaIkıp inmeIidir. Fakat bu kaIkıp-iniş yaşatmak için oImaIıdır. HeIe kişinin kişiye kıIıç indirmesi bir cinayettir. Bey memIeketten öte değiIdir. Bir savaş, yaInızca bey için yapıImaz.

Kimsenin umudunu kırma.

İnsanIar vardır, şafak vaktinde doğar, akşam ezanında öIürIer. Dünya, senin gözIerinin gördüğü gibi büyük değiIdir. Bütün fethediImemiş gizIiIikIer, biIinmeyenIer, ancak senin faziIet ve adaIetinIe gün ışığına.