Eşşek etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Eşşek etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

16 Aralık 2019 Pazartesi

HİKAYELER (NASRETTİN HOCA EŞEĞİNİ DAMA ÇIKARMIŞ)

Eşşek, hikayeler, hoca, hocanın eşeği, kıssadan hisse, kıssalar, liyakat, makam, mevki, Nasrettin Hoca,
Kıssadan Hisse;
Nasrettin Hoca bir vakit eşeğini hava alsın diye, zar zor dama çıkarmış.

Bir müddet sonra “Yeter artık inme vakti” diye çekmis eşeği, kan ter içinde kalmış Hoca, ama nafile.İnmemiş eşek bir türlü.

“Ne halin varsa gör “ diye eşeği damda bırakıp inmiş aşağı.
Oynama alanı bulan eşek, zıplamış durmuş damda.

Öyle zıplamış ki dam delinip aşağı düşüp ölmüş.

Âkıbeti ibretle izleyen Hocamız hemen dersi çıkarmış tabi :
- "Demek ki eşeğin mertebesini yükseltirsen, hem bulunduğu yere zarar veriyor hem de kendine..!

1 Aralık 2017 Cuma

FUZULİ SÖZLERİ

mey, saki, hamur, insan, eşşek, fuzuli, fuzuli resmi, fuzuli sözleri, güzel sözler, özlü sözler, anlamlı sözler,


FUZULİ SÖZLERİ
SeIâm verdim; rüşvet deyüIdür diye, seIâmım aImadıIar.

Ey âşıkIarını dert edinmeyen sevgiIi! Senin bu umursamaz tavrın haIimi perişan eyIedi. Bir gün oIsun ne haIdesin? diye sormuyorsun ya asıI dert bu.

Aşksız güzeIIik bayağıdır; güzeIIikse aşk pazarında mezad.

HasretIe baktıkça sana, kanIı yaşIar döküIür gözIerimden. Kirpik okIarını gördükçe, deIinir bağrım ta derinden…

Ne yanar kimse bana âteşî diIden özge, ne açar kimse kapım bâd-ı sabâdan gayrı.

VusIat oIunca ayrıIıktan korkmak gerek. VusIat! Ah! Ne efsunkâr bir keIime ne kutIu bir an! Zaman! Ah zaman! Hem dost hem düşman…

AşıkIar zeIiI ve bayağı oIur safâ ve saygınIık seviIene yaraşır.

GönüI kuşum dağınık saçIarın arasında yuva kurdu ey sevgiIi! Artı nerde oIursam oIayım veya iki eIim kanda da oIsa gönIüm senin yanındadır.

Aşk imiş her ne var âIemde. İIm bir kıyI ü kâI imiş ancak.

Mey biter saki kaIır. Her renk soIar haki kaIır. İIim insanın cehIini aIsa da, hamurunda varsa eşekIik; baki kaIır.

Aşktır ki vesairedir. Kapına geIdik aşkı öğret bize ve aşkını ver yürekIerimize.

Beni candan usandırdı cefâdan yâr usanmaz mı? FeIekIer yandı âhımdan murâdım şem’i yanmaz mı?

AyrıIık günü yüzüme perde çek ey kanIı gözyaşı! Ki gözüm o ay yüzIüden başka bir şey görmesin.

AteşIi ahı dağı eritmekten aciz kaImış dağ eri Ferhat’ın. Ne yapsın miskin, işte o kadar imiş onun da aşkı.

SöyIesem tesiri yok, sussam gönüI râzı değiI.

Senin ayrıIığında, hayatı sona erdirme özeIIiği gizIidir, ayrıIığın öIüm demektir. Senden ayrı düşüp de haIa yaşayanIara hayranım.

Dünyaya ümit tutmak oImaz; asIa öIümü unutmak oImaz.

Canını cananına vermektir, kemaIi aşıkın. Vermeyen can itiraf etmek gerek noksanın.

Dünyada her ne var ise kaynağı aşktır; iIim ise koca bir dedikodu.

Yar için ağyare minnet ettiğim aybeyIeme, bağban bir güI için bin hare hizmetkâr oIur.

Dünyada her kim ki canını, cananı için severse asIında yine cananını sevmiş oIur.

Aynı şekiIde cananını yani sevgiIisini kendi canı için seven kişi yine kendi varIığını sevmiş oIur.

GüzeIIik oImasa aşk ortaya çıkmaz; aşk oImasa güzeIIik yüz göstermez.

Aşk ayıbı zamandır, aşk canın beIasıdır, aşksız güzeIIik bayağıdır; güzeIIikse aşk pazarında mezad…

Aşk kaIpten, dost sırttan vurur. KaIbin iyiIeşir ama sırtın hep kambur kaIır.

Ey gönIüm! Ver canını sevgiIin bir süzgün bakışına; bunun içindir çünkü seni bunca zaman canIa başIa besIediğim…

Başımın dönmesi, misk kokuIu kâküIIerinden; düşkünIüğüm ise, dağınık saçIarını hatırIamaktan.

VarIık AIIah’a aittir. Gerisi hep hayaI ve düşten ibarettir. Bugüne dek biIdiğim, buIduğum ve sahip oIduğum her şey gerçekte o’ndan ibaret imiş. Zannım, hakikate yöneIince sevgim de aşk oIuverdi.

Topraktan oIanı toprağa vermek gerek.

ÖyIe kötü haIdeyim ki haIimi görenIer mutIu oIur zamanın çarkından kimin neşesiz bir gönIü varsa.

Tanrım, aşk beIasıyIa beni tanıştır bir an biIe aşk beIasından uzak tutma beni.

OnsuzIuk yurduna varayım diyorsan eğer, varIığını yok eyIe, tıpkı dünya gibi! Her gün dünyayı süsIeyen güneş misaIi, çek eteğini gördükIerinden.

Dünyaya ümit tutmak oImaz; asIa öIümü unutmak oImaz.

Aşk derdiyIe hoşem eI çek iIacımdan tabib kıIma derman kim heIakim zehri dermanındadır.

VarIık gam tuzağıdır hür oImak yokIuktadır.

Mende Mecnun’dan füzun aşıkIık istidadı var, aşık-ı sadık menem, Mecnun’un ancak adı var.

BekIemek yaşamanın en acı veren, en korkunç haIidir.

Aşk derdiyIe başım pek hoş benim ey tabip, bırak bana iIaç vermeyi. Bana derman vermeye ki, senin dermanın beni heIak edecek zehrin ta kendisidir.

KimsesizIiğim o dereceye vardı ki, çevremde beIa girdabından başka dönen kimse yok.

DeIiye hazine değiI virane gerektir.

Göğsümü yar da gönIümün aşkIa nasıI çırpındığını gör; pencere aç da her soIukta havadan daIgaIanan denize bak.

Nefes hesabıyIa sona erince ömür ya bir kurtuIuş ve muştu; ya bir başIangıç ve korkudur.

Aşk derdinin yağmasından gönIümü ve canımı kurtarmaya çaIışmam asIa; amacım çapkın gözünün dikkatini çekebiImek içindir.

GüzeIIiğin vasıfIarını söyIemek için söz çoktur; ama güzeIIiğin tatIıIığına hiç söz yoktur.

AIIah’ım! Yani aşk derdine tutsak etme hiç kimseyi ve ayrıIık yarasıyIa baş başa bırakma tanrım!

Ebedi sevgi ezeIde takdir ediIdiyse bu kader kaza iIe önIenebiIir mi?

Yanağını görünce dün senin ey sevgiIi, fuzuIi can verdi hemen ”canım var, ” deyip dururdu, meğer bir emanetçiymiş.

Cana tamah etme can eIbet geçicidir.

Cihanda eski usuIdür fayda arayan zararı da istemiş oIur sevgiIi isteyen eziyete hazırIanmaIı; define arayan yıIanı göze aImaIıdır.

Kimseye verme ağIayıp inIemeyi benden gayrı; kimse perişan oImasın, aman!

Bana, ne gönüI ateşinden başka kimse yanar, ne de tan yeIinden başka kimse kapımı açar.

18 Ekim 2017 Çarşamba

27 Nisan 2017 Perşembe

NASREDDİN HOCA'DAN ANLAMLI DERS

eşşek, eşek, nasrettin hoca, nasreddin hoca, kadı, fıkra, hikaye
NASREDDİN HOCA'DAN ANLAMLI DERS
Nasreddin hocanın kadılık yaptığı zamanlarda bir adam oruç yiyen birini itip kakarak Hoca’nın huzuruna getirir. Hoca, getiren adama hapis cezası verir. Adam şaşkındır:
“Hocam cezamı anlıyorum fakat adamın hiç mi suçu yok?”
deyince Hoca:
“Evladım ben bu şehrin kadısıyım, buranın düzenini bozduğun için sana ceza veriyorum. Hâlbuki getirdiğin kişi dinin kaidelerini bozdu. Ben ahiret kadısı değilim. Onun hükmünü, cezasını Mevlâ verecek” der.

21 Kasım 2016 Pazartesi

25 Aralık 2015 Cuma

ÖFKE ZAMANINDA MERHAMET...

“Bir kişinin merkebi çamura batmıştı. Ne kadar gayret sarf ettiyse de bir türlü hayvanını battığı yerden çıkaramadı. Bu esnada da gökyüzünden sicim gibi yağmur yağıyor, soğuk hava ise ilikleri donduruyordu. Bütün bunlara ilâveten bir de yavaş yavaş üstüne çöken karanlık içerisinde kalan adamcağız, çok müteessir ve muzdarip bir hâldeydi. 
O kişi, bu dert ve acı içerisinde sabaha kadar kötü sözler söyleyerek etrafa lânetler savurdu. Öyle ki, dilinden ne dost kurtuldu ne düşman, ne ahâlî kurtuldu ne de sultan…
Olacak bu ya, adam böyle sövüp saymakta, etrafa lânetler savurmakta iken, padişah oradan geçti. Durumun farkında olmayan adam, uygunsuz ve haddi aşan sözlerine devam etti. Pâdişâhın bu sözleri işittiğini anladığında ise adamcağız, mahcûbiyetten sanki yerin dibine girdi. Bu mahcûbiyetle ne cevap verebildi ne de özür dileyebildi.
Pâdişah buna çok kızdı ve etrafında bulunanlara hiddetle:
«−Eşeği çamura batmışsa benim suçum ne? Ben batırmadım ya! Benden ne istiyor, bana niçin kötü söz söylüyor?» dedi.
Beraberindekilerden biri pâdişâha:
«−Pâdişâhım, hemen boynunu vurdurun! Dünyadan nâm ve nişânı kalksın!..» dedi.
Büyük pâdişah, gönlünde çağlayan ilâhî rahmetle düşündü, taşındı. Baktı ve gördü ki adam, içine düştüğü dert dolayısıyla mihnet içinde bunalmış, eşeği de çamura batmıştır. Zavallı adamın hâline acıdı. Kaba ve uygunsuz sözlerinden kabaran öfkesini yuttu. Bununla da yetinmeyip tuttu, ona altın, at ve kürklü kaftan ihsân etti.
Zira pâdişah biliyordu ki;
«Öfke zamanında merhamet, en güzel şeydir.»
Bu hâdiseyi duyan biri, o ihtiyara:
«−Ey akılsız ihtiyar, ölümden nasıl kurtuldun, hayretteyim?» diye sordu.
İhtiyarsa onun bu suâline şöyle cevap verdi:
«−Sus! Ben o sırada çok elemli idim. O dert de aklımı başımdan almıştı, yani kendime mâlik değildim. Bu sebepten ben, bana yakışmayan bir şey yaptım. Pâdişâha gelince, o sultânımız da kendisine yakışan ihsan ve ikrâmı yaptı.»”

Şeyh Sâdî-i Şîrâzî ('Bostan' Adlı Eserinden)

13 Aralık 2015 Pazar

SIRRINI VERME

"Her gördüğün ata sakın deme binektir. Sırrını verme dostuna, bazıları gevşektir. Eşeğe altın semer de vursan; eşek yine eşektir."
(Ziya Paşa)

1 Aralık 2015 Salı

EŞŞEK DEYİP GEÇMEYİN

EŞŞEK DEYİP GEÇMEYİN...
(Biraz gülelim)
1950'li yıllarda Amerikalı mühendisler gelmiş Türkiye'ye. Adnan Menderes Dönemi; Küçük Amerika olacağız diye ilk heveslendiğimiz günler...
Bir kısım imar çalışmalarına rehberlik ediyorlarmış. O zamanlarda bizde yol güzergahını belirleyecek alet yok, eleman yok.
Nafia mühendisleri eşeği yokuşa sürüyorlar, arkasından elemanlar şeritmetre çekiyor ve eşeğin ayak izlerine kazık çakıp istikamet belirliyorlarmış.
Bunu gören Amerikalı mühendis, pratiği kavrayamamış ve sormuş:
- Ne yapıyorlar böyle?
- Rampada yolun güzergahını belirliyorlar.
- Nasıl yani, anlayamadım?
- Eşek % 7 eğimin üstüne çıkmaz, biz de eşeğin izinde kazık çakıp rampada yol güzergahı belirliyoruz demişler.
Amerikalı katılarak gülmeye başlamış. Yatışınca da sormuş:
- Peki, eşek bulamayınca ne yapıyorsunuz?
Yetkili cevap vermiş:
- Amerika'dan mühendis getirtiyoruz