dini hikaye etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
dini hikaye etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

9 Mayıs 2024 Perşembe

DİNİ HİKAYE DİNİ KISSA

 Bir gün Hazret-i Ali, zevce-i muhteremesi Fâtımatü’z-Zehrâ’ya:

“–Çok acıktım, evde yiyecek bir şey var mı?” diye sordu. Hazret-i Fâtıma, evde yiyecek bir şey bulunmadığını, yalnız altı akçelerinin olduğunu söyledi. Hazret-i Ali bu altı akçeyle yiyecek almak üzere çarşının yolunu tuttu. Yolda giderken birinin, bir müslümanın yakasına yapışmış:

“–Ya hakkımı ver ya da yürü mahkemeye gidelim!” dediğini duydu. Borçlu adam biraz mühlet istiyorsa da alacaklı müsâade etmiyordu. Adamların çekişmelerini gören Hazret-i Ali:

“–Münâkaşanız kaç para içindir?” diye sordu.

“–Altı akçe için.” cevâbını alınca, kendisinin de muhtaç olduğu o altı akçeyi vererek, borçlu müslümanı sıkıntıdan kurtardı. Ardından Hazret-i Fâtıma’ya ne cevap vereceğini düşünmeye başladı. Sonunda; «Nasıl olsa Fâtıma, kadınların seyyidesi, Rasûlullâh’ın kızıdır, anlayış gösterir.» diyerek evine döndü. Hazret-i Ali (ra) yaptığı îsârı Fâtıma vâlidemize anlattı. O da:

“–Çok iyi yapmışsın, el-hamdü lillâh, bir müslümanı hapisten kurtarmışsın. Hak Teâlâ bize kâfîdir.” buyurdu. Fakat biraz da mahzun oldu. Hazret-i Ali, onun üzüntüsünü sezip, iki oğlunun da açlıktan ağladığını görünce gönlünde bir kırıklık hissederek dışarı çıktı. «Bâri Rasûlullâh’a gideyim de O’nun mübârek yüzünü seyrederek üzüntümü unutayım.» diye düşündü. Bu düşünceyle yürürken, elinde besili bir deve olan bir kimseye rastladı. O şahıs Hazret-i Ali’ye:

“–Bu deveyi satıyorum, alır mısın?” diye sordu. Hazret-i Ali parasının olmadığını söylediyse de adam veresiye olarak deveyi yüz akçeye sattı. Hazret-i Ali, elinde deve ile biraz uzaklaşmıştı ki, yolda rastladığı başka bir adam:

“–Bu deveyi bana üç yüz akçeye satar mısın?” diye sordu. Hazret-i Ali kabul etti ve deveyi o şahsa sattı. Üç yüz akçeyi peşin alınca da çarşıdan yiyecek bir şeyler alıp evine götürdü. Hazret-i Fâtıma’ya, olup biteni anlattı. Yemeklerini yiyip Allâh’a hamd ü senâlar ettiler. Daha sonra Hazret-i Ali, evinden çıkıp Peygamber Efendimiz’in yanına gitti. Efendimiz (sav):

“–Yâ Ali! Deveyi kimden alıp, kime sattın biliyor musun?” buyurunca:

“–Allah ve Rasulü bilir.” dedi. Peygamber Efendimiz:

“–Sana deveyi satan, Cebrâil (as); satın alan da İsrâfil (as) idi. Deve de cennet develerinden idi. O müslümanı sıkıntıdan kurtardığın için Hak Teâlâ dünyada bire elli verdi. Âhirette vereceğinin hesabını ise kendisinden başka kimse bilmez.” buyurdu. (Ramazanoğlu Mahmud Sâmî, Hz. Aliyyü’l-Murtezâ, s. 54. s. 119-122.)

11 Ekim 2023 Çarşamba

HUŞUYU YAKALAMAK

 Ashâb-ı kirâm bir gün Rasûlullah Efendimiz’e şöyle sordular:

“-Bir mü’mini huşû içinde, diğer bir mü’mini de huşûdan mahrum görüyoruz. Bu farklılığın sebebi nedir?”

Rasûlullah (sav) şöyle cevap verdi:

“-Îmânın tadını alan mü’min, huşû sâhibi olur. Îmânın tadını alamayan mü’min ise huşû sâhibi olamaz!”

“-Peki, îmânın tadı nasıl elde edilir, ona nasıl ulaşılır?” diye sorulunca Peygamber Efendimiz şöyle buyurdular:

“-Ona Allâh sevgisinde sâdık olmakla ulaşılır.” Ashâb-ı kirâm bu sefer:

“-Allâh sevgisi ne ile elde edilir?” diye sordular. Rasûl-i Ekrem Efendimiz:

“-Allâh’ın Rasûlü’ne muhabbetle elde edilir. Bu sebeple siz, Allâh ve Rasûlü’nün rızâsını, yine Allâh ve Rasûlü’ne muhabbet beslemekte arayınız.” buyurdular. (Senderûsî, Keşf-i İlâhî, II, 651; Halebî, Mevsûatü’l-Ehâdis, VI, 492/16010)

11 Eylül 2023 Pazartesi

BİR BİLGENİN NASİHATİ

 Bir bilgenin ders halkasının müdâvimlerinden biri, nice seneler sonra, halkayı terketmişti. Haftalar, aylar geçip adam ortalarda gözükmeyince, bilge kişi kendisini ziyârete karar verdi.

Mevsim kıştı, adam evde yalnızdı ve evin salonundaki büyük ocakta gürül gürül odun yanıyordu.

Bilge kendisini niye ziyaret ettiğini tahmin eden adam, üşümüş olan bilgeyi ocağın başına davet etti, kendisi de birşeyler ikram etmek için mutfağa yöneldi.

Ocağın yanıbaşında oturan bilge, gelen ikramı kabul etti, fakat adama hiçbir şey demedi. Sanki adam evde yokmuş, sanki kendi evinde tek başına oturuyormuş gibiydi. Bütün dikkatini ocağa vermiş görünüyordu.

Bilge, birkaç dakika sonra maşayı aldı, iyice köz haline gelmiş odunlardan birini ocağın bir kenarına koydu. Sonra minderine oturdu. Hâlâ bir şey söylemiyordu.

Kenara konmuş olan közün ateşi yavaş yavaş azaldı, sonra da söndü. Odada çıt çıkmıyordu. İlk baştaki selamlama hariç, bir kelime bile konuşulmuş değildi.

Bilge, gitmeye hazırlanırken, sönmüş közü aldı ve yeniden ateşin ortasına koydu. Köz, ateşle ve yanan odunların ısısıyla çabucak parladı.

Bilge ayrılmak için kapıya yöneldiğinde, ev sahibi “Sebeb-i ziyaretinizi anlıyorum” dedi. “Ateş dersiniz için de teşekkür ederim. Bundan sonra sohbetlerinizi hiç aksatmayacağım.” (Dr. Adem Ergül, Medeniyet Öncülerimizden 365 Lider Davranış, Erkam Yay.)

11 Ağustos 2023 Cuma

DİNİ KISSA DİNİ HİKAYE

 Bir gün Hz. Ömer (ra), elinde bir kısım Tevrât sayfaları ile Peygamber Efendimiz’e gelip:

“-Ey Allah’ın Rasûlü! Bunlar Tevrat’tan bazı kısımlar. Onları Zurayk Oğulları’na mensup bir arkadaşımdan aldım” dedi.

Peygamber Efendimiz’in yüzünün rengi birden değişiverdi. Bunun üzerine Abdullah bin Zeyd (ra), Hz. Ömer’e:

“-Allah senin aklını başından mı aldı? Rasûlullah’ın yüzü ne hâle geldi, görmüyor musun?” dedi.

Hatâsını anlayan Hz. Ömer (ra) hemen:

“-Rab olarak Allah’tan, din olarak İslâm’dan, peygamber olarak Muhammed (sav)’den, önder olarak Kur’ân’dan râzı olduk” dedi.

Bunun üzerine Allah Rasûlü’nün yüzünde güller açtı, üzüntüsü gitti. Sonra da şöyle buyurdu:

“-Nefsim kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki, eğer Mûsâ (as) aranızda olup da ona uyarak beni terk etseydiniz derin bir dalâlete düşmüş olurdunuz. Siz ümmetler içinde benim nasibimsiniz, ben de peygamberler içinde sizin nasibinizim.” (Heysemî, I, 174)

10 Ağustos 2023 Perşembe

OSMANLI'DAN KISSA - YAVUZ SELİM HAN VE HASAN CAN

 Bir gün Yavuz Sultan Selim sırdaşı Hasan Can'ı, huzuruna çağırttı. Sohbet esnasında ona:

"-Anlat bakayım Hasan, bu gece nasıl bir rüya gördün?" diye sordu.

Hasan Can, anlatmaya değer bir rüya görmediğini söyleyince Yavuz ona:

"-İnsan bütün bir gece uyur da hiç rüya görmez mi? Herhalde bir rüya görmüşsündür." diye ısrar etti. Bir şey hatırlayamayan Hasan Can mahcûb oldu. Daha sonra bir vesile ile rüyayı Kapı ağası Hasan Ağa'nın gördüğünü öğrendi ve kendisine anlattırdı. Ağa şöyle dedi:

“Bu gece Harem dairesi nur yüzlü kimselerle doldu Sultânın kapısı önünde de ellerinde birer sancak bulunan dört kişi duruyordu. En öndeki zatın elinde Sultânımızın sancağı vardı. O zat bana dedi ki:

"-Biz neye geldik, bilir misin?"

Ben de:

"-Buyurun!" dedim.

Bunun üzerine:

"-Şu gördüğün mübarek kişiler, Rasûlullah (sav) Efendimiz'in ashabıdır. Hepimizi Rasul-i Ekrem (sav) Efendimiz gönderip Sultân Selim Han'a selam söyledi ve buyurdu ki: “Harameyn'in (Mekke-i Mükerreme ve Medîne-i Münevvere'nin) hizmeti kendisine verildi, kalkıp gelsin!.. “

Bu gördüğün dört kimsenin birisi Ebû Bekr-i Sîddîk, diğeri Ömer-u'l-Faruk, bir diğeri de Osman-ı Zinnüreyn'dir. Ben de, Alî bin Ebî Talibim. Bunu hemen varıp Selîm Han'a müjdele!.."

Hasan Can, Hasan Ağanın rüyasını Sultân’a aynen nakletti. Padişahın mübarek yüzü kızardı ve gözlerinden sevinç yaşları boşanarak;

"Ey Hasan Can! Sana demez miyiz ki, biz, bir tarafa me'mûr olunmadıkça hareket etmeyiz. Ecdadımızdan her biri evliyalıktan nasîbini almışlardır. Her birinin nice kerametleri vardır..." dedi.

Meğer ki Sultân da o gece aynı rü'yayı görmüş. (Osman Nûri Topbaş-Altınoluk Dergisi, 1996-Kasim, Sayı:129, Sayfa:032)

9 Ağustos 2023 Çarşamba

DİNİ KISSA DİNİ HİKAYE

 Vaktiyle Emevîler devrinin üç büyük hiciv şâirlerinden biri olan Ferezdak’ın zevcesi ölmüştü. Defin merâsiminde Hasan-ı Basrî Hazretleri de bulunmaktaydı. Hasan-ı Basrî Hazretleri, şiirleriyle insanları istihkar ve istihfâf eden, onların şeref ve haysiyetini zedeleyen bu şâire, bir ara kabre işâret ederek:

“-Âhiret için ne hazırladın?” diye sordu. Yaşlı şâir:

“-Yetmiş yıldan beri kelime-i şehâdeti hazırladım.” dedi.

Hasan-ı Basrî Hazretleri îkaz mahiyetinde:

“-Ne güzel hazırlık!” dedikten sonra şu sözleri ekledi:

“-Lâkin kelime-i şehâdetin şartları vardır. Bu yüzden insanları incitecek ve gönüllerine diken batıracak sözlerden uzak dur, Allâh’ın kullarını küçümseme ve gıybet etmekten sakın!”

Velhâsıl, dil ya hayır söylemeli, ya da sükût etmelidir.

28 Temmuz 2023 Cuma

OSMANLI HİKAYELERİ

 Mâbeyn katiplerinden Abdülhâmid bağlısı olmayan birisi hatıralarında anlatıyor:

-Bir akşamdı, mâbeynde nöbetçi olarak ben kalmıştım. Gelen, mektup, telgraf, rapor ve tezkerelerin listesini tertipleyip huzura çıkmak üzere iken bir telgraf geldi.

İstanbul’da Lâleli Postahânesi memurlarından birinin Yıldıza çektiği bir telgrafta, karısının o gece doğum yapacağı, doğumun çok zor olacağına dair doktorlar tarafından dikkat işareti verildiği, elinde hiçbir vasıta bulunmadığı ve merhamet-i şahâneye sığındığını bildiriyordu. Bu mektuba kıymet vermedim ve listeye almadım.

Huzurda, padişah âdeti üzere herşeyi ayrı ayrı gözden geçirdikten sonra ilave etti:

-Başka bir şey var mı?

Telgrafı söyledim. Arza değmeyeceğini düşünerek listeye almadığımı söyledim. Emir verdi:

-Hemen getiriniz.

Getirdim.

Dikkatle okudu. Ve derhal mütehassıs bir tabip ve yavere, doğru Lâleli’ye giderek doğumu kontrol altına almalarını, benim de kendilerine refâkat etmemi ferman etti.

Gittik ve işimizi bitirip sabaha karşı döndük. Bir de ne görelim: Hünkâr, bahçe üzerindeki odasında, ışıklar açık, cama vurarak bizi çağırmıyor mu?

Sabaha kadar uyumayıp bizi beklediğini anladık. Netîceyi sordu. Doğumun zor olduğunu, fakat müdâhale ile kadının kurtulduğunu, çocuğa “Abdülhamîd” isminin verildiğini, ihsân-ı şâhânenin de âile reisine teslim edildiğini, adamın ağlayarak ömür ve devletlerine dua ettiğini anlattım.

Bizi ayakta dinledi. Sadece rahatladığını gösteren bir “oh” çekti. Ve paravanın arkasına geçerek sabah namazına durdu. (Sâdık Dânâ, Altınoluk Sohbetleri-2, Erkam Yay.)

26 Temmuz 2023 Çarşamba

DİNİ KISSA DİNİ HİKAYE

 Übey bin Kâ’b’ın tâbiînden sayılan oğlu Tufeyl, sahâbîlerle görüşür, onların bilgilerinden istifâde ederdi. Zaman zaman da Abdullâh bin Ömer’i ziyâret eder ve onunla birlikte çarşıya çıkarlardı.

Tufeyl, Abdullâh (ra)’ın, Peygamber Efendimiz’in emirlerine itaatteki gayretini şöyle anlatır:

“Çarşıya çıktığımızda, Abdullâh bin Ömer kime rastlasa selâm verirdi. Karşılaştığı şahıs ister eski eşya satan, ister değerli mal satan, ister yoksul veya tanınmayan biri olsun, mutlakâ ona selâm verirdi. Bir gün yine onun yanına gitmiştim. Yine birlikte çarşıya çıkmayı teklif etti. Ona:

“–Çarşıda ne yapacaksın! Alışverişten anlamazsın. Satılan malların fiyatlarını sormazsın. Bir şey satın almazsın. Herkesin oturup sohbet ettiği yerlerde oturmazsın. Çarşıya çıkacağımıza şurada otur da, birlikte sohbet edelim.” dedim.

Bunun üzerine Abdullâh (ra) bana şunları söyledi:

“–Kardeşim! Biz, karşılaştığımız kimselere Allâh’ın selâmını vermek için çarşıya çıkıyoruz. Başka bir maksadımız yok.” (Muvatta, Selâm, 6; Buhârî, el-Edebü’l-Müfred, s. 348)

21 Temmuz 2023 Cuma

DİNİ KISSA DİNİ HİKAYE

 Bir gün Hz. Ali (ra) şöyle buyurdu:

“-Sübhânallah! İnsanların çoğu hayır yapmaktan ne kadar da geri duruyorlar! Hayret doğrusu, bir kişiye müüslüman kardeşi bir ihtiyacı için gelir de o kişi kendisini hayır işlemeye muhtaç görmez, (kardeşinin ihtiyacını karşılamaz)! Hâlbuki onun güzel ahlâka koşması lâzımdır. Zira güzel ahlâk insanı kurtuluşa götürür.”

Bu esnâda bir kişi kalkıp:

“-Anam babam sana fedâ olsun ey Mü’minlerin Emîri! Sen bunları Peygamber Efendimiz’den mi işittin?” diye sordu.

Hz. Ali (ra) şöyle cevap verdi:

“-Evet. Ancak bundan daha güzelini de işittim. O da şudur: Tayy Kabîlesi’nin esirleri getirildiğinde içlerinden bir kadın, gâyet fasih bir lisanla:

“-Ey Muhammed! Eğer münâsip görürsen bizi serbest bırak! Arap kabîlelerini üzerimize güldürme! Ben bu kavmin efendisinin kızıyım. Babam insanların şeref ve haysiyetini korur, esirleri kurtarır, borçlu ve hastalara yardımcı olur. Açları doyurur, muhtaçları giydirir, misafiri ağırlar, yemek yedirir, selâmı yayardı. Bir ihtiyacı için gelen kişiyi kesinlikle geri çevirmezdi. Ben Hâtem-i Tâî’nin kızıyım.” dedi.

Bunun üzerine Rasûlullah (sav):

“-Ey kadıncağız! Bu saydıkların gerçek mü’minlerin vasıflarıdır. Şayet baban müslüman olsaydı ona merhamet eder, çok iyi davranırdık. Bu kadını serbest bırakın! Zira onun babası güzel ahlâkı severdi. Allah Teâlâ’da güzel ahlâkı sever.” buyurdu.

Ebû Bürde (ra) ayağa kalkıp hayretle sordu:

“-Yâ Rasûlâllah! Allah güzel ahlâkı sever mi?”

Rasûlullah (sav) şöyle cevap verdi:

“-Nefsim kudret elinde bulunduran Allâh’a yemin ederim ki hiç kimse güzel ahlâka sahip olmadan cennete giremez!” (Beyhakî, Delâil, no: 2087 [Vefdü Tayy]; Şuab, VI, 241/8013)

19 Temmuz 2023 Çarşamba

DİNİ HİKAYE - KISSA

Behlül Dânâ Hazretleri, yol üzerindeki bir vîrânenin yıkılmak üzere olan eğilmiş duvarına bakıp sık sık âkıbetini tefekkür ederdi. Yine bir gün derin bir tefekkürle orayı seyrederken duvar âniden çöküverdi. Bu hâdise Behlül Dânâ Hazretleri'ne gözle görülür derecede büyük bir sürûra vesîle oldu. Onun bu büyük sevincine mânâ veremeyen insanlar, merakla ondaki bu değişikliğin sebebini sordular, Behlül Dânâ Hazretleri onlara şu cevabı verdi:

"-Duvar meyilli olduğu tarafa yıkıldı!"

Hazretin az evvelki sevincine bir türlü akıl erdiremeyen insanlar, Behlül Dânâ'nın bu sözleriyle iyice şaşkınlaştı. Bu ifâdelerle onun neyi kastettiğini anlayamadıklarından bu defa:

"-Peki bunda şaşılacak ne var?!" diye sordular. O ise insanlara, derin tefekkürün bir neticesi olan şu hikmetli cevabı verdi:

"-Mâdem ki dünyadaki her şey nihâyetinde meylettiği tarafa yıkılıyor, benim de meylim Hakk'a doğrudur, o hâlde ben de ölünce -inşâallah- Hakk'a varırım. Ey ahâlî, rükû ve secdelerimizle Hakk'a meylimizi her an artırmaya gayret edelim ki başka yönlere yıkılmayalım!" (Osman Nûri Topbaş, Gönül Yolculuğumuz, Erkam Yay.)

12 Nisan 2023 Çarşamba

dini hikaye

 Mevlânâ Hazretleri’nin oğlu Sultan Bahâeddin Veled, şu hâtırasını nakleder:

“Birgün bana büyük bir ruh bezginliği ve iç sıkıntısı gelmişti. Beni bezgin ve sıkıntılı gören babam:

“-Birinden mi incindin de böyle sıkıldın?” dedi. Ben de:

“-Bilmiyorum ki bu ne hâldir?” dedim. Babam kalkıp eve gitti, bir müddet sonra baktım ki kurt postunu çevirip başına geçirmiş, çocukları korkuttukları gibi «Bu! Bu! Bu!» diyerek yanıma geliyor. Babamın bu hoş hareketi sebebiyle beni bir gülme tuttu ki anlatamam. Hemen yere kapanarak ayaklarını öptüm. Babam:

“-Bahaddin! Eğer bir güzel ve latif sevgili sana sıkı sıkıya bağlansa, dâima seninle şaka, şenlik etse ve birdenbire yüzünün şeklini değiştirip gelse ve sana “Bu! Bu! Bu!” dese ondan hiç korkar mısın?” buyurdu. Ben de:

“-Hayır, korkmam” dedim. Bunun üzerine babam:

“-Seni sevindiren, seni sevinç ve neşe içinde tutan sevgili, seni üzen ve kendisinden sıkıntı duyduğun aynı sevgilidir. Hep O’dur, hep O’ndandır ve hep O’ndan feyizlenirsin. O hâlde niçin boş yere üzgün duruyor, sıkıntının elinde âciz kalıyorsun?” buyurdu.

Babamın bu hareketi ve sözleri üzerine derhal hâlim değişti, taze gül gibi açılıp ferahladım. Ömrüm boyunca da başka gam yüzü görmedim ve üzülmedim, dünyanın gamı kederi yanıma yaklaşmadı.” (Ahmed Eflâkî, Âriflerin Menkıbeleri, trc. Tahsin Yazıcı, İstanbul 1973, I, 265-266.)

5 Nisan 2023 Çarşamba

ARSI SAADETTEN KISSA

 Hz. Ömer'in oğlu ve Efendimiz'in duygulu sahâbîsi Abdullah İbni Ömer diyor ki:

Bir gün Resûl-i Ekrem'in yanında bulunuyordum. Ensardan bir adam gelip selâm verdikten sonra.

-Yâ Rasûlallah! Hangi mü'min daha faziletlidir? diye sordu.

Resûl-i Ekrem (sav) de:

"Ahlâkı en iyi olan mü'min" diye cevap verdi.

O zât yine

-Yâ Rasûlallah! Hangi mü'min daha zekidir? diye sorunca:

"Ölümü en çok hatırlayıp ölümden sonrası için en iyi hazırlık yapanlar zeki adamlardır" buyurdu. (İbni Mâce, Zühd 31)

31 Mart 2023 Cuma

ASRI SAADETTEN BİR KISSA

ASRI SAADETTEN BİR KISSA,hurma, hurma ağacı,ebu talha,Rasulallah,infak,birr,dini hikaye,

ASRI SAADETTEN BİR KISSA

 “Sevdiğiniz şeylerden infâk etmedikçe aslâ “birr”e (yâni hayrın kemâline) eremezsiniz! Her ne infâk ederseniz, Allâh onu hakkıyla bilir.” (Âl-i İmrân, 92)

Derin bir vecd hâlinde Rasûlullâh’ı dinleyen ashâb-ı kirâm, bu âyet-i kerîmeyi de kendi iç dünyalarının derinliklerinde hissedebilmenin ve bu ilâhî dâvetin muhtevâsından hareketle, ellerinde ne varsa hepsini infâk edebilmenin muhâsebesine dalmışlardı. Bu mübârek sahâbîlerden biri de Ebû Talha (ra) idi. Onun Mescid-i Saâdet’e yakın, içinde altı yüz hurma ağacı bulunan kıymetli bir bahçesi vardı ve burayı pek severdi. Rasûlullâh (sav)’i sık sık dâvet edip ikramlarda bulunarak da bahçesini bereketlendirirdi.

Ebû Talha (ra), bu âyet-i kerîmenin tesiriyle, Rasûlullâh (sav)’e gelerek şöyle dedi:

“–Yâ Rasûlallâh! Cenâb-ı Hak kitabında:

“Sevdiğiniz şeylerden infâk etmedikçe aslâ “birr”e eremezsiniz!..” (Âl-i İmrân, 92) buyuruyor. Şüphesiz servetim içinde en kıymetli ve bana en sevimli olanı Beyruhâ diye bilinen bahçemdir. Şu andan itibâren onu Allâh ve Rasûlü’ne bırakıyorum. Umarım ki bu sâyede Rabbim beni birre (hayrın kemâline) ulaştırır ve onu bana âhiret azığı eyler. Yâ Rasûlallâh, artık bu bahçede Allâh’ın sana gösterdiği istikâmette tasarruf et.”

Rivâyetlere göre bu sözlerinin ardından Ebû Talha (ra), bu güzel kararını derhal tatbik etmek için bahçeye gitti. Bahçeye vardığında hanımını bir ağacın gölgesinde otururken buldu. Ebû Talha bahçeye girmedi. Hanımı sordu:

“–Yâ Ebâ Talha! Dışarıda ne bekliyorsun? İçeri girsen ya!”

Ebû Talha:

“–Ben içeri giremem, sen de eşyanı toplayıp çıkıver.” dedi.

Beklemediği bu cevâb üzerine hanımı şaşkınlıkla sordu:

“–Neden yâ Ebâ Talha! Bu bahçe bizim değil mi?”

Ebû Talha:

“–Hayır, artık bu bahçe Medîne fukarâsınındır.” diyerek âyet-i kerîmenin müjdesini ve yaptığı fazîletli infâkı sevinç ve neşe içinde anlattı.

Hanımının:

“–Bahçeyi ikimiz nâmına mı, yoksa şahsın için mi bağışladın?” suâline de:

“–İkimiz nâmına.” diye cevap veren Ebû Talha, bu sefer hanımından huzur içinde şu sözleri dinledi:

“–Allâh senden râzı olsun Ebû Talha! Etrafımızdaki fakirleri gördükçe aynı şeyi düşünürdüm de sana söylemeye bir türlü cesaret edemezdim. Allâh hayrımızı kabul buyursun. İşte ben de bahçeyi terk edip geliyorum!”

(Osman Nûri Topbaş, Vakıf, İnfak ve Hizmet, Erkam Yay.)

OLUMLU DÜŞÜNCE DİNİ KISSA

 Hz. İsa, arkadaşları ile kokmaya yüz tutmuş ölü bir hayvanın yanından geçerken, orada bulunanların hemen hepsi burunlarını tıkayıp, "ne kötü bir manzara, ne de çirkin kokuyor" ifadelerini kullandıklarında, O:

"Şuna bir bakın, ne de güzel, inci gibi dişleri var!" buyurarak güzel bir olumlu düşünce örneği sunmuştur.

30 Aralık 2022 Cuma

BAL SATAN DELİKANLI

Bal, bal satan delikanlı,şeyh sadi,bostan,tatlı dil,yiğit,ekşi yüz,çirkin huy,iyi huy,dini kıssa,hikaye,dini hikaye,petek bal,baldız,daldız,

Şeyh Sâdî, Bostan adlı hikemî eserinde çok ibretli bir hikâye nakleder:

“Tatlı dilli, güler yüzlü bir delikanlı bal satardı. Bu, öyle bir civanmert idi ki, gönüller onun tatlılığından yanar, erirdi. Boyu, beli saz ile bağlanmış şeker kamışına benzerdi. Müşterisinin sayısı belli değildi.

Öyle bir yiğit idi ki, faraza bal satmayıp zehir satacak olsaydı, herkes zehri onun elinden, bal gibi içerdi.

Suratsızın biri de, o yiğidin satışına özendi, kazancını kıskanıp bal satmak istedi. Bal tablası başında, sirke satan yüzüyle, mahalle mahalle dolaştı. «Bal, bal!» diye bağırdı durdu. Fakat balına müşteri değil, bir sinek bile konmadı.

Akşam oldu, eve döndü. Eline bir kuruş geçmemişti. Fenâ hâlde kızdı, bir köşeye çekildi, oturdu. Günahının cezâsından korkan günahkâra, bayram günü zindanda tutulan bedbahta benziyordu.

Hanımı ona, latîfe sûretiyle:

“–Ekşi yüzlünün balı acı olur!..” dedi.

Çirkin huy insanı cehenneme götürür. İyi huy ise cennetten çıkmıştır.

Arkadaş! Yürü, gerekirse ırmaktan sıcak su iç de, kızgın güneşte kavrulsan bile ekşi yüzlü insanın elinden soğuk şeker şerbeti içme! Kaşları diken gibi çatılmış olan kimsenin ekmeğini yemek, rûha ziyanlıktır.

Efendi, hırçınlıkla işini sarpa sardırma; çünkü hırçınlar dâimâ bedbaht olurlar. Farz edelim ki; altının, gümüşün, bir şeyin yok. Tatlı bir dilin de mi yok?” (Osman Nuri Topbaş, Hak Dostlarının Örnek Ahlakı-1, Erkam Yay.)

28 Aralık 2022 Çarşamba

YAĞMUR DUASI DİNİ HİKAYE

 

YAĞMUR DUASI DİNİ HİKAYE,DİNİ KISSA,dini hikaye,gökyüzü,yağmur,istiğfar,tevbe,hz Ömer,ayet,hadis,dr murat kaya,asrı saadet,yağmur duası

İstiğfar Ederek Temizlen!

15 Aralık 2022 Perşembe

KAMU YÖNETİCİLERİ GÖREVLERİ SÜRESİNCE ZENGİNLEŞEMEZLER.

ÇOK ANLAMLI BİR KISSA OKUYALIM PAYLAŞALIM TEŞEKKÜRLER, KAMU YÖNETİCİLERİ GÖREVLERİ SÜRESİNCE ZENGİNLEŞEMEZLER, kıssa,dini hikaye,hz Ömer,asrı saadet,hz abbas,hz ebubekir,
(ÇOK ANLAMLI BİR KISSA OKUYALIM PAYLAŞALIM TEŞEKKÜRLER)

Hz.Abbas (ra)'ın valilik görevi biter ve Mekke'ye bir kaç deve yükü malla döner.
Hz.Ömer (ra) “Ya! Abbas bu mallar nedir?” diye sorar.
Hz. Abbas (ra), “Ticaretten kazandığım mallardır" diye cevap verir.
Hz. Ömer (ra), "Abbas, bu malları hazineye vermelisin" der.
Hz. Abbas (ra) “Ya! Ömer benden şüphen mi var?" diyerek malları hazineye vermeyi reddeder.
Hz. Ömer (ra) bu kez Halife Hz. Ebubekir (ra)'e giderek mallara el konulmasını ister.
Hz. Ebubekir (ra) de “Ya Ömer, bu kişi Abbas'tır. Ondan nasıl şüphelenirsin" diyerek bu isteği reddeder.
Hz. Abbas (ra) o gece sabaha kadar rüyasında suda boğulduğunu görür.
Sabah olduğu zaman ilk iş olarak Hz. Ebubekir'e gider durumu anlatır. Ardından da bütün malları hazineye bağışlar.
Hz. Ömer'i çağırarak "Sen haklı çıktın. Bu karara nasıl vardın?" diye sorarlar.
Hz. Ömer (ra) de içtihadını açıklar:
"KAMU YÖNETİCİLERİ GÖREVLERİ SÜRESİNCE ZENGİNLEŞEMEZLER."

6 Aralık 2022 Salı

KISSA - KADINLARA NASIL DAVRANILMALI?

kıssa,hikaye,dini hikaye,asrı saadet,kadınlar,kızlar,kadın hakları,hz Muhammed,hz Ömer,yumuşak huylu olmak,kız,genç kız,sohbet,

Vaktiyle Hz. Ömer (ra) bir gün, Allah Rasûlü (sav)’in yanına girebilmek için izin ister. O esnâda Hazret-i Peygamber’in yanında, kendisine çeşitli sorular soran Kureyşli kadınlar vardır ve sesleri nezâket sınırının biraz ötesine geçerek Allah Rasûlü’nün sesini bastırmaktadır.

Oradaki hanımlar, Hz. Ömer’in içeri girmek için izin istediğini duyunca hemen toparlanırlar. Hz. Ömer (ra) Peygamber Efendimizʼin izniyle içeri girdiğinde, Oʼnun gülümsediğini görür ve hayretle sebebini sorar. Efendimiz de:

“–Yanımdaki bu kadınların, senin sesini duyunca hemen toparlanmalarına hayret ettim.” karşılığını verir. Hz. Ömer ise:

“–Ey Allâh’ın Rasûlü! Sen edep ve hürmet gösterilmeye daha lâyıksın!” der ve kadınlara dönerek:

“–Ey kendilerine yazık edenler! Benden çekiniyorsunuz da Allah Rasûlüʼnden neden çekinmiyorsunuz?!” diyerek onları azarlar. Bunun üzerine o kadınlar:

“–Sen çok sert ve katısın (bundan dolayı senden korkarız).” derler.

Allah Rasûlü (sav) aralarına girerek:

“Ey Ömer, tamam! Allâh’a yemin olsun ki, (bu kadar sertlik ve azametin) karşısında şeytan seninle karşılaşsa, mutlaka yolunu değiştirir, başka bir yola sapar!” buyurur. (Buhârî, Edeb, 68)

Bu misâl bile, -bırakınız kadına karşı şiddeti-, Hazret-i Peygamber’in herkese karşı sergilediği yumuşak ve hoşgörülü tavrın, kadınlar karşısında ne kadar müstesnâ bir nezâket ve inceliğe dönüştüğünün apaçık bir göstergesidir. (Osman Nûri Topbaş, Şebnem Dergisi, Ocak-2012)

17 Ekim 2022 Pazartesi

CENNETTE HZ. MUSA'YA (A.S) NASIL KOMŞU OLDU?

dini hikaye,dini kıssa,kıssa,menkıbe,cennette hz Musaya nasıl komşu oldu,kasap,kelimetullah,misafir,yatalak,lutfi ilahi,erkam yayınları,Osman Nuri Topbaş,

CENNETTE HZ. MUSA'YA (A.S) NASIL KOMŞU OLDU?

Rivâyet edildiğine göre birgün Mûsâ -aleyhisselâm- Cenâb-ı Hakk’a niyâz etti:

“–Yâ Rabbî! Benim cennetteki komşum kimdir?”

Cevâben kendisine:

“–Ben’im filan yerde kasaplık yapan ve dostum olan bir kulum vardır. Ancak onun kasaplıktan başka çok mühim bir işi daha mevcuddur ki, eğer yanına dâvet edersen gelemez! İşte cennetteki komşun o olacaktır, ey Mûsâ!” buyruldu.

Hazret-i Mûsâ, derhal o kasabı ziyârete gitti. Kendisinin Mûsâ Kelîmullâh olduğunu bildirmeden:

“–Ben sana misâfir olarak geldim!” dedi.

Kasap da kendisine gelen ve her bakımdan diğer insanlardan farklı olduğu belli olan bu nûr yüzlü misâfire büyük bir tebessümle alâka gösterip onu evine götürdü. Hânesinin baş köşesine oturtarak izzet ve ikramda bulundu. Ona kendi elleriyle et pişirdi ve önüne koydu. Mûsâ -aleyhisselâm-’a, mühim bir işi olduğunu söyleyerek kendisini beklemeyip yemeğe başlamasını söyledi. Kendisi de pişirdiği et yemeğinin diğer kısmını küçük lokmalar hâlinde hazırladı. Sonra duvarda îtinâlı bir şekilde asılı duran zenbili indirdi ve içinde bulunan çok yaşlı, mecâlsiz âdeta kuş kadar ufalmış bir kadıncağıza hazırladığı lokmaları yedirmeğe başladı. Yemeğin ardından onun ağzını güzelce sildi. Sonra temizliğini yaptı. Sevdi, okşadı ve tekrar büyük bir îtinâ ile yerine koydu. O bunları yaparken, ihtiyar kadıncağız da sürekli ona duâlar ediyordu.

Hazret-i Mûsâ, bu zembili kasabın dükkanında da görmüş, fakat bir şey sormamıştı. Hayretle bekledi.

Kasap, bütün hizmetini bitirip Hazret-i Mûsâ’nın yanına gelince, O’nun yemeğe başlamadığını görüp sordu:

“–Ey nûr yüzlü misâfirim! Niçin yemeğe başlamadın?”

Mûsâ -aleyhisselâm-:

“–Sen bana şu zembilin sırrını söylemedikçe yiyemem!” dedi.

Bunun üzerine kasap şöyle dedi:

“–Ey misâfirim! Bu zembilin içinde bulunan yaşlı kadıncağız benim annemdir. Çok ihtiyarlamış olduğundan tâkatsizdir. Hem ona bakacak kimsem de yoktur. Ben de onu yalnız bıraktığım zamanlarda herhangi bir hayvanın kendisini rahatsız etmesi endişesiyle, böyle zembile koyup yukarı asıyorum. Bazen de yanımda dükkanıma götürüyorum. Benim gönlümün bütün huzûru, ona yaptığım hizmettendir. Günde iki öğün yemek veriyor, anneciğime karşı bütün vazîfelerimi seve seve yapıyorum!”

Hazret-i Mûsâ sordu:

“–Peki, sen bu hizmetleri yaparken o sana bir şeyler fısıldıyarak ne diyordu?”

Kasap da:

“–Annem yaptığım hizmetler için dâimâ: «–Allâh seni cennette Mûsâ -aleyhisselâm-’a komşu eylesin!» diye duâ eder. Ben de bu güzel duâya “âmîn” derim. Ancak o yüce peygambere komşu olabilecek kıymette amel nerede, ben neredeyim?!” diye cevap verdi.

O âna kadar kim olduğunu gizleyen Mûsâ -aleyhisselâm- tebessüm etti ve şöyle dedi:

“–Ey sâlih kişi, müjdeler olsun sana! İşte ben Mûsâ’yım. Beni sana Allâh gönderdi. Buyurdu ki: «Anasının hizmetinde kusûr etmeyerek rızâsını kazanıp duâsını alan o velî kulumu cennette sana komşu eyledim!» Şükreyle, lutf-i ilâhî sana mübârek olsun!”

Gözleri sevinç gözyaşlarıyla dolan kasap, büyük bir muhabbetle Mûsâ -aleyhisselâm-’ın elini öptü; sürûr, şükür ve huzûr içinde yemeklerini yediler.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Nebiler Silsilesi-2, Erkam Yayınları

7 Ekim 2022 Cuma

PEYGAMBER (S.A.V) EFENDİMİZ'İN GÖZ YAŞLARI

dini kıssa,dini hikaye,hadis,dua,ibadet,zikir,tefekkür,hz Muhammed,hz Aişe,alemlere rahmet,lale,hz bilal,ayet

 PEYGAMBER (S.A.V) EFENDİMİZ'İN GÖZ YAŞLARI

Tâbiînin ileri gelen âlimlerinden Atâ bin Ebî Rebâh -rahmetullâhi aleyh- Peygamber Efendimiz’in istiğfâr ve şükrü ile alâkalı şöyle bir hâdise anlatıyor:

Hazret-i Âişe’ye:

“–Allâh Rasûlü’nde gördüğün en hayranlık verici hâli bana anlatır mısın?” dedim. Âişe vâlidemiz:

“–Onun hangi hâli hayranlık vermezdi ki!” dedi ve şöyle devam etti: “–Bir gece yanıma geldi, yatağa girdi, bir müddet sonra:

“–Müsâade edersen kalkıp Rabbime ibâdet edeyim.” dedi. Ben de:

“–Vallâhi seninle berâber olmayı çok isterim, ancak senin sevdiğin şeyi daha çok severim.” dedim.

Bunun üzerine kalktı, abdest aldı, sonra namaza durdu ve ağlamaya başladı. O kadar ağladı ki gözyaşları göğsünü ıslattı. Sonra rükûya vardı, yine ağladı, sonra secdeye vardı, secdede iken de ağladı, sonra secdeden başını kaldırdı yine ağladı. Bu durum, tâ Bilâl -radıyallâhu anh- gelip de sabah ezânını okuyuncaya kadar devam etti. Hazret-i Bilâl, Habîb-i Ekrem Efendimiz’in ağladığını görünce:

“–Ey Allâh’ın Rasûlü, geçmiş ve gelecek bütün günahların affedildiği hâlde seni bu kadar ağlatan nedir?” diye sordu.

Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“–(Yâ Bilâl!) Allâh’a çok şükreden bir kul olmayayım mı? Vallâhi bu gece bana öyle bir âyet indirildi ki, onu okuyup da üzerinde tefekkür etmeyenlere yazıklar olsun!” dedi ve şu âyet-i kerîmeleri okudu:

“Şüphesiz ki göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde, akl-ı selîm sâhipleri için (Allâh’ın birliğini gösteren) kesin deliller vardır. Onlar, ayakta dururken, otururken, yanları üzerine yatarken (her an) Allâh’ı zikreder, göklerin ve yerin yaratılışı hakkında derin derin tefekkür ederler ve «Rabbimiz! Sen bunları boşuna yaratmadın. Sen’i her türlü noksan sıfatlardan tenzîh ederiz, bizi cehennem azabından koru!» (diye yalvarırlar.) (Âl-i İmrân, 190-191) (İbn-i Hibbân, II, 386)