albayrak etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
albayrak etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

18 Mart 2019 Pazartesi

YILLAR SONRA ANZAKLI ÖMER OLDU

anzaklı ömer, anzaklar, ayyıldız, albayrak, türk bayrağı, çanakkale, çanakkale hikayeleri, çanakkale destanı, josef miller, yeni zelanda, ABD, doktor,

YILLAR SONRA ANZAKLI ÖMER OLDU.
Yıl 1957… Çanakkale harbine katılan Josef Miller isimli bir Anzak, yakalandığı kanser hastalığı sebebiyle Amerika’da hastahânede bir Türk doktoru tarafından tedâvi edilmekteydi. Bunu öğrenen yaşlı Anzak, Türk doktora:
“–Tarihin cilvesine bakın ki, Çanakkale’de ölmek üzereyken beni tedâvi edenler Türkler idi. Şimdi de yıllar sonra bir Türk’ün elinde tedâvi görüyorum…” dedi.
Ardından kendilerinin nasıl kandırılarak Çanakkale harbine getirildiklerini anlattı. Sonra gözleri doldu ve hiç unutamadığı bir hâdiseyi şöyle nakletti:
“–Sahip olduğumuz bütün teknolojik imkânlara ve sayı üstünlüğüne rağmen Türkler’in cesaret ve gayretleri karşısında durmadan geri püskürtülüyor, tekrar taarruz ediyorduk. Bu taarruzlardan birinde başımdan yediğim şiddetli bir dipçikle yaralanıp bayılmışım. Kendime geldiğimde Türkler’in arasında olduğumu anladım. Önce çok korktum. Çünkü İngilizler, bize Türkler’i çok vahşî ve barbar insanlar olarak tanıtmıştı. Fakat iyice kendime gelince gördüm ki, yaralarımı sarmış, beni tedâvi etmişler. Hiç birinin yüzünde bana karşı öfke yoktu. Üstelik bana çantalarındaki yiyeceklerden ikrâm ettiler. İyi biliyordum ki, yiyecekleri yok denecek kadar azdı. Şok derecesinde bir şaşkınlık yaşadım. Burada âdeta bir misâfir gibiydim. Artık içimden «Yazıklar olsun bana! Yazıklar olsun yalancı İngilizler’e!» diyordum. Nihâyet serbest bırakıldım ve memleketime döndüm…”
Yaşlı Anzak ağlamaya başlamıştı. Türk doktorun adını sordu. “Ömer” cevabını alınca, yıllardır karar verdiği, fakat bir türlü bir vesîle bulup da ortaya çıkaramadığı bir niyetle yatağından doğruldu. Bir müddet Doktor Ömer Bey’in yüzüne dalgın dalgın baktı. Sonra derin bir nefes alarak o âna kadar tadamadığı bir haz ve vecd içinde:
“–Evlâdım! Ne güzel bir ismin var! Şimdiden sonra benim adım da Ömer olsun; Anzaklı Ömer olsun!..” dedi.
Ardından, kendisini büyük bir şaşkınlık içerisinde dinleyen Ömer Bey’e tekrar seslendi:
“–Müslüman olmak istiyorum!..”
Doktor Ömer Bey’in yardımıyla kelime-i şehâdet getirdi. Sonra bir tesbih ve seccâde ricâ ederek şöyle dedi:
“–Evlâdım! Ben bunları sizin dedelerinizde görmüştüm. Onlar, harbin en zor anlarında iken, hattâ ölüme adım atarlarken bile dillerinden Allâh’ın zikrini düşürmüyorlardı. Onlar, tesbihlerini çekerken, yüzlerinde bambaşka hâller ve güzellikler sezerdim. Ömrümün şu son günlerinde ben de o hâli yaşamak istiyorum…”
Doktor Ömer Bey, derhâl onun taleplerini yerine getirdi. Anzaklı Ömer, gücü tükenmiş parmaklarını zorlayarak tesbih tanelerini «Allah, Allah» nidâlarıyla çekmeye koyuldu. Gönlüne ve yüzüne inen nûr-i ilâhî ve huzur, dışarıdan bile hissediliyordu. Sanki hastalığından kurtulmuş, dünyevî hiçbir ıztırâbı kalmamıştı.
O, gücü yettiği kadar dînini de Doktor Ömer Bey’den öğrenme gayretiyle son günlerini mânevî bir haz ve neşve içinde geçirdi. Yaklaşık bir-iki ay sonra da elinde tesbih Allâh’ın ismini zikrede ede rûhunu Rabbine teslîm etti. O, öldürmeye gittiği kimseler tarafından gerçek diriliğe erişmiş bir bahtiyar olmuştu…