kalp etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
kalp etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

31 Mart 2023 Cuma

LEYLA İLE MECNUN HİKAYESİ

LEYLA İLE MECNUN HİKAYESİ,aşk hikayesi,günün kıssası,günün hikayesi,ay,dolunay,kalp,aşk,aşkın anlatımı,
Mecnun, Leyla’nın köyünde fakir fukaraya yemek dağıtıldığı ve yemeğin de bizzat Leyla eliyle tevzi edildiği haberini alır. Koşar, sıraya girer. Herkese cömertçe yemek ikram eden Leyla, karşısında Mecnun'u görünce kepçenin sapını çevirerek kafasına vurur. Buna oldukça sevinen Mecnun, sevincinden kendi kendine dönmeye başlar ve:

"Leyla bana hiç kimseye yapmadığı farklı bir muamele yaptı. Bana sevgisini, aşkını böylece gösterdi" der.

31 Ocak 2023 Salı

SONUN ‘NE’DİR İNSA'N'?

SONUN NE’DİR İNSA'N,disiplin,99 esmaül hüsna,muhacir,ensar,hudut,kalp,kulp,akıl,nas,hz Muhammed,elif,mim,OSMAN YAZICI,orjinal içerik,

SONUN ‘NE’DİR İNSA'N'?


Dişlisin ilk ağızdan da… Her varlığa sevgi dolu özel bir tebessümle mi görünür kıldın dişini? Yoksa gaddarlığının resmi söylemi midir “diş gösterişin.”?

Ellisin ilk elden de… (İki elli) Toplamında ‘yüz’ akı mısın 99 Esma’ül Hüsna’nın temsilinde? Yurtsuza, yuvasıza, muhacire “el” misin yoksa düşkün gözünün tutmadığı ‘el’ mi? (El: a.Yurt b.Yabancı)

Gözün var hep en başta da… Gözünü alabildin mi peki görülmemiş güzellikten? Yoksa küfrün kelime manasındaki örtüler mi kör etti gözünü?

Yüreklisin de… Hudutları çiğnemeye mi yeter yumruk kadar yüreğin? Yoksa dağların bile yüklenmeye cesaret edemediği halifelik emanetini taşımaya mı?

Gönüllüsün hep en pahalıyı elde etmeye de… Hele bir bak bakalım tedavülde geçerliliği var mı kalp akçelerinin? (kalp: sahte)

Akıllısın en kafalıdan da… Aklın, şirk yollarında karışıp gitti mi çokluğa-ortaklığa? Yoksa varabildin mi “aklın yolu birdir” menziline?

Hayat seni hep ayakta karşılasa da… Kabrin, sırtını yere getirişine karşı ayaklanabilir misin hiç?

Hülasa bir bilmece-bulmacasın insan. Başın en beyaz karelerde açığa çıkmış olsa da sonun hep ‘kara kutu’larda saklı sırsın insan. Çok iyi yarattı Yaradan elbet seni en baştan, fıtrattan. O yüzden “İ”yi gördük seni(n) kelime başında da… Yazın tamama erip cümlen noktaya varınca son harfin ‘ne’ olacak? Hadi bil! Sağda mı yoksa solda mı sıfırsın insan?

Bilemezsin insan! “Nas” yok ki akibetine dair. (Nas: a-İnsanlar b-Kesin doğru) Sen bildiğini san insan!

"Değişmeye-değiştirmeye" var mısın 'insan' denen o en "belli belirsiz" ismini! Bir ÂDEM ile. (Âdem kelimesi Arapça’da Elif-Dal-Mim harfleriyle yazılır. Tasavvufta Elif harfi Allah Azze ve Celle’yi, Mim harfi ise Hz. Muhammed Aleyhisselatü Vesselam Efendimizi sembolize eder.)

Sadece Elif'i başüstüne alışın sonuna Mim koymaya var mısın! ELİF MİM DAL’ından gayrısında yeşeren lezzetleri 'yasak ağaç' saymaya varsa gönlün bil ki:

Âlemlerim velinimeti-Âdemlerin velisi
gayrı birtek sende besbelli
Ey ELİF MİM’İN DE’LİSİ...

Başın sonun
Hayrola!
Başka "ne" istersin ya Hazreti İnsan...

Osman YAZICI

8 Kasım 2022 Salı

KELİMELER ARASI BOŞLUKLARA GÖMÜN BENİ

KELİMELER ARASI BOŞLUKLARA GÖMÜN BENİ,orjinal içerik,OSMAN YAZICI,kelime oyunu,gönül kitabı,özel isim,kalp,libas,loşluk,adem,elif lam mim,dal,tekbir,tipnot,

KELİMELER ARASI BOŞLUKLARA GÖMÜN BENİ

Hiçbir harfle birleşemedi madem yalnızlığım
Kelimeler arası boşluklara gömün beni
Gönül kitabının 'içindekiler' kısmında
‘Özel isim’ olarak aramayın boşa
Herhangi bir kelime dahi olamamış bu
Kalplerin gölgesinde kalmış sığıntıyı
Ne gece örtü-versin kaba-hatlarımı
Ne de gündüz aklasın bey-azlığımı
Kağıt akı kalem karasından olma
Kelime libasını alıp üstümden
En yalın loşluklara gömün beni...

Sessiz harflerin en ünlüsü versin selamı
Karışmayın ünlemlere
İster hıçkırığa ister kahkahaya
Boğulsun ardımdan
Yağmur tükürsün yüzüme teneşirde
Soru işaretleri taşısın tabutumu
Kardan adamdan ödünç alınsın kefenim
Taşı-versin mezarıma
Yazı-vermeyen bir tanımsızlık
İncinmesin toprağın yumuşak karnı
Düştüğü yerden kalkamayan 'tuş'luklara
‘Dik kat!'lara, sarp taşlıklara gömün beni...

Adam gibi "âdem" olamadım diye
Sakın suçlayıp da kendinizi
“H-er kişi” niyetine kılmayın namazımı
Gömün beni bir ELİF ile MİM arasına ki
Tutunacak “DAL” bulayım rahmet deryasında
Kelimeler arası boşluklara gömün ki beni
Kelimelerle övemediğim yetişsin imdadıma
Soracak elbet merhameti bana da
“Neyin var!” diye
'İyi'yim diyemem de bari HİÇ diyebileyim
Her şeyime…
TEKBİR sayımı koyun ism'imin üstüne
Hiç ortalarda görünmeyi göresi gelen
Baksın gayrı ha ayakaltına, “ha-sır-altına”
Hele siz dipnotlarda görün beni…
Osman YAZICI

28 Eylül 2022 Çarşamba

ZİKİR NASIL YAPILMALI HZ MEVLANA DER Kİ

Allah Lafzı,kalp,ateşli kalp,zikir,ağızla zikir,dille zikir,kalple zikir,Hu,nasıl zikretmeliyiz,zikir nasıl yapılır

Hak dostu Mevlânâ Hazretleri der ki:

“Ağızla, dille, duymadan, düşünmeden (papağan gibi) edilen zikir, noksan bir hayaldir. Padişahça, yani cân u gönülden, hayranlık duyarak yapılan zikir ise, sözlerden de, kelimelerden de âzâdedir… Ey O’nu bulamadan, sadece, O’nun adını yeterli bulan kişi! «Hû» kadehinden içmeden, nasıl olur da benlik arzularından kurtulabilirsin?” 


 

1 Eylül 2022 Perşembe

ALLAH'IN İSİMLERİ ve ANLAMLARI

Esma-ül Hüsna,Allah'ın isimleri, 99 esmaül hüsna, Allah aşkı, zikir, zikrin fazileti,kalp,büyük aşk,ilahi aşk,Allah'ın isimleri ve anlamları

ALLAH'IN İSİMLERİ ve ANLAMLARI

“Muhakkak ki Allah Teâlâ’nın doksan dokuz ismi vardır. Kim bunları bellerse cennete girer.” Hz. Muhammed (sas)

اَللّٰهْ  Allah: Varlığı zorunlu olan ve bütün övgülere layık bulunan zâtın husûsî ve en kapsamlı ism-i şerifi.

اَلرَّحْمٰنُ  er-Rahmân: Bütün mahlûkâta merhamet eden, hepsine de nîmetler veren.

اَلرَّح۪يمُ  er-Rahîm: Pek ziyâde merhamet edici, bilhassa mü’minlere rahmet eden.

اَلْمَلِكُ  el-Melik: Görünen ve görünmeyen alemlerin sahibi.

اَلْقُدُّوسُ  el-Kuddûs: Hatâdan, gafletten, aczden ve her türlü eksiklikten münezzeh/çok uzak ve pek temiz.

اَلسَّلَامُ  es-Selâm: Her çeşit ârıza ve hâdiselerden sâlim kalan, her türlü tehlikelerden kullarını selâmete çıkaran, Cennet’teki bahtiyar kullarına selâm eden.

اَلْمُؤْمِنُ  el-Mü’min: Gönüllerde îman ışığı yakan, kendine sığınanlara eman verip onları koruyan, rahatlatan, güven veren, vaadine güvenilen.

اَلْمُهَيْمِنُ  el-Müheymin: Kâinâtın bütün işlerini gözetip yöneten ve koruyan.

اَلْعَز۪يزُ  el-Azîz: Yenilmeyen yegâne gâlip.

اَلْجَبّٰارُ  el-Cebbâr: Kırılanları onaran, eksikleri tamamlayan, yaratılmışların hâlini iyileştiren, irâdesini her durumda yürüten, dilediğini zorla yaptırmaya muktedir olan, hüküm ve iradesine karşı gelinmek ihtimali bulunmayan.

اَلْمُتَكَبِّرُ  el-Mütekebbir: Her şeyde ve her hâdisede büyüklüğünü gösteren, azamet ve yüceliğini izhâr eden.

اَلْخَالِقُ  el-Hâlık: Her şeyin varlığını ve varlığı boyunca görüp geçireceği halleri, hâdiseleri tayin ve tesbit eden ve ona göre yaratan, yoktan vâr eden.

اَلْبَارِئُ  el-Bâri’: Eşyâyı ve her şeyin âzâ ve cihazlarını birbirine uygun bir hâlde yaratan, bir örneği olmaksızın canlıları yaratan.

اَلْمُصَوِّرُ  el-Musavvir: Tasvîr eden, her şeye bir şekil ve hususiyet veren.

اَلْغَفَّارُ  el-Ğaffâr: Mağfireti pek bol olan. Dilediği kullarını da günahlardan koruyan.

اَلْقَهَّارُ  el-Kahhâr: Her şeye, her istediğini yapacak surette gâlib ve hâkim.

اَلْوَهَّابُ  el-Vehhâb: Çeşit çeşit nimetleri devamlı bağışlayıp duran. Her zaman, her yerde ve her şeyi karşılık beklemeden çok çok ve bol bol veren.

اَلرَّزَّاقُ  er-Rezzâk: Yaratılmışlara, faydalanacakları şeyleri ihsân eden, bedenlerin ve ruhların gıdasını yaratıp veren.

اَلْفَتَّاحُ  el-Fettâh: Her türlü müşkülleri açan ve kolaylaştıran, iyilik kapılarını açan, hakemlik yapan.

اَلْعَل۪يمُ  el-Alîm: Her şeyi hakkıyla ve çok iyi bilen.

اَلْقَابِضُ  el-Kâbıd: Sıkan, daraltan, rızkı daraltan, canlıların rûhunu alan.

اَلْبَاسِطُ  el-Bâsıt: Açan, genişleten, rızkı bollaştıran, ruhları bedenlerine yayan.

اَلْخَافِضُ  el-Hâfıd: Yukarıdan aşağıya indiren, alçaltan, zillete düşüren.

اَلرَّافِعُ  er-Râfi’: Yukarı kaldıran, yükselten, yücelten.

اَلْمُعِزُّ  el-Mu’izz: İzzet ve şeref veren, ağırlayan.

اَلْمُذِلُّ  el-Müzill: Zillete düşüren, hor ve hakîr eden.

اَلسَّم۪يعُ  es-Semi’: Hakkıyla işiten.

اَلْبَص۪يرُ  el-Basîr: Hakkıyla gören.

اَلْحَكَمُ  el-Hakem: Hükmeden, hakkı yerine getiren, hükmünü eksiksiz icrâ eden.

اَلْعَدْلُ  el-Adl: Mutlak adâlet sahibi, aşırılığa meyletmeyen.

اَللَّط۪يفُ  el-Latîf: En ince işlerin bütün inceliklerini bilen, nasıl yapıldığına nüfuz edilemeyen en ince şeyleri yapan, yaratılmışların ihtiyacını en ince noktasına kadar bilip, sezilmez yollarla karşılayan.

اَلْخَب۪يرُ  el-Habîr: Her şeyin iç yüzünden, gizli taraflarından haberdar olan.

اَلْحَل۪يمُ  el-Halîm: Suçluların cezâsını vermeye gücü yettiği hâlde onlara yumuşak davranan ve cezâlarını geriye bırakan. Allah, gazabda acele etmez, mühlet verir, yaptıklarına pişman olup tevbe edenleri affeder, ısrar edenler hakkında ise artık hüküm kendisine kalmıştır.

اَلْعَظ۪يمُ  el-Azîm: Bütün büyüklüklerin sâhibi. Zâtının ve sıfatlarının mâhiyeti anlaşılamayacak kadar ulvî.

اَلْغَفُورُ  el-Ğafûr: Mağfireti çok olan, bütün günahları bağışlayan. Allah, istediği kusurları insanların gözünden gizlediği gibi, melekût âlemi sâkinlerinin gözünden de gizler.

اَلشَّكُورُ  eş-Şekûr: Kendi rızâsı için yapılan sâlih amelleri, daha ziyâdesiyle karşılayan, az tâat karşılığında çok büyük dereceler veren, sayılı günlerde yapılan amel karşılığında âhiret âleminde sonsuz nimetler lûtfeden.

اَلْعَلِيُّ  el-Aliyy: Her hususta, her şeyden yüce olan. Her şey kendisinin dûnunda, emrinde ve hükmü altında olan.

اَلْكَب۪يرُ  el-Kebîr: Büyüklükte kendisinden daha büyüğü düşünülemeyen, bütün büyüklükler kendisine mahsus olan.

اَلْحَف۪يظُ  el-Hafîz: Yapılan işleri bütün tafsilâtıyla tutan, her şeyi belli vaktine kadar âfât ve belâlardan saklayan, koruyup gözeten.

اَلْمُق۪يتُ  el-Mukît: Her yaratılmışın azığını ve gıdasını tayin eden, azıkları beden ve kalblere gönderen.

اَلْحَس۪يبُ  el-Hasîb: Herkesin hayatı boyunca yapıp ettiklerinin, bütün tafsilât ve teferruatıyla hesabını iyi bilen, her şeye ve herkese her ihtiyacı için kâfi gelen, onları hesaba çeken.

اَلْجَل۪يلُ  el-Celîl: Celâdet, azamet ve heybet sâhibi, celâl sıfatları ile muttasıf.

اَلْكَر۪يمُ  el-Kerîm: Keremi, lütuf ve ihsânı bol, her türlü fazilete sahip olan.

اَلرَّق۪يبُ  er-Rakîb: Bütün varlıklar üzerinde gözcü, bütün işler murakabesi altında bulunan.

اَلْمُج۪يبُ  el-Mücîb: Kendine duâ edip yalvaranların isteklerini işitip cevab veren, onları cevapsız bırakmayan.

اَلْوَاسِعُ  el-Vâsi’: Geniş ve müsaadekâr. Allah’ın ilmi, ihsânı, rahmeti, kudreti, af ve mağfireti geniştir ve her şeyi kaplamıştır.

اَلْحَك۪يمُ  el-Hakîm: Bütün emirleri ve işleri hikmetli, yerli yerinde ve sağlam olan.

اَلْوَدُودُ  el-Vedûd: İyi kullarını seven, onları rahmet ve rızâsına erdiren. Sevilmeye ve dostluğa lâyık yegâne varlık.

اَلْمَج۪يدُ  el-Mecîd: Zâtı şerefli, ef‘âli güzel olan, her türlü övgüye lâyık bulunan.

اَلْبَاعِثُ  el-Bâis: Ölüleri diriltip kabirlerinden kaldıran; gönüllerde saklı olanları meydana çıkaran.

اَلشَّه۪يدُ  eş-Şehîd: Her zaman ve her şeyi gözlemiş olarak bilen, her yerde hâzır ve nâzır olan.

اَلْحَقُّ  el-Hakk: Fiilen var olan, mevcûdiyeti ve uluhiyeti gerçek olan, varlığı hiç değişmeden duran. Hakikaten vâr olan yalnız O’dur.

اَلْوَك۪يلُ  el-Vekîl: Usûlüne uygun şekilde, kendisine tevdi edilen işleri en güzel şekilde neticelendiren, güvenilip dayanılan, tevekkül edilen.

اَلْقَوِيُّ  el-Kaviyy: Çok kuvvetli, her şeye gücü yeten, kudretli.

اَلْمَت۪ينُ  el-Metîn: Çok sağlam, kuvveti çok ve şiddetli olan.

اَلْوَلِيُّ  el-Veliyy: İyi kullarına dost olan, yardım eden.

اَلْحَم۪يدُ  el-Hamîd: Ancak kendisine hamd ü senâ olunan, bütün varlığın diliyle biricik övülen, medhedilen.

اَلْمُحْص۪ي  el-Muhsî: Her şeyin sayısını ve miktarını tek tek ve bütün ayrıntılarıyla bilen.

اَلْمُبْدِئُ  el-Mübdi’: Mahlûkatı maddesiz ve örneksiz olarak ilk baştan yaratan.

اَلْمُع۪يدُ  el-Mu’îd: Yaratılmışları yok ettikten sonra tekrar yaratan.

اَلْمُحْي۪  el-Muhyî: Hayat veren, can bağışlayan, sağlık veren.

اَلْمُم۪يتُ  el-Mümît: Canlı bir mahlûkun ölümünü yaratan, öldüren.

اَلْحَيُّ  el-Hayy: Dâimâ diri; her şeyi bilen ve her şeye gücü yeten.

اَلْقَيُّومُel-Kayyûm: Gökleri, yeri, her şeyi ayakta tutan. Bir şeyin kıyâmı, yani, bir varlık sâhibi olarak durabilmesi neye bağlı ise, onu veren. Her şeyin varlığı kendisine bağlı olup kâinatı idare eden. Her şey Hak ile kâimdir.

اَلْوَاجِدُ  el-Vâcid: Hiçbir şeye ihtiyacı olmayan, müstağnî; istediğini, istediği vakit bulan. Kendisi için lüzumlu olan şeylerin hiç birinden mahrum olmayan.

اَلْمَاجِدُ  el-Mâcid: Kadr ü şânı büyük, kerem ve semâhati bol.

اَلْوَاحِدُ  el-Vâhid: Tek. Zâtında, sıfatlarında, işlerinde, isimlerinde, hükümlerinde asla şerîki/ortağı, nazîri/benzeri ve dengi bulunmayan.

اَلصَّمَدُ  es-Samed: Hâcetlerin bitirilmesi, ızdırapların giderilmesi için tek merci’, ihtiyaç ve dileklerde kendisine müracaat edilen, arzu ve bütün istekler kendisine sunulan, kimseye ve hiçbir şeye muhtaç olmayan.

اَلْقَادِرُ  el-Kâdir: İstediğini, istediği gibi yapmaya gücü yeten.

اَلْمُقْتَدِرُ  el-Muktedir: Kuvvet ve kudret sâhipleri üzerinde istediği gibi tasarruf eden.

اَلْمُقَدِّمُ  el-Mukaddim: İstediğini ileri geçiren, öne alan.

اَلْمُؤَخِّرُ  el-Muahhir: İstediğini geri koyan, arkaya bırakan.

اَلْاَوَّلُ  el-Evvel: Her varlıktan mukaddem olan, başlangıcı olmayan.

اَلْاٰخِرُ  el-Âhir: Varlığının sonu olmayan.

اَلظَّاهِرُ  ez-Zâhir: Âşikâr olan, kat’î delillerle bilinen.

اَلْبَاطِنُ  el-Bâtın: Gizli olan; duyu organları ile idrâk edilemeyen, mâhiyeti bilinemeyen.

اَلْوٰالى  el-Vâlî: Mahlûkatın işlerini yoluna koyan, bu muazzam kâinatı ve her an meydana gelen hâdisatı tek başına tedbîr ve idare eden, kâinâtın hâkimi.

اَلْمُتَعَال۪ى  el-Müteâlî: Yaratılmışlar hakkında aklın mümkün gördüğü her şeyden, her hal ve tavırdan pek yüce ve pek münezzeh. İzzet, şeref ve hükümranlık bakımından en yüce, aşkın.

اَلْبَرُّ  el-Berr: Kulları hakkında kolaylık isteyen; iyilik ve bahşişi çok olan, vaadini yerine getiren.

اَلتَّوَّابُ et-Tevvâb: Kullarını tevbeye sevkeden, tevbeleri çokça kabûl edip, günahları bağışlayan.

اَلْمُنْتَقِمُ el-Müntekım: Suçluları, adâleti ile müstehak oldukları cezaya çarptıran.

اَلْعَفُوُّ el-Afüvv: Affı çok. Hiçbir sorumluluk kalmayacak şekilde günahları affeden, kökünden kazıyan.

اَلرَّؤُۧفُ  er-Raûf: Çok re’fet ve şefkat sâhibi.

مَالِكُالْمُلْكِ  Mâlikü’l-Mülk: Bütün mülkün mâliki ve hâkimi. Allah Teâlâ mülkün hem sâhibi, hem hükümdârıdır, mülkünde dilediği gibi tasarruf eder.

ذُو الْجَلَالِ وَالْاِكْرَامِ  Zü’l-Celâli ve’l-İkrâm: Hem büyüklük ve azamet, hem de fazl u kerem sâhibi.

اَلْمُقْسِطُ  el-Muksit: Bütün işlerini denk, birbirine uygun ve yerli yerinde yapan. Adâlet sâhibi. Mazlûma acıyıp zâlimin elinden kurtaran.

اَلْجَامِعُ  el-Câmi’: İstediğini, istediği zaman, istediği yerde toplayan. Birbirine benzeyen, benzemeyen ve zıd olan şeyleri bir araya getirip tutan. Kıyâmet günü hesâba çekmek için mahlukatı toplayan.

اَلْغَنِيُّ  el-Ğaniyy: Çok zengin ve her şeyden müstağnî.

اَلْمُغْن۪ي  el-Muğnî: İstediğini zengin eden, tatmin eden.

اَلْمَانِعُ  el-Mâni’: Dilemediği şeyin gerçekleşmesine müsaade etmeyen, kötü şeylere mâni olan.

اَلضَّآرُّ  ed-Dârr: Elem ve zarar verici şeyleri yaratan.

اَلنَّافِعُ  en-Nâfi’: Hayır ve menfaat verici şeyleri yaratan, fayda veren.

اَلنُّورُ  en-Nûr: Âlemleri nurlandıran; istediği sîmalara, zihinlere ve gönüllere nûr bahşeden, nûr kaynağı.

اَلْهَاد۪ى  el-Hâdî: Hidâyeti yaratan, yol gösteren, murada erdiren.

اَلْبَد۪يعُ  el-Bedî‘: Örneksiz, misalsiz, acîb ve hayret verici âlemler îcad eden. Zâtında, sıfatında, fiillerinde, emsâli görülmemiş olan.

اَلْبَاق۪ي  el-Bâkî: Varlığı devamlı olan, sonu olmayan.

اَلْوَارِثُ  el-Vâris: Servetlerin geçici sâhipleri elleri boş olarak yokluğa döndükleri zaman servetlerin hakikî sâhibi olan.

اَلرَّش۪يدُ  er-Reşîd: Bütün işleri ezelî takdîrine göre yürütüp, bir nizam ve hikmet üzere âkıbetine ulaştıran; her şeyi yerli yerine koyan, en doğru şekilde nizâm veren.

اَلصَّبُورُ  es-Sabûr: Çok sabırlı. (Buhârî, Deavât, 68; Tirmizî, Deavât, 83; Hâkim, I, 62)

Kaynak: Mahmud Sami Ramazanoğlu, Dualar ve Zikirler, Erkam Yayınları, İstanbul, 2013