Mektup etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Mektup etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

5 Eylül 2022 Pazartesi

TARİHTEN İBRET VERİCİ BİR MEKTUP

manevi çöküntü,ottoman,eski mektup,bizans oyunları,Türk,Osmanlı,kalem,Ignatiyef,batının entrikaları,rum isyanı,2 Mahmud,Mektup,rus sefiri,Russia,Aleksandr,patrik gregoryon,nataşa,usa,

TARİHTEN İBRET VERİCİ BİR MEKTUP

Osmanlı Devletinde Rus sefiri olarak çalışan Ignatiyef, hatıralarında Sultan İkinci Mahmûd zamanında (1821) de Rum isyânının baş planlayıcısı, Patrik Gregoryon’un Rus Çarı Aleksandr’a yazdığı mektûbu açıklamaktadır. Bu mektup ibret vericidir.
“Türkleri maddeten ezmek ve yıkmak imkânsızdır. Çünkü Türkler, müslüman oldukları için çok sabırlı ve mukavemetli insanlardır. Gayet mağrurdurlar. Bu hasletleri, dinlerine bağlılıkdan, kadere râzı göstermelerinden, an’anelerinin kuvvetinden, padişahlarına (ve devlet adamlarına, kumandanlarına, büyüklerine) olan itâat duygularından gelmektedir.
Türklerde evvelâ itâat duygusunu kırmak ve mânevî rabıtalarını (bağlarını) kesretmek (parçalamak) dîni metânetlerini (sağlamlığını) zâfa uğratmak (zayıflatmak) icab eder. Bunun da en kısa yolu, an’anevi-i milliye (milli geleneklerine) mâneviyelerine uymayan harici fikirler ve hareketlere alıştırmaktır.
Bu sebeple, Osmanlı Devletini tasfiye için, mücerret olarak harp meydanlarındaki zaferler kâfi değildir. Hatta, sadece bu yolda yürümek, Türklerin haysiyet ve vakarını tahrik edeceğinden, kendilerini anlamalarına sebep olabilir.
Yapılacak olan, Türklere birşey hissettirmeden, bünyelerindeki tahribi tamamlamaktır.”

Bu mektûp, ders kitaplarında okutulacak kadar önemlidir.


 

16 Haziran 2018 Cumartesi

MEKTUP

mihriban, mihriban türküsü, mihriban yazarı, mihriban şiiri, Abdurrahim karakoç, şair, yazar, mektup, aşk, büyük aşk, gazete, güzel sözler, özlü sözler, anlamlı sözler,
"O bana mektup yazardı, ben ona mektup yazamazdım. Elin kızının evine mektup mu gönderilir, ayıptır. Yaşadığı şehirde bir gazete çıkardı, ben o gazeteye şiirler yazardım. Herkes şiir diye okurdu ama Mihriban bilirdi ki kendine mektuptur onlar."
(Abdurrahim Karakoç)

21 Ocak 2016 Perşembe

MİMAR SİNAN'DAN 400 YIL SONRASINA MEKTUP...

MİMAR SİNAN'dan 400 yıl sonrasına mektup...

Mimar Sinan'ın (1490-1588) şaheserlerinden biri olan Şehzadebaşı Câmii'nin 1990'lı yıllarda devam eden restorasyonunu yapan firma yetkililerinden bir inşaat mühendisi, câminin restorasyonu sırasında yaşadıkları bir olayı TV'de şöyle anlatmıştı:

"Câmi bahçesini çevreleyen duvarında bulunan kapıların üzerindeki kemerleri oluşturan taşlarda yer yer çürümeler görüldü. Restorasyon programında bu kemerlerin yenilenmesi de yer aldı.

Biz inşaat fakültesinde teorik olarak kemerlerin nasıl inşa edildiğini öğrenmiştik, fakat taş kemer inşaası ile ilgili pratiğimiz yoktu. Kemerleri nasıl restore edeceğimiz konusunda ustalarla toplantı yaptık.

Sonuç olarak kemeri alttan yalayan bir tahta kalıp çakacaktık. Daha sonra kemeri yavaş yavaş söküp yapım teknikleri ile ilgili notlar alacaktık ve yeniden yaparken bu notlardan faydalanacaktık.

Sökmeye kemerin kilit taşından başladık. Taşı yerinden çıkardığımızda hayretle iki taşın birleşme noktasında olan silindirik bir boşluğa yerleştirilmiş bir cam şişeye rastladık.

Şişenin içinde dürülmüş beyaz bir kağıt vardı. Şişeyi açıp kağıda baktık. Osmanlıca bir şeyler yazıyordu. Hemen bir uzman bulup okuttuk. Bu bir mektup idi ve Mimar Sinan tarafından yazılmıştı. Şunları söylüyordu:

"Bu kemeri oluşturan taşların ömrü yaklaşık 400 senedir. Bu müddet zarfında bu taşlar çürümüş olacağından siz bu kemeri yenilemek isteyeceksiniz. Büyük bir ihtimalle yapı teknikleri de değişeceğinden bu kemeri nasıl yeniden inşaa edeceğinizi bilemeyeceksiniz. İşte bu mektubu ben size, bu kemeri nasıl inşa edeceğinizi anlatmak için yazıyorum."

Koca Sinan mektubunda böyle başladıktan sonra o kemeri inşa ettikleri taşları Anadolu'nun neresinden getirttiklerini söyleyerek izahlarına devam ediyor ve ayrıntılı bir biçimde kemerin inşaasını anlatıyordu.

Bu mektup bir insanın, yaptığı işin kalıcı olması için gösterebileceği çabanın insan üstü bir örneğidir. Bu mektubun ihtişamı, modern çağın insanlarının bile zorlanacağı taşın ömrünü bilmesi, yapı tekniğinin değişeceğini bilmesi, 400 sene dayanacak kağıt ve mürekkep kullanması gibi yüksek bilgi seviyesinden gelmektedir. Şüphesiz bu yüksek bilgiler de o koca mimarın erişilmez özelliklerindendir. Ancak erişilmesi gerçekten zor olan bu bilgilerden çok daha muhteşem olan 400 sene sonraya çözüm üreten sorumluluk duygusudur."

Allah, onlara Rahmet Eylesin...

21 Aralık 2015 Pazartesi

BİR ANNENİN OĞLUNA YAZDIĞI İBRETLİK MEKTUP

Annemin sadece bir gözü vardı. Öteki gözü çukurdu, yani yeri boştu. Ondan nefret ediyordum. Çünkü bu durum beni arkadaşlarımın arasında utandırıyordu. Babam, ben daha küçükken bir kazada öldüğünden, ailemizi geçindirmek de anneme kalmıştı. Bunun için okulda aşçılık yapıyordu. İlk okulda iken bir gün annem bana "merhaba" demeye gelmişti. Sanki, yerin dibine geçmiştim. Bunu bana nasıl yapabilirdi.? Onu görmezden geldim, ona nefretle bakarak oradan kaçtım...
Ertesi gün sınıfta bir arkadaşım bana, "..Senin annenin sadece bir gözü var. Diğeri ne biçim.!" Dedi. Diğerleri de gülüşüyorlardı. O anda yerin dibine girmek ve de annemin ortadan kaybolmasını istedim.
Bu yüzden, o gün onunla karşılaşınca dedim ki:
-"Beni gülünç duruma düşüreceğine, ölsen daha iyi!.."
Annem karşılık vermedi. Sadece, tek gözüyle bana biraz baktı ve uzaklaştı gitti...
Dediklerim hakkında bir saniye bile düşünmemiştim, çünkü çok kızmıştım. Onun duyguları beni hiç ilgilendirmiyordu. Onu evde istemiyordum ama ev onun üzerineydi...
Çok çalıştım, kendime yeter oldum, sonunda Singapur'a okumaya gittim.
Bir süre sonra da evlendim. Birikimime borç ekleyerek kendime bir ev aldım.
Daha sonra çocuklarım oldu ve hayatımdan memnundum. Annemi unutmuştum...
Bir gün annem bizi ziyarete gelmişti. Öyle ya, kaç yıldır beni görmemişti.
Kapıya gelince, çocuklarım tek gözlü birini görünce birden korktular, sonrada güldüler.
"Babaanneniz" diyemedim. İçeri girince ilk fırsatta ona:
-"Evime gelip çocuklarımı nasıl korkutabilirsin.? Buradan hemen git.!" Dedim
Bu çıkışıma annem kısık bir sesle:
-"Kusura bakmayın, ben yanlış adrese geldim galiba.!" Dedi ve çıktı-gitti...
Aradan yine uzun bir zaman geçmişti.
Bir gün "mezunlar toplantısı" için okulumdan bir mektup aldım.
Karıma; "..iş seyahatine gidiyorum" diye bahane uydurdum.
Mezunlar toplantısından sonra, birden aklıma düştü.'Sadece meraktan' eski evime gittim.
Eski komşularımıza sorduğumda, "annemin öldüğünü" söylediler.
Önce biraz sevinç duyar gibi oldum ama içimde bir burukluk ve sızı hissettim.
Ben şaşkınca beklerken, "bana verilsin diye annemin bir mektup bıraktığını" söylediler.
Açtım ve okumaya başladım:

_En sevgili oğlum... Her zaman seni düşündüm.
Singapur'a gelip çocuklarını korkuttuğum için üzüldüm...
Mezunlar gününde geleceksin diye çok sevindim ve bekledim.
Ama; "seni görmek için yataktan kalkabilir miyim" diye çok düşündüm...
Seni büyütürken, 'tek gözümle' sürekli bir utanç kaynağı olduğum için de üzgünüm... biliyormusun biricik oğlum. .?
Sen küçücükken, babanla birlikte bir kaza geçirmiştin. Baban öldü fakat sen, bir gözünü kaybetmiştin. Bir anne olarak, senin tek bir gözle büyümene dayanamazdım...
Bu yüzden, babandan kalan tarlayı satarak, ameliyat masraflarına yatırdım.
İşte, şimdi o yeri boş olan gözüm var ya, onu sana vermiştim. Nakil çok başarılı geçmişti, hiç fark edilmiyordu. "O gözle, biricik oğlum görüyor ya..." diye çok mutlu oluyordum. Ana yüreği ya oğul, sana 'sen benim gözümle görüyorsun 'diyemedim...
Başarılarından dolayı seninle o kadar gurur duyuyordum ki, bu bana yetiyordu.
Her şeye rağmen, sen benim oğlumsun...
Bütün sevgilerimle... Annen.

| Sadece 1 Anneniz Var. Annenizi Üzmeyin...

25 Kasım 2015 Çarşamba

OSMANLI ASKERİNİN ELBİSELERİ BİLE YETERLİYDİ...

Yeniçeri
19. yüzyılda Almanya nın Mülhaym şehrindeki Ren nehrinin bir yakasında
Almanlar, öbür yakasında da Fransızlar oturuyordu.

Fransızlar, her sene nehrin Almanlar'daki kısmına geçip mahsulün tümünü toplayıp götürüyorlardı.

O sıralar, birliğini temin edemeyen güçsüz Almanlar ise buna fazla ses
çıkaramıyorlardı tabiî. Her sene böyle olunca çareyi Osmanlı Sultanına
durumu yazıp, imdat istemekte bulurlar.

Mektupta şöyle denmektedir:

"Fransızlar her sene bize zulmediyor, mahsulümüzü elimizden alıyorlar.
Siz ki, dünyaya adalet dağıtan bir imparatorluğun sultanı, İslamiyet'in de
halifesisiniz. Bizi şu zulümden kurtarın. Asker gönderin. Ürünlerimizi
bu sene olsun toplama imkanı sağlayın."

Çöküş faslına girildiği bir zamana denk gelen yardım isteğini inceleyen
padişah asker göndermeyi mümkün ve gerekli görmez; yalnızca asker
elbisesi göndermeyi kâfi bulur ve cevabı bir mektupla beraber içi askeri elbise dolu üç çuval yollanır.

Şaşkına dönen Almanlar, çuvalı alıp mektubu okurlar:

"Fransızlar korkak adamlerdır. Onlara yeniçeri göndermemize gerek yoktur. Yeniçerimizin kıyafetini görmeleri kâfidir."

Çuval içindeki Osmanlı askerinin elbiselerini adamlarınıza giydirin.
Mahsul zamanı, nehrin görülecek yerlerınde dolaştırın. Karşıdan gören
Fransızlar için bu kâfidir."

Bağ bahçe sahipleri hemen Osmanlı askerinin kıyafetini kapışırlar.
Hasat vakti büyük bir heyecanla yeniçeri kıyafetinde, nehir kıyısında
dolaşmaya başlarlar.

Ertesi gün, karşıdan gelen haber, Almanlar'ın sevinç çığlıkları atmalarına
sebep olur:

"Osmanlılar'dan imdat geldiğini düşünen Fransızlar, korkudan köylerini
de terkederek iç kısımlara doğru kaçmaktalar. Mahsulünüzü rahatça toplayabilirsiniz. Zulüm sona ermiştir."

Bu olay, Mülhaymli'lerin gönüllerin de taht kurmuştur. Giydikleri yeniçeri kıyafetlerini, daha sonra Mülhaym'a bağlı Karlsruhe müzesine koyup ziyarete açarlar.

Şehrin en yüksek binasına da Osmanlı bayrağı asarlar. Ayrıca, halen
olayın yıldönümünde de şehirde bir karnaval düzenleyip, hadiseyi temsilen kutlarlar...