nimet etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
nimet etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
4 Ekim 2022 Salı
TEK BAŞINA ANLAMI OLAN TEK HARF "O"DUR
TEK BAŞINA ANLAMI OLAN TEK HARF "O"DUR Alfabemizde tek başına anlam ifade eden tek harf, "O"dur. O, (Arapça Hu) tasavvuf’ta Cenab-ı Hakk’ı sembolize eder. İhtişamda, kudrette, güzellikte, izzette yalnızlık, yalnız Allah’a (cc) mahsustur. Biz ise alfabenin diğer harfleri hükmündeyiz. Anlam kazanabilmek için diğer harflerle yanyana gelip birlik olmaya muhtacız. Toprakla, suyla birliktelik kuran küçücük bir tohum dünyayı doyurur da tek başına anlam ifade ettiğini sanan tohum, bir kuşun dişinin kovuğunu dolduramaz.İlk birliktelik, tohumla toprak arasında kurulur. Ardından su katılır bu dostluğa. Güneşin kanı kaynar sonra ortaklığa. Arıların katılımıyla da beraberlik tüm doğaya aşılanır. İnsan ise aklı ve eliyle bu şirketin gücüne güç katar. Sonunda tohum filizlenir, yaprak-çiçek açar ve meyve verir. Üretim için bir araya gelen ortaklar, hasadı da adaletle bölüşürler. Bitkinin başı güneşe gider. Kökü toprağa sıkı sıkıya bağlıdır. Gövde suya, çiçek arıya, meyve insana tahsis edilir. Meyve çekirdeğinden de tohumun payı ayrılır. Beraberliğin kaybedeni yoktur. Kazananıysa tüm ortaklardır.
İki bireyin menfaat çarpışmasının sonucu birdir. (1x1=1) İhtilafla bölünmesi birdir. (1/1=1) Çıkar hesabının sonucu 0’dır. (1-1=0) İki bireyin toplamının sonucuysa ikidir. (1+1=2) Bu yüzden "karşı karşıya gelişimiz" darılmak için değil sarılmak için olsun.
Kar taneleri farklı şekilde, güzellikte, büyüklüktedir. Asıl farklarını ise -aralarındaki farkları bir kenara atarak- yerde oluşturdukları bütünlükte hissettirirler. Bu birliktelikleriyle öyle bir yüceliğe erişirler ki göz kamaştırırlar, ne içinden çıkamadıkları çukur ne de üstüne çıkamadıkları tümsek bırakırlar. Beraberlik önce 'farkı kazanan' sonra 'farklı kazanan'dır.
Sözün özü AŞURE OLABİLMEK. Aşure kelimesi 'on' anlamına gelir. 10 sayısındaki '1'in sağında '0' olup hem 'BİR'in hem de 'BİRLİK'in değerini artırmak. Bu sayede tek başına 'solda sıfır' olmaktan öteye geçemeyen yalnızlığımız da 'sağda sıfır' oluşla hem 1'i 10 edecek, 100 edecek hem de kendi varlığına 'bin bereket' katacaktır.
Haydi o zaman; önce 'O' diyelim. Sonra 'O daire' içinde 'beşer beşer' toplanıp ONA varalım. ELDE VAR BİR... Ailemizle aynı sofrada bağdaş kurup diz dize, millet ve ümmetçe aynı safta omuz omuza, aynı sevgide göz göze kısacası 'TEKBİR' hatırına hep BİZ BİZE olalım. Aynı 'kazan kazan'da AŞURE olalım...
Mühim olan ayrı ayrı kendimizi fasulye gibi nimetten saymak değil aynı ocakta AŞURE olup pişebilmek...
Allah cc ailemize, milletimize ve bütün Ümmet-i Muhammed'e birlik olup, bir Aşure tadında ömür sürmeyi lütfetsin. Aşure gününüz mübarek olsun.
Osman YAZICI
22 Ocak 2019 Salı
4 Mart 2016 Cuma
NİMETLERİN FARKINA VARMAK...
NİMETLERİN FARKINA VARMAK...
Hz. İsa (as) bir ağacın altında dua eden birini gördü. Dikkatlice baktığında adamın ayakları yürümeyen bir kötürüm olduğunu anladı. İki gözü de görmüyordu. Vücudunda ise bars hastalığı olduğu anlaşılıyordu.
Ama adam bütün bunlara rağmen ellerini kaldırmış şöyle dua ediyordu:
– Ey nice zenginlere vermediği nimeti bana ikram eden Rabbim! Sana ağaçların yaprakları sayısınca şükürler olsun!.
Hz. İsa (as) kötürüm adama yaklaştı:
– Ayağın yürümüyor, gözün görmüyor. Bedenin de sıhhatli görünmüyor. Buna rağmen çoğu zenginlere verilmeyen nimetlerin sana verildiğini düşünmekte, bunun için de büyük bir mutlulukla şükretmektesin. Hangi nimettir nice zenginlere verilmediği halde sana verilen? Kapalı gözleriyle sesin geldiği yana yönelerek dedi ki:
– Efendi! Allah bana öyle bir kalp vermiş ki, o kalple O’nu tanıyorum. Öyle de bir dil vermiş ki, o dille de O’na şükrediyorum. Halbuki, dünyanın serveti elinde olan nice zenginler var ki, kalbinde O’nu tanıma sevinci, dilinde de O’na şükretme mutluluğu yoktur. Ama gel gör ki, ayakları topal, gözleri kör, bedeninde hastalıklar bulunan bu kötürüm adama Rabbim, bu sevgiyi ihsan eylemiş, bu nimetin farkına varma tefekkürünü lütfeylemiş. İşte bunu düşününce kendimi tutamıyor da:
– Nice zenginlere vermediği nimeti bana veren Rabbime ağaçların yaprakları sayısınca şükürler olsun!. diye sevinç duaları etmekten kendimi alamıyorum.
Kafa gözü kapalı da olsa kalp gözü açık olan bu kötürüm adama yaklaşan Hz. İsa (as):
– Ver şu elini öyle ise! diyerek adamın elinden tutar, eğilerek görmeyen gözlerinden öper.
Peygamberin dudaklarının değdiği gözler anında açılır. Karşısındakinin Hz. İsa (as) olduğunu anlayıp heyecanlanan adam:
– Sen şu ölüleri dirilten, hastalara şifalar bahşeden mucizelerin sahibi peygamber değil misin? der.
– Belli olmuyor mu? deyince:
– Gözlerimden belli oluyor da ayaklarımdan henüz belli değil, der. Tebessüm eden Hz. İsa (as):
– Sen hele bir ayağa kalkmayı dene! deyince, silkinen kötürüm adam dimdik ayağa kalkar. Ayakları üzerine dikilebildiğini anlayınca söylediği ilk sözü şu olur:
– Ey Allah’ın Nebisi, sendeki bu mucizeler de O’ndan değil mi? Öyle ise izin ver de geç kalmayayım, O’na bir şükredeyim, diyerek hemen yere iner başını secdeye koyarak der ki:
– Rabbim! Seni tanıyan bir kalple, şükreden bir dil nimetinin şükrünü yapmaktan acizken, şimdi gören bir çift gözle, yürüyen iki de ayak da lütfettin. Artık bilemiyorum nasıl ödeyeceğim bu nimetlerin karşılığını...?
Bu sırada çevreden toplanan halk, gösterdiği bu mucizelerden dolayı Hz. İsa (as)'ın elini öpmek isterler. Ama Allah’ın Nebisi işaret eder:
– Benim değil şu secdedeki adamın elini öpün.!
Derler ki:
– Onu secdeye indiren nimetlere biz baştan beri sahibiz. Ama hiç böyle mutluluk duymadık.
– Öyle ise der, tefekkür edin, siz de düşünün. Düşünen insan sahip olduğu nimetin farkına varır. Düşünmeyen ise mahrumiyet duygusunda kalır.
Hz. İsa (as) bir ağacın altında dua eden birini gördü. Dikkatlice baktığında adamın ayakları yürümeyen bir kötürüm olduğunu anladı. İki gözü de görmüyordu. Vücudunda ise bars hastalığı olduğu anlaşılıyordu.
Ama adam bütün bunlara rağmen ellerini kaldırmış şöyle dua ediyordu:
– Ey nice zenginlere vermediği nimeti bana ikram eden Rabbim! Sana ağaçların yaprakları sayısınca şükürler olsun!.
Hz. İsa (as) kötürüm adama yaklaştı:
– Ayağın yürümüyor, gözün görmüyor. Bedenin de sıhhatli görünmüyor. Buna rağmen çoğu zenginlere verilmeyen nimetlerin sana verildiğini düşünmekte, bunun için de büyük bir mutlulukla şükretmektesin. Hangi nimettir nice zenginlere verilmediği halde sana verilen? Kapalı gözleriyle sesin geldiği yana yönelerek dedi ki:
– Efendi! Allah bana öyle bir kalp vermiş ki, o kalple O’nu tanıyorum. Öyle de bir dil vermiş ki, o dille de O’na şükrediyorum. Halbuki, dünyanın serveti elinde olan nice zenginler var ki, kalbinde O’nu tanıma sevinci, dilinde de O’na şükretme mutluluğu yoktur. Ama gel gör ki, ayakları topal, gözleri kör, bedeninde hastalıklar bulunan bu kötürüm adama Rabbim, bu sevgiyi ihsan eylemiş, bu nimetin farkına varma tefekkürünü lütfeylemiş. İşte bunu düşününce kendimi tutamıyor da:
– Nice zenginlere vermediği nimeti bana veren Rabbime ağaçların yaprakları sayısınca şükürler olsun!. diye sevinç duaları etmekten kendimi alamıyorum.
Kafa gözü kapalı da olsa kalp gözü açık olan bu kötürüm adama yaklaşan Hz. İsa (as):
– Ver şu elini öyle ise! diyerek adamın elinden tutar, eğilerek görmeyen gözlerinden öper.
Peygamberin dudaklarının değdiği gözler anında açılır. Karşısındakinin Hz. İsa (as) olduğunu anlayıp heyecanlanan adam:
– Sen şu ölüleri dirilten, hastalara şifalar bahşeden mucizelerin sahibi peygamber değil misin? der.
– Belli olmuyor mu? deyince:
– Gözlerimden belli oluyor da ayaklarımdan henüz belli değil, der. Tebessüm eden Hz. İsa (as):
– Sen hele bir ayağa kalkmayı dene! deyince, silkinen kötürüm adam dimdik ayağa kalkar. Ayakları üzerine dikilebildiğini anlayınca söylediği ilk sözü şu olur:
– Ey Allah’ın Nebisi, sendeki bu mucizeler de O’ndan değil mi? Öyle ise izin ver de geç kalmayayım, O’na bir şükredeyim, diyerek hemen yere iner başını secdeye koyarak der ki:
– Rabbim! Seni tanıyan bir kalple, şükreden bir dil nimetinin şükrünü yapmaktan acizken, şimdi gören bir çift gözle, yürüyen iki de ayak da lütfettin. Artık bilemiyorum nasıl ödeyeceğim bu nimetlerin karşılığını...?
Bu sırada çevreden toplanan halk, gösterdiği bu mucizelerden dolayı Hz. İsa (as)'ın elini öpmek isterler. Ama Allah’ın Nebisi işaret eder:
– Benim değil şu secdedeki adamın elini öpün.!
Derler ki:
– Onu secdeye indiren nimetlere biz baştan beri sahibiz. Ama hiç böyle mutluluk duymadık.
– Öyle ise der, tefekkür edin, siz de düşünün. Düşünen insan sahip olduğu nimetin farkına varır. Düşünmeyen ise mahrumiyet duygusunda kalır.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)