Allah Lafzı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Allah Lafzı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

27 Şubat 2023 Pazartesi

EL GANİYY

Bir Esma-ül Hüsna,Allah’ın En Güzel İsimleri,el-Ğaniyy, Kendisindekiyle ve mâlik olduğu şeyle kâmil olup müstağnî olan, hiçbir şeye muhtaç olmayan, zatında ve sıfatında başkası ile ilgisi olmayan, herkesin kendisine muhtaç olduğu, çok zengin olan demektir,Allah lafzı,

Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)

el-Ğaniyy: Kendisindekiyle ve mâlik olduğu şeyle kâmil olup müstağnî olan, hiçbir şeye muhtaç olmayan, zatında ve sıfatında başkası ile ilgisi olmayan, herkesin kendisine muhtaç olduğu, çok zengin olan demektir.

1 Ocak 2023 Pazar

DİNİ HİKAYE ALLAH ZİKRİ

 

DİNİ HİKAYE,DİNİ KISSA,ALLAH ZİKRİ,ZİKİR,ZİKRİN ÖNEMİ,Allah Lafzı,Hz Mevlânâ,hz Hızır,lebbeyk,

Allah Zikrinin Faydası

Mevlânâ Hazretleri buyurur:

“Adamın biri her zaman «Allah Allah» diye zikreder, bu zikirden ağzı bal yemiş gibi tatlanırdı. Bir gün şeytan gelip:

«‒Niye durmadan “Allah Allah” deyip duruyorsun. Bunca zamandır Allah demene karşılık bir kerecik olsun Allah sana; “Lebbeyk/buyur kulum, ne istiyorsun?” dedi mi? Sende hiç sıkılma yok mu? Daha ne kadar Allah deyip duracaksın?» dedi.

Bunun üzerine Allâhʼın adını dilinden düşürmeyen adam ümidini kaybetti ve zikri bıraktı. Gönlü kırık bir hâlde yatıp uyudu. Rüyasında Hazret-i Hızırʼı gördü. Hızır ona:

«‒Neden yaptığın güzel işi terk ettin, Allâhʼı zikretmeyi bıraktın?» diye sordu. Adam:

«–Yaptığım onca zikre karşılık verilmedi. Hak katından; “Lebbeyk/buyur” sesi gelmedi. Oʼnun kapısından kovulmaktan korktum.» dedi.

Bunun üzerine Hazret-i Hızır, adama şu hikmetli karşılığı verdi.

«‒Ey Allâhʼın kulu! Senin “Allah” demen, Allâhʼın; “Lebbeyk/bu­yur kulum” demesidir. Allah Teâlâ, yüce ismini zikretmeyi herkese nasip eder mi? Senin “Allah” diyebilmen, Allâhʼın sana duyduğu sevginin işaretidir.»

Bunu duyan adam kalkarak tekrar Allâhʼı zikretmeye devam etti.”

23 Aralık 2022 Cuma

28 Kasım 2022 Pazartesi

Allah Teâlâ, üç şeyi üç şeyde gizlemiştir

Allah Teâlâ, üç şeyi üç şeyde gizlemiştir,Allah Lafzı,kurşun kalem,karakalem çizim,caferi sadık,Allah Rızası,Allah'ın gazabı,Evliya,hz Cafer,

Câfer-i Sâdık Hazretleri buyurur:

“Allah Teâlâ, üç şeyi üç şeyde gizlemiştir:

1) Rızâsını tâatinde gizlemiştir. Bu sebeple O’nun tâatinden hiçbir şeyi küçük görmeyin; belki rızâsı o şeydedir.

2) Gazabını günahlarda gizlemiştir. Onun için hiçbir günahı küçük görmeyin; belki gazabı ondadır.

3) Evliyâsını mü’min kulları arasında gizlemiştir. Bu sebeple mü’minlerden hiç kimseyi hor görmeyin; belki o, Allah Teâlâ’nın velî kuludur.” (Ebû Tâlip Mekkî, Kūtü’l-Kulûb, I, 347; Gazâlî, İhyâ, IV, 49.)

16 Ekim 2022 Pazar

DUÂLARIN KABUL OLMAMASININ SEBEBİ

DUÂLARIN KABUL OLMAMASININ SEBEBİ,dua,Allah Lafzı,dua eden adam,cami,mescit,ibrahim ethem,hak,sünnet,#KuranıKerim,şükür,cennet,cehennem,kabir,ibret,

DUÂLARIN KABUL OLMAMASININ SEBEBİ

İbrahim Ethem hazretlerine sordular:

– Ne için duâlarımız kabul olunmuyor?

"Hakkı bilip emirlerini tutmazsınız. Peygamberin sünnetlerini icra etmezsiniz. Kur’an okur amel etmezsiniz. Hâlıkımızın nimetlerini yiyip şükür etmezsiniz. Cenneti bildiğiniz halde talep etmezsiniz. Cehennemden korkmazsınız. Hükmüyle ölüm var dersiniz, hazırlanmazsınız. Anne ve babalarınızın ölülerini kendi elinizle kabre koyarsınız, ibret almazsınız. Böyle bu kadar kabahatlerinizle duânız nasıl kabul olur?" diye cevap verdiler.

4 Ekim 2022 Salı

LA İLA HE (İLLELLAH)

La ilahe illallah,elim lam he,lale,gül,çiçekler,cennet,nar,cayır cayır,Allah Lafzı,alfabe,29 harf,arapça,türkçe,ebced değeri,

LA İLA HE (İLLELLAH)

La İlahe İllellah / Allah...
Üç günlük dünyada "üç harf"e aşığız biz...
Elif Lam He*
'La'sı da hayır 'he'si de hayır**
Öyle bir cennet ki cayır cayır
Öyle bir nâr ki yemyeşil çayır, dağ bayır
Dikenlere gülü-veren bir tevhidin
Çatal görmeyen has-adına çalakaşığız biz...
"Ters"tir bize rakamların, harflerin dört dörtlüğü
29 harfi 92
4'ü "3" okumaya ezelden ebede alışığız biz...***
Allah... La İlahe İllellah...
Muhammed'ün Resulullah...
Üç harf üç noktayla
Üç cihana ve en uç cihana ulaşığız biz...
Osman Yazıcı****

*Allah" Lafz-ı Celâli ile "La İlahe İllellah"ta ifadesini bulan Kelime-i Tevhid üç harfle (Elif-lam-he) yazılır.
**"Lam ve Elif harfiyle yazılan "La" kelimesi "hayır-yok" anlamına gelir. "He" harfi ise Türkçe "evet" demektir.
***Alfabemizde ve Arap alfabesinde 29 harf bulunur. 29'un tersten okunuşu olan 92, Muhammed'in (sas) ebced değeridir. Yine 3 rakamının ters çevrilmiş hâli de Arapça 4 rakamının yazılışını verir.
Fotoğraf: Edebiyat Dergisi

28 Eylül 2022 Çarşamba

ZİKİR NASIL YAPILMALI HZ MEVLANA DER Kİ

Allah Lafzı,kalp,ateşli kalp,zikir,ağızla zikir,dille zikir,kalple zikir,Hu,nasıl zikretmeliyiz,zikir nasıl yapılır

Hak dostu Mevlânâ Hazretleri der ki:

“Ağızla, dille, duymadan, düşünmeden (papağan gibi) edilen zikir, noksan bir hayaldir. Padişahça, yani cân u gönülden, hayranlık duyarak yapılan zikir ise, sözlerden de, kelimelerden de âzâdedir… Ey O’nu bulamadan, sadece, O’nun adını yeterli bulan kişi! «Hû» kadehinden içmeden, nasıl olur da benlik arzularından kurtulabilirsin?” 


 

1 Kasım 2019 Cuma

PADİŞAHIN KIZI İLE EVLENMEK İSTEYEN ÇOBANIN ALLAH ALLAH ZİKRİ

hikayeler, esmaül hüsna, zikr, zikir, zikrin önemi, dini hikaye, kıssa, kıssadan hisse, Allah zikri, Ya Allah, Allah lafzı, padişah, çoban,

Henüz yirmisinde olan genç bir çoban… Bir kıza gönlünü kaptırmış, o derece âşık olmuş ki, sevdiğinden başka bir şey düşünemez, derdini kimseye anlatamaz olmuştu.

–Ne haldesin, sana ne oldu? Diyenlere mahzun bir tebessümle bakar, hiçbir şey söylemezdi. Onun bu hali çevresinde bulunan herkesi merak içinde bırakmıştı. Onun derdini birlikte çobanlık yaptıkları yakın arkadaşından başka kimse bilmezdi. İki arkadaş gündüzleri köyün koyunlarını güder, geceleri de kaldıkları tek oda bir kulübede yaşarlardı.


Günlerden bir gün, günlük işlerini yapmış, kulübelerine dönmüşlerdi. Âşık olan çoban her zamanki gibi kulübelerinin az ilerisindeki bir kaya parçasının üzerine oturmuş, yaşlı gözlerle güneşin batışını izlemektedir. Diğer çoban da akşam yemeği için hazırlık yapmaktadır. Tam bu esnada kulübelerinin önüne gelen bir ihtiyarın sesi duyulur.

–Hey delikanlı!


Aşık çoban ihtiyarı duyacak durumda değildir. İhtiyar birkaç defa seslenir ama aşık çobanın duyacağı yoktur. Dışarıdan gelen sesi işiten diğer çoban kulübeden dışarı çıkınca ihtiyar bir adam karşılaşır.

–Buyrun efendim! Bir şey mi istediniz?

İhtiyar:
–Evladım! Ben yolcuyum, susadım, bana içecek biraz su verir misin?
Genç içeri girer, su kabını eline alarak ihtiyara verir. İhtiyar bir yandan suyu yudum yudum içerken, bir yandan da ileride duran genci görmüş ve dikkatini çekmiştir. Birkaç defa seslenmesine rağmen sesini duyuramadığından sağır mıdır diye de merak eder.

İhtiyar sorar:

–Arkadaşın hasta mıdır?

Genç:
–O gecelerini uykusuz geçirmektedir. Kendine bakmıyor, yemesi, beslenmesi çok düzensiz… Kızdan başka hiçbir düşüncesi yok. Uykusu kız, yemesi kız, içmesi kız, çevresi kız, onun her şeyi kız olmuş… Aşk bu olsa gerek.

Genç çobanı dikkatle dinleyen ihtiyar sorar:

–Arkadaşın kime âşık olmuş?

Çoban:
–Padişahın kızına.

İhtiyar şaşkındır, az ileride konuşmalardan habersiz bir kaya parçasının üzerinde oturan gence baktı. Saçı sakalı birbirine karışmış, zayıf çelimsiz bir genç hali vardı.

Aşık çobanın arkadaşı:

–Efendim! Ben ona çok söyledim. Sen kim, padişahın kızı kim? Senin neyine padişahın kızına âşık olmak, ama dinletemedim.

İhtiyar:
–Çağır bakalım şu âşık çobanı da bir de onunla konuşalım.


Genç çoban arkadaşının yanına gider ve birlikte ihtiyarın yanına dönerler. Aşık çoban ihtiyarın yanına gelince, durumun çok daha vahim olduğu gözlerden kaçmamıştır. Genç çobanın ayakta duracak takati yoktur.

İhtiyar:
–Evladım bu halin nedir? Üzülme, çaresi olmayan dert, şifası olmayan hastalık yoktur, dedikten sonra derin düşüncelere dalar gider. Kısa bir sessizlikten sonra, ihtiyar, çobanlara yere oturmalarını söyledikten sonra anlatmaya başlar.

Kapılarına kadar gelen bu alim zat, devrin padişahının danışmanlarından biriymiş. Uzun yıllardır, padişah her sıkıntıya düştüğü meselede ilk danıştığı bu ihtiyar alim olurmuş. Padişah bu ihtiyarı çok sevmiş, onu kendine danışman yaparken bir istekte bulunmuştu: “Benim danışmanım olduğunu kimseye söylemeyeceksin, falanca dağın eteğinde bir kulübede yaşayacaksın, ben seni çağırınca geleceksin.” O zamanlar genç olan bugünün ihtiyarı, padişahın talebini kabul etmiş ve yılladır dağın eteğindeki kulübesinde tek başına yaşıyor, boş zamanlarını da gül satarak geçiriyordu. Padişahın onu sevdiği gibi o da padişahı çok seviyordu. Bu yaşantıya sırf padişahı sevdiği için katlanmıştı.

İhtiyarı dinleyen gençler şaşkındır, hele aşık çoban şaşkınlıkla birlikte içinde ümit ışıkları yanmaya başlamıştır. Nihayet padişahla yakınlığı olan birine rastlamıştır.

Aşık genç sorar:

–Benim derdime bir çare bulabilir misin?

İhtiyar alim:

– Dediklerimi harfiyen yaparsan elbette demiş.

Aşık genç hemen:

– Elbette demiş her şeyi hemde ne istersen her şeyi yaparım demiş, çok zayıf olan ümitlerinin yeşermesiyle sevinçten birden canlanmış, yüzüne tekrar renk gelmiş ve can kulağı ile dinlemeye başlamış.

İhtiyar alim:

–Benim kaldığım kulübenin üst kısmında bir mağara var, sen oraya çekileceksin. Kırk gün hiç dışarı çıkmadan Allah, Allah diye zikirde bulunacaksın. Ne duyarsan duy, ne görürsen gör vazgeçmeyeceksin, sana gelenlere itibar etmeyeceksin, hatta padişah bile gelse, dünyayı sana teklif etseler dahi itibar etmeyeceksin işte o zaman muradın gerçek olacak.

Her şeyi yapmaya hazır olan aşık genç iyice şaşırmıştır, bu iş bu kadar kolay mıdır?

Aşık genç:

–Gerçekten bu kadar kolay mı? Ben şimdi elime tespihimi alacağım, mağarada kırk gün Allah lafzı celili ile zikir çekeceğim, sonra sevdiğime kavuşacağım, öyle mi?

İhtiyar alim:

–Evet, bana inan ve dediklerimden çıkma yeter demiş sadece.

Çoban sabahı beklemeden, arkadaşıyla vedalaşarak ihtiyarla birlikte hemen yola koyulur. Birlikte yol alırken çobanın morali yükselmiş, yüzüne renk, ayaklarına kuvvet gelmişti. İhtiyar, çobana mağaranın kapısına kadar eşlik eder. Kapıda çoban ile ihtiyar vedalaşırlar. Çoban hemen içeri girer ve Allah zikrine başlar. Niyetini padişahın kızına, dilini de Allah’ın zikrine yöneltir.


Aradan birkaç gün geçmiştir, çoban zaruri ihtiyaçlarının dışında sadece zikirle meşgul olmaktadır. Çoban mağarada zikirle meşgul olurken, civar köylerde bir söylenti kulaktan kulağa dolaşmaya başlamıştır bile. Herkes birbirine şöyle diyordu: “Şu dağdaki mağaraya keramet ehli bir derviş yerleşmiş, gece gündüz zikirle meşgul olmaktadır.” Söylenti artarak devam etmiş, sadece yakın köylere değil, zamanla kasabaya, oradan da ülkenin her tarafına yayılmış. Söylenti her yayılışta, bire bin katarak abartılıp çobana birçok kerametler izafe edilir.

Çobanın mağaraya çekilmesinin üzerinden bir ay geçmişti ki, bir gün arkadaşı çoban onu ziyarete gelir. Mağaradaki kendini zikre o kadar vermişti ki, arkadaşının geldiğini fark etmemiştir. Seslendikten sonra ancak kendine gelebilmiştir. Kısa bir hasret gidermeden sonra, arkadaşı mağaradan ayrılır ve çoban zikre devam eder.

Kırk günün dolmasına üç–beş gün kalmıştı ki, çobanın şöhreti bütün ülkeye yayıldı. O kadar duyuldu ki; sarayda bile konuşulur olmuştu. Derken padişah da derviş haberini duyar. Bir gün padişah vezir ile bu meseleyi konuşur.

Padişah:
–Böyle Allah dostlarının yanımızda olması bize çok büyük faydalar sağlar.

Vezir:
–Sultanım! Elimizi çabuk tutalım, zikir ehli bir yerde fazla durmaz, onlar dünyayı dolaşırlar, bu dervişi saraya alıp, burada ikamet ettirelim.

Padişah:
–Güzel düşündün, var git dervişi al saraya getir.

Padişahtan talimatı alan derviş doğruca dağın yolunu tutar. Yanındakilerle birlikte çobanın yanına varır. Durumu çobana anlatır, çoban teklifi kabul etmez. Çoban direkt olarak padişahın kızını kendisine teklif edileceğini bekliyordu. Vezir, çobanı padişaha götürmek için her ne teklif yaptıysa, kabul edilmez. Üzgün bir şekilde saraya döner.

Padişah, vezirinden olanları öğrenince üzülür.

Vezir:
–Sultanım! Allah dostları dünya malına değer vermez. Derviş Efendi de bunun en güzel örneği oldu, der.

Vezirini dinleyen Padişah, bir de kendisi gitmeye karar verir. Hazırlık yaptırır ve yola çıkarlar. Padişah dağdaki çobana giderken ihtiyar danışmanına haber salmış, onu da yanına almıştı. Padişah mahiyeti ile çobanın bulunduğu mağaranın kapısına gelir.

Tevafuk bu, padişahın mağaraya geldiğinde çoban inzivadaki kırkıncı gününün içindeydi. Padişah, zikir halindeki çobana tekliflerini yapar. Çoban sessizce dinler, padişah bitirince, çoban zayıf ve kısık bir sesle “hayır istemem” der.

Padişah da, mahiyeti de şaşkındır. Bu teklifler öyle kolay kolay reddedilecek teklifler değildir. Orada bulunanların hiçbiri bu işe bir anlam veremez. Herkes bu durumu aşık çobanın maneviyatının yüksekliğine bağlar. Padişahı reddetmesi, çobanın itibarını kat kat arttırmıştır. Orada bulunanların içinde işin özünü bilen, sadece ihtiyardır.

İhtiyar danışman padişaha der ki:


–Padişahım! Bu derviş Efendiyi kızınızla evlendirirseniz, amacınıza ulaşırsınız.

Padişah:
–Kabul eder mi?


İhtiyar:
–Edebilir, bir deneyelim, der.

Dünya malına meyletmeyen böyle bir dervişi kendi tebasına almak fikri padişahın hoşuna gider. O sırada padişahın mağaradaki dervişi ziyaret ettiği haberi çevre köy ve beldelere ulaşmış, haberi duyan dağa akın eder. Kısa zamanda dağda kalabalık bir insan topluluğu meydana gelir.

Padişah ile ihtiyar danışmanı arasında bu konuşma geçerken, gün akşam olmuş, güneş batmak üzeredir. Aşık çobanda huşu içinde zikrine devam etmektedir. Padişah ve danışmanı dervişe doğru ilerlerler.

Padişah bu teklifi yaparken, aşık çobanın çoban arkadaşı da mağaranın kapısına kadar gelebilmiş, sevinci yüzünden okunuyordu. Arkadaşı kaç yıldır hasretini çektiği sevdiğine kavuşacaktı. İhtiyar da umutluydu, çobanın bu mağaraya hangi gaye için kapandığını biliyordu.

Mağaranın kapısında çobana öneriyi yapar:

–Derviş Efendi, seni kızımla evlendireyim.

Bunu duyan çobanın arkadaşı da, alim ihtiyarda çobanın hemen kalkıp teklifi kabul etmesini beklerken, çok farklı bir durum olmuştu.

Çobandan gelen ilk tepki bu sefer çok yüksek bir sesle Allah (c.c) lafzı duyulmuştu ve çoban ayağa fırlamıştı. Padişah bu teklifi yaptığında güneş batmış, ufukta batan güneşin bıraktığı kızıllık vardı. Bu sesle Padişah da dahil herkes teklifi kabul ettiğini düşünmüştü ama çoban elindeki tespihi yavaşça cebine koydu ve yerine oturdu.

Herkes pür dikkat ne diyeceğini beklerken,

Çoban:
–Hayır padişahım, kızınızla da evlenmek istemiyorum.

Şaşırmak sırası, ihtiyar danışmanda ve çobanın arkadaşındaydı. Nasıl olur? Çoban bu mağaraya padişahın kızını alabilmek için kapanmıştı.

Dağ derin bir sessizliğe bürünmüştü. Herkes hayret içindeydi, bu dervişin gerçek manada Allah dostu olduğuna kimsenin şüphesi kalmamıştı. Çünkü ona yapılan teklifleri kimse reddedemezdi. Hele çobanın arkadaşı bu işe iyiden iyiye bu işe şaşırmıştı. Öyle ya Padişahın kızını elde edebilmek için neler çekmişti, neredeyse hayatını kaybedecekti. Şimdi ise bunu elde etti, ama kabul etmiyordu.


Aşık çoban üzgün bir eda ile kafasını iyice eğerek. Ben sadece kırk gün padişahın kızına kavuşmak için Allah dedim. Rabbim ise buna rağmen zikrinin hürmetine padişahı, mahiyetini ve hayal edemediğim kadar mal varlığını, ayrıca şu kadar insanı ayağımın önüne serdi.

Ben ne yanlış yoldaymışım. Keşke ben padişahın kızı için değil de, Allah için Allah demiş olsaydım demiş ve bir kaç defa daha yüksek sesle Allah Allah diye zikrederek son nefesini verdi.

8 Ağustos 2018 Çarşamba

ALLAH ZİKRİ (mesnevi hikayelerinden)

dini hikaye, mesnevi, mesnevi hikayelerinden, Allah, Allah lafzı, zikir,

Allah Zikri (mesnevi hikayelerinden)
Bir adam her gece “Allah” der durur, bu zikirle ağzı tatlılaşır, zevk alırdı. Şeytan dedi ki:
- Ey çok söz söyleyen!.. Bunca Allah demene karşılık O’nun “Lebbeyk” demesi nerede?.. Allah katından bir cevap bile gelmezken, böyle utanmadan, sıkılmadan ne zamana kadar Allah deyip duracaksın?...
Şaşırdı, sarsıldı, adamın gönlü kırıldı, başını elleri arasına aldı düşünürken uykuya daldı, rüyasında yeşiller giyinmiş Hızır’ı gördü, kendisine dedi ki:
- Kendine gel. Niçin zikri bıraktın? Çağırdığın addan nasıl usandın, zikrinden nasıl pişmanlık duyabiliyorsun?..
Adam dedi ki:
- İcabet göremiyorum!.. Lebbeyk sesi gelmiyor!.. Kapıdan sürüleceğimden korkuyorum.
Hızır dedi ki:
- Senin o Allah demen ; bizim lebbeyk dememizdir. Niyazın, derde düşmen, yanıp yakılman; bizim haberci çavuşumuzdur. Hilelere düşmen, çareler araman; seni kendimize çekmemizden, ayağını çözmemizdendir. Korkun da aşkın da bizim lûtfumuzun eseridir!.. Senin “Ya rabbi” demende; bizim buyur dememiz gizlidir.
Bilgisiz adamın canı bu duadan uzaktır. Çünki “Ya rabbi” demesine izin yoktur. Zarara , ziyana uğrayınca Allah’ a sızlanmasın diye hem ağzı, hem gönlü kilitlidir. Firavuna onca mal verdi, o nihayetinde ululuk davasına girişti!.. Hakk’a sızlanmasın diye ömrü boyunca bir baş ağrısı dahi vermedi. Bütün dünya malını verdi, lâkin; dert, elem, keder vermedi. Dert; Allah’ı gizlice çağırmana sebep olduğundan bütün dünya mallarından üstündür. Dertsiz dua soğuktur, bir şeye yaramaz. Dertli dua ve yakarış ise; gönülden, aşktan gelir. O gizli yakarışında ki anman yokmu!...
“Ey Allah’ım!...”
“Ey feryadıma erişen!...”
“Ey yardımcım!...” demen... Bak ; Hakk yolunda köpeğin sesi bile Hakk’ın cezbesiyledir. Çünki; Hakka her yönelen, bir yol kesicinin esiridir!...
Ashabı Kehf’in köpeği gibi... pis şeylerden kurtulunca padişah sofrasının başına oturdu. İhtiyat ona derler ki ; seni bu dünyanın yağlı, ballı şeyleri, tuzakları hileleri aldatmaz. Değeri ne olursa olsun; sana verilen nihayet, oltada ettir. Taneye tamah eden kuşun harcı, derisinin yüzülmesidir. Taneye, tuzağa, oltada ki ete aldanmayanlar mı?... Onlar ; ancak Allah’ın ihtiyat ve tedbir duygusu verdikleridir!...
Mesnevi:3.Cilt - Sayfa:16-...-19

29 Ağustos 2016 Pazartesi

22 Ağustos 2016 Pazartesi

9 Şubat 2016 Salı

GÜNEŞİ VE AYI YARATAN ALLAH

"Geceyi ve gündüzü, güneşi ve ayı yaratan O’dur. Her biri bir yörüngede yüzmektedir."
(Enbiya Suresi 33)

30 Ocak 2016 Cumartesi

31 Aralık 2015 Perşembe

ALLAH AŞKI

“ALLAH aşkı için çalış. ALLAH aşkı için hizmette bulun; halkın kubul etmesi veya reddetmesi ile senin ne işin var?
Bu fani dünya pazarında sana bol bol kazandıracak bir müşteri olarak ALLAH kafi değil mi?
ALLAH’tan alacağın karşısında insanların verebilecekleri ne ki? O halde gözünü ve gönlünü insanlardan gelecek teşekkürlere değil, ALLAH’tan gelecek mazhariyete döndür!..”
(Hz. Mevlana)

19 Aralık 2015 Cumartesi

ÇALIŞMAK İBADETTİR...

Çalışmakla ilgili Ayetler...
" Yeryüzüne dağılın, Allah’ın fazlından rızkınızı arayın!" Cuma Suresi-10
" Her canlının rızkı Allah’a aittir." Hud Suresi-6

Çalışmakla ilgili Hadisler...
- "Çalışıp kazanmak her müslümana farzdır."
- "İbadet on kısımdır, dokuzu çalışıp helal kazanmaktır."
- "Kimseye muhtaç olmamak ve ana-baba, çoluk-çocuğunu da muhtaç etmemek için işe gidenin her adımı ibadettir."
- "Allah-ü Teâlâ sanat sahibi mümini sever."
- "Çalışmayıp kendini sadaka isteyecek hâle düşüren 70 şeye muhtaç olur."
- "Geçimini helalinden kazanmak, Allah yolundaki cihad gibidir."
- "Cihad, sadece kılıç sallamak değildir. Ana-babaya, evlada bakmak, kimseye muhtaç olmamak için çalışmak da cihaddır. Çalışıp kimseye yük olmayan mücahiddir."
- "İnsanların en iyisi, insanlara faydalı olandır."
- "En güzel rızk, helale, harama dikkat edilerek alın teri ile kazanılandır."
Hz. Muhammed (sas)

13 Ekim 2015 Salı