1072’de Mâverâünnehir’de, Alparslan’a karşı
isyan eden Melik Tekin’in, en yakın adamlarından ve bir kale komutanı olan
Yusuf Harezmî yakalanarak huzura getirilmişti. Alparslan, serbest bırakılmasını
istemiş; fakat âniden gelişen bazı beklenmedik tâlihsiz hâdiselerin etkisi
sonucu Harezmî, Sultanın bir boşluğundan istifadeyle biranda saldırıp onu
bıçaklamaya başlamıştı. Aldığı ağır yaranın
etkisiyle bir müddet sonra vefat edecek olan Sultan Alparslan, bıçaklanmanın
ardından etrafındaki adamlarına, ibret ve nasihat dolu şu son sözleri
söylemişti:
“Her ne zaman düşman üzerine azmetsem Allah-u Teâlâ
Hazretlerinden yardım isterdim. Dün bir tepe üzerine çıktığımda askerimin
çokluğundan, ordumun ağırlığından bana, ayağımın altındaki dağ çalkalanıyor
gibi geldi. Kuvvetimle mağrur oldum. Kendi kendime “Ben dünyanın pâdişahıyım.
Bana kim galebe edebilir!” dedim. Bugün, Cenâb-ı Hak en âciz bir kulu ile beni âciz
kıldı!.. Kalbimden geçen bu düşünceden ve daha önce işlemiş olduğum hata ve
kusurlarımdan dolayı Allah’u Teâlâ’dan af diliyor, tövbe ediyorum. Lâ ilahe
illallâh Muhammedü'r-rasûlullâh...”diyerek şehit oldu.
Yâni kendini cihan şöhretine değil, hâlis bir îman vecdiyle şehîdliğe hazırladı. Askerine, harbe girmeden önce şu veciz hitâbede bulundu:
“Ya muzaffer olur gâyeme ulaşırım; ya da şehîd olarak cennete giderim. Sizlerden beni tâkip etmeyi tercih edenler, tâkip etsin. Ayrılmayı tercîh edenler, gitsinler! Burada emreden sultan ve emredilen asker yoktur. Zîrâ bugün ben de sizlerden biriyim. Sizlerle birlikte savaşan bir gâzîyim. Beni tâkip edenler ve nefislerini yüce Allâh’a adayarak şehîd olanlar, cennete; sağ kalanlar gâzîliğe kavuşacaktır. Ayrılanları ise, âhirette ateş, dünyâda da rezillik beklemektedir.”
Sultan Alparslan’ın bu ihlâsına mukâbil Cenâb-ı Hak ona, kendi ordusundan beş misli daha kalabalık bir orduya sâhip olan Romen Diyojen karşısında zafer nasîb etti. Daha önce de ifâde edildiği üzere, insanlar içinde ancak ihlâs sâhibi olanlar gerçek kurtuluşa ereceklerdir. Ancak ihlâs sâhipleri de dâimâ büyük ve tehlikeli bir imtihan üzeredirler.
1072’de Mâverâünnehir’de, Alparslan’a karşı isyan eden Melik Tekin’in, en yakın adamlarından ve bir kale komutanı olan Yusuf Harezmî yakalanarak huzura getirilmişti. Alparslan, serbest bırakılmasını istemiş; fakat âniden gelişen bazı beklenmedik tâlihsiz hâdiselerin etkisi sonucu Harezmî, Sultanın bir boşluğundan istifadeyle biranda saldırıp onu bıçaklamaya başlamıştı. Aldığı ağır yaranın etkisiyle bir müddet sonra vefat edecek olan Sultan Alparslan, bıçaklanmanın ardından etrafındaki adamlarına, ibret ve nasihat dolu şu son sözleri söylemişti:
“Her ne zaman düşman üzerine azmetsem Allah-u Teâlâ Hazretlerinden yardım isterdim. Dün bir tepe üzerine çıktığımda askerimin çokluğundan, ordumun ağırlığından bana, ayağımın altındaki dağ çalkalanıyor gibi geldi. Kuvvetimle mağrur oldum. Kendi kendime “Ben dünyanın pâdişahıyım. Bana kim galebe edebilir!” dedim. Bugün, Cenâb-ı Hak en âciz bir kulu ile beni âciz kıldı!.. Kalbimden geçen bu düşünceden ve daha önce işlemiş olduğum hata ve kusurlarımdan dolayı Allah’u Teâlâ’dan af diliyor, tövbe ediyorum. Lâ ilahe illallâh Muhammedü'r-rasûlullâh...” diyerek şehit oldu.