Cenâb-ı Hak buyuruyor: |
Cenâb-ı Hak buyuruyor: |
Rasûlullah (sav) efendimiz buyurdular:
“Rabbiniz –azze ve celle- buyuruyor ki: Eğer kullarım Bana îcâb ettiği şekilde itaat etseler, Ben onlara yağmuru (dahi) gece yağdırırım, gündüz de üzerlerine güneşi doğdururum. Onlara ayrıca gök gürleme sesini de duyurmam!...” (Ahmed, II, 359; Hâkim, IV, 285/7657)Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)
el-Mecîd: Fiilleri güzel, lütuf, keremi çok, şanı büyük, yüce, kadri çok büyük, medh ve övülmesinde ortağı bulunmayan demektir.Cenâb-ı Hak buyuruyor:
Bismillahirrahmanirrahim
Rasûlullah (sav) efendimiz buyurdular:
“İnsanlardan öyleleri vardır ki onlar hayra anahtardır. Şerre de kilittir. Öyleleri de vardır ki (tersine) onlar şerre anahtardır, hayra kilittirler. Allâhʼın ellerine hayrın anahtarlarını verdiği kimselere ne mutlu! Allâhʼın şerrin anahtarlarını ellerine verdiği kimselere de yazıklar olsun!” (İbn-i Mâce, Mukaddime, 19)Mâbeyn katiplerinden Abdülhâmid bağlısı olmayan birisi hatıralarında anlatıyor:
-Bir akşamdı, mâbeynde nöbetçi olarak ben kalmıştım. Gelen, mektup, telgraf, rapor ve tezkerelerin listesini tertipleyip huzura çıkmak üzere iken bir telgraf geldi.
İstanbul’da Lâleli Postahânesi memurlarından birinin Yıldıza çektiği bir telgrafta, karısının o gece doğum yapacağı, doğumun çok zor olacağına dair doktorlar tarafından dikkat işareti verildiği, elinde hiçbir vasıta bulunmadığı ve merhamet-i şahâneye sığındığını bildiriyordu. Bu mektuba kıymet vermedim ve listeye almadım.
Huzurda, padişah âdeti üzere herşeyi ayrı ayrı gözden geçirdikten sonra ilave etti:
-Başka bir şey var mı?
Telgrafı söyledim. Arza değmeyeceğini düşünerek listeye almadığımı söyledim. Emir verdi:
-Hemen getiriniz.
Getirdim.
Dikkatle okudu. Ve derhal mütehassıs bir tabip ve yavere, doğru Lâleli’ye giderek doğumu kontrol altına almalarını, benim de kendilerine refâkat etmemi ferman etti.
Gittik ve işimizi bitirip sabaha karşı döndük. Bir de ne görelim: Hünkâr, bahçe üzerindeki odasında, ışıklar açık, cama vurarak bizi çağırmıyor mu?
Sabaha kadar uyumayıp bizi beklediğini anladık. Netîceyi sordu. Doğumun zor olduğunu, fakat müdâhale ile kadının kurtulduğunu, çocuğa “Abdülhamîd” isminin verildiğini, ihsân-ı şâhânenin de âile reisine teslim edildiğini, adamın ağlayarak ömür ve devletlerine dua ettiğini anlattım.
Bizi ayakta dinledi. Sadece rahatladığını gösteren bir “oh” çekti. Ve paravanın arkasına geçerek sabah namazına durdu. (Sâdık Dânâ, Altınoluk Sohbetleri-2, Erkam Yay.)Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)
el-Vedûd: Dilediği kulunu çok seven, aşkı ile yanan kullarını seven, salih kullarını sevip onları rahmet ve rızasına ulaştıran ve sevilmeye en çok lâyık olan demektir.
Cenâb-ı Hak buyuruyor: |
Rasûlullah (sav) efendimiz buyurdular:
“Rabbiniz –azze ve celle- buyuruyor ki: Eğer kullarım Bana îcâb ettiği şekilde itaat etseler, Ben onlara yağmuru (dahi) gece yağdırırım, gündüz de üzerlerine güneşi doğdururum. Onlara ayrıca gök gürleme sesini de duyurmam!...” (Ahmed, II, 359; Hâkim, IV, 285/7657)Übey bin Kâ’b’ın tâbiînden sayılan oğlu Tufeyl, sahâbîlerle görüşür, onların bilgilerinden istifâde ederdi. Zaman zaman da Abdullâh bin Ömer’i ziyâret eder ve onunla birlikte çarşıya çıkarlardı.
Tufeyl, Abdullâh (ra)’ın, Peygamber Efendimiz’in emirlerine itaatteki gayretini şöyle anlatır:
“Çarşıya çıktığımızda, Abdullâh bin Ömer kime rastlasa selâm verirdi. Karşılaştığı şahıs ister eski eşya satan, ister değerli mal satan, ister yoksul veya tanınmayan biri olsun, mutlakâ ona selâm verirdi. Bir gün yine onun yanına gitmiştim. Yine birlikte çarşıya çıkmayı teklif etti. Ona:
“–Çarşıda ne yapacaksın! Alışverişten anlamazsın. Satılan malların fiyatlarını sormazsın. Bir şey satın almazsın. Herkesin oturup sohbet ettiği yerlerde oturmazsın. Çarşıya çıkacağımıza şurada otur da, birlikte sohbet edelim.” dedim.
Bunun üzerine Abdullâh (ra) bana şunları söyledi:
“–Kardeşim! Biz, karşılaştığımız kimselere Allâh’ın selâmını vermek için çarşıya çıkıyoruz. Başka bir maksadımız yok.” (Muvatta, Selâm, 6; Buhârî, el-Edebü’l-Müfred, s. 348)
Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)
el-Hakîm: Bütün işleri yerli yerince ve eksiksiz olan, hüküm ve hikmet sahibi, eşyanın, işlerin ve her şeyin hakikatini bilen demektir.
Cenâb-ı Hak buyuruyor: |
Rasûlullah (sav) efendimiz buyurdular:
“Tefekkür gibi ibâdet yoktur.” (Ali el-Müttakî, Kenzü’l-Ummâl, XVI, 121)“Düşünmez misiniz?” (Hûd, 30; Mü’minun, 85)
“Akıl erdirmez misiniz, aklınızı çalıştırmaz mısınız?” (Hûd, 51, Mü’minun, 80)
Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)
el-Vâsi’: Rahmeti geniş ve sonsuz olan, rızık imkânlarını genişleten, ilmi, ihsanı, mağfireti ve rahmeti ile her şeyi kuşatan, imkânları sonsuz olan, zenginliğini ve kudretini her yerde hissettiren demektir.
Cenâb-ı Hak buyuruyor: |
Rasûlullah (sav) efendimiz buyurdular:
“Rabbini zikredenle etmeyenin farkı, diriyle ölünün farkı gibidir.” (Buhârî, Daavât 66)Ebû’l Hasan Harakânî Hazretleri buyurur:
“Dünyada en üstün ve değerli şey; her zaman ve mekânda Allâh’ın zikriyle dolu bir gönüldür.”
“Hakîkî hayat sahibi, ancak kalbi diri olan kimsedir. Çünkü kalp Beytullah’tır (nazargâh-ı ilâhîdir). Orada Allah muhabbeti ve zikri yoksa, o kalp ölüdür…”
(M. Sâmi Efendi)
Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)
el-Mucîb: Kendine yalvaranların isteklerini veren, kullarının dilek ve dualarına karşılık veren, icabet eden demektir.
Cenâb-ı Hak buyuruyor: |
Hasan Basrî şöyle demiştir:
İki günün eşit olursa bil ki sen kullukta noksansın. Ona “bu nasıl olur?” denilince şöyle demiştir: Muhakkak Allah bugün sana nice nimetler vermiştir. Sen de bu nimetlere karşı şükrü artırmalısın. Allah Nemrut, Firavun vb. bazı insanlara uzun ömür ve bol nimet vermiş, sonra onlar her gün nankörlüklerini artırmışlardır. Sonuçta Allah adâletle muâmele edip onları en feci bir şekilde helâk etmiştir.
İnsan fıtraten öyle bir özelliğe sahiptir ki, Allah on nefsiyle baş başa bıraktığı zaman, Allah’ın kendisine ihsan ettiği ilâhi nimetler, gaybî fetihler ve çeşit çeşit kerâmetlere şükretmez. Ki Allah o kimseye lutuf ve ihsânını artırsın. İnsan bütün bu nimetlere şükredecek yerde nefsine bakıp kendini beğenir, görsünler desinler hikâyesine düşerek sırrını insanlara ifşâ eder. Sonuçta Allah, açmış olduğu mânevi fetih kapılarını yeniden kapatır. (İsmail Hakkı Bursevî, Rûhu’l-Beyan, 18. Cilt, Erkam Yay.)Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)
el-Celil: Azamet sahibi, celâlet ve ululuk sahibi demektir.Hz. Ali (ra)’ın şöyle buyurduğu rivâyet edilmiştir:
Allah’a karşı en azından hiç olmazsa şu husûsa dikkat ediniz: O’nun nimetini O’na isyâna âlet etmeyiniz.
Bir nimete kavuştuğumuzda o nimete şükretmeyi ihmal etmeyelim ki; o nimetten mahrum kalmayım.
Cenâb-ı Hak buyuruyor: |
Rasûlullah (sav) efendimiz buyurdular:
“Kıyâmet gününde mü’min kulun terâzisinde güzel ahlâktan daha ağır bir şey bulunmaz. Allah Teâlâ çirkin hareketler yapan, çirkin sözler söyleyen kimseden nefret eder.” (Tirmizî, Birr, 62/2002)Bir gün Hz. Ali (ra) şöyle buyurdu:
“-Sübhânallah! İnsanların çoğu hayır yapmaktan ne kadar da geri duruyorlar! Hayret doğrusu, bir kişiye müüslüman kardeşi bir ihtiyacı için gelir de o kişi kendisini hayır işlemeye muhtaç görmez, (kardeşinin ihtiyacını karşılamaz)! Hâlbuki onun güzel ahlâka koşması lâzımdır. Zira güzel ahlâk insanı kurtuluşa götürür.”
Bu esnâda bir kişi kalkıp:
“-Anam babam sana fedâ olsun ey Mü’minlerin Emîri! Sen bunları Peygamber Efendimiz’den mi işittin?” diye sordu.
Hz. Ali (ra) şöyle cevap verdi:
“-Evet. Ancak bundan daha güzelini de işittim. O da şudur: Tayy Kabîlesi’nin esirleri getirildiğinde içlerinden bir kadın, gâyet fasih bir lisanla:
“-Ey Muhammed! Eğer münâsip görürsen bizi serbest bırak! Arap kabîlelerini üzerimize güldürme! Ben bu kavmin efendisinin kızıyım. Babam insanların şeref ve haysiyetini korur, esirleri kurtarır, borçlu ve hastalara yardımcı olur. Açları doyurur, muhtaçları giydirir, misafiri ağırlar, yemek yedirir, selâmı yayardı. Bir ihtiyacı için gelen kişiyi kesinlikle geri çevirmezdi. Ben Hâtem-i Tâî’nin kızıyım.” dedi.
Bunun üzerine Rasûlullah (sav):
“-Ey kadıncağız! Bu saydıkların gerçek mü’minlerin vasıflarıdır. Şayet baban müslüman olsaydı ona merhamet eder, çok iyi davranırdık. Bu kadını serbest bırakın! Zira onun babası güzel ahlâkı severdi. Allah Teâlâ’da güzel ahlâkı sever.” buyurdu.
Ebû Bürde (ra) ayağa kalkıp hayretle sordu:
“-Yâ Rasûlâllah! Allah güzel ahlâkı sever mi?”
Rasûlullah (sav) şöyle cevap verdi:
“-Nefsim kudret elinde bulunduran Allâh’a yemin ederim ki hiç kimse güzel ahlâka sahip olmadan cennete giremez!” (Beyhakî, Delâil, no: 2087 [Vefdü Tayy]; Şuab, VI, 241/8013)Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)
el-Hasîb: Kullarını, amellerinden dolayı hesaba çekecek olan, herkesin hesabını en ince şekilde tutan ve kulların ancak hesap ile bilebildiği cüz ve miktarları hesaba ihtiyaç duymaksızın bilen, hem de her şeyin hesabını en iyi bilen demektir.
Cenâb-ı Hak buyuruyor: |
Rasûlullah (sav) efendimiz buyurdular:
"Kalbinde zerre kadar kibir bulunan kimse Cennet'e giremez..." (Müslim, Îmân, 147)Ebû'l Hasan Harakânî Hazretleri buyurur:
"Nasıl ki namaz ve oruç farzdır, ifâsı mecbûridir, aynı şekilde gönülden kibri, hasedi ve hırsı bertaraf etmek de zaruridir."
"Tandırdan elbisene bir kıvılcım sıçrasa, hemen onu söndürmeye koşuyorsun! Peki dînini yakacak olan bir ateşin, yani kibir, haset ve riyâ gibi kötü sıfatların kalbinde durmasına nasıl müsâade edebiliyorsun?!"
Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)
el-Mukît: Mahlûkatın azığını temin eden, yaşamak için gıdaları yaratan, bedenlerin ve ruhların açlığını doyuran, onların gıdasını veren ve her şeyi koruyan demektir.Cenâb-ı Hak buyuruyor:
Bismillahirrahmanirrahim
Rasûlullah (sav) efendimiz buyurdular:
"Mü'min kardeşinin derdiyle dertlenmeyen bizden değildir." (Hâkim, IV, 352; Heysemî, I, 87)Ebû'l-Hasan Harakânî Hazretleri buyurur:
"Türkistan'dan Şam'a kadar olan sahada bir din kardeşimin parmağına batan diken, benim parmağıma batmıştır; birinin ayağına çarpan taş, benim ayağımı acıtmıştır. Bir kalpte hüzün varsa, o kalp benim kalbimdir."
Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)
el-Hafîz: Koruyup gözeten, kendisinden hiçbir şey gizli kalmayan, kullarının yaptığı işleri bütün tafsilatıyla bilen; kullarının niyetlerini ve gönüllerinden geçenleri bilen, kendisine gâip ve gizli olan hiçbir şey bulunmayan, hadisâtı eksiksiz kaydedip hesaba çekmek üzere muhafaza eden, has kullarını helâk ve şer yerlerinden muhafaza eden, kudretiyle, her şeyi dengede tutan demektir.
Cenâb-ı Hak buyuruyor: |
Rasûlullah (sav) efendimiz buyurdular:
"Küçük görülen günahlardan sakının! Çünkü o (küçük günah)lar bir kimsede birikirler de neticede onu helâk ederler." (Ahmed, I, 402-403; V, 331)Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)
el-Aliyy: Pek yüce olan, beşerî tasavvurun tahayyül edeceği her şeyin ötesinde ve üstünde olan, kendinden daha üstün hiçbir şey olmayan, izzet ve şeref bakımından hükümranlığı ile en yüce olan demektir.Cenâb-ı Hak buyuruyor:
Bismillahirrahmanirrahim
Rasûlullah (sav) efendimiz buyurdular:
"Kişi yaşadığı hâl üzere ölür." (Müslim, Cennet, 83)Behlül Dânâ Hazretleri, yol üzerindeki bir vîrânenin yıkılmak üzere olan eğilmiş duvarına bakıp sık sık âkıbetini tefekkür ederdi. Yine bir gün derin bir tefekkürle orayı seyrederken duvar âniden çöküverdi. Bu hâdise Behlül Dânâ Hazretleri'ne gözle görülür derecede büyük bir sürûra vesîle oldu. Onun bu büyük sevincine mânâ veremeyen insanlar, merakla ondaki bu değişikliğin sebebini sordular, Behlül Dânâ Hazretleri onlara şu cevabı verdi:
"-Duvar meyilli olduğu tarafa yıkıldı!"
Hazretin az evvelki sevincine bir türlü akıl erdiremeyen insanlar, Behlül Dânâ'nın bu sözleriyle iyice şaşkınlaştı. Bu ifâdelerle onun neyi kastettiğini anlayamadıklarından bu defa:
"-Peki bunda şaşılacak ne var?!" diye sordular. O ise insanlara, derin tefekkürün bir neticesi olan şu hikmetli cevabı verdi:
"-Mâdem ki dünyadaki her şey nihâyetinde meylettiği tarafa yıkılıyor, benim de meylim Hakk'a doğrudur, o hâlde ben de ölünce -inşâallah- Hakk'a varırım. Ey ahâlî, rükû ve secdelerimizle Hakk'a meylimizi her an artırmaya gayret edelim ki başka yönlere yıkılmayalım!" (Osman Nûri Topbaş, Gönül Yolculuğumuz, Erkam Yay.)Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)
eş-Şekûr: Kendi rızası için yapılan işleri daha ziyadesiyle karşılayan, az bir ibadetin karşılığında büyük mükâfatlar veren, kullarının ecrini kat kat artıran, demektir.
Cenâb-ı Hak buyuruyor: "...Artık her kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa, amel-i sâlih işlesin ve Rabbine ibadette hiçbir şeyi ortak koşmasın!" (Kehf, 110) |
Rasûlullah (sav) buyurdular:
"Kim işlediği hayrı şöhret kazanmak için halka duyurursa. Allah onun gizli işlerini duyurur. Kim de işlediği hayrı halkın takdirini kazanmak için başkalarına gösterirse, Allah da onun riyakârlığını açığa vurur." (Buhârî, Rikak 36. Ahkâm 9; Müslim, Zühd 47-48)Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)
el-Ğafûr: Kulların günahlarını affederek örten, suçlarından ve hatalarından vazgeçip bağışlayan, mağfireti çok, af edişi sonsuz olan demektir.
Cenâb-ı Hak buyuruyor: |
Rasûlullah (sav) efendimiz buyurdular:,
"Gerçek babayiğit, güreşte rakibini yenen değil, öfkelendiği zaman nefsine hâkim olabilen kimsedir." (Buhârî, Edeb, 102; Müslim, Birr, 106-108)Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)
el-Azîm: Pek azametli, pek büyük, zatının ve sıfatının mahiyeti çok yüce olan, aklın, hakîkatinin künhünü ihâtadan âciz kaldığı Yüce Zât demektir.
Mevlana Hazretleri şöyle der:
"Lûtuf merhemi ol: inciten diken olma! Kimseden bir kötülük gelmesini istemiyorsan: kötü sözlü, kötülük öğreten, kötülük düşünen olma! Her hâlinle amel-i sâlih içinde ol."Cenâb-ı Hak buyuruyor:
Bismillahirrahmanirrahim
Rasûlullah (sav) efendimiz buyurdular:
“Sadaka sahibinin elinden çıkınca, sâilin eline varmadan önce beş şey söyler: Az idim beni çoğalttın, küçüktüm beni büyüttün, düşmandım beni kendine dost ettin, fani idim baki yaptın. Daha önce sen beni korur iken şimdi ben senin koruyucun oldum.” (İbn Kesîr, Tefsir, III, 224)Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)
el-Halîm: Cezalandırma imkânına ve gücüne sahipken suçluların cezasını hemen vermeyen, gazâbın kendisine gâlip gelmediği, sapıkların düşüncesizliklerinin, âsilerin isyanlarının kendisini öfkelendirmediği, teennî ve afv sahibi, kullarının suçunu anlamasına ve tövbe etmesine imkan tanıyan, acelecilikle ve kızgınlıkla davranmayan ve ceza vermekte de acele etmeyen, çok yumuşak davranan demektir.