çocuk etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
çocuk etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

28 Temmuz 2023 Cuma

OSMANLI HİKAYELERİ

 Mâbeyn katiplerinden Abdülhâmid bağlısı olmayan birisi hatıralarında anlatıyor:

-Bir akşamdı, mâbeynde nöbetçi olarak ben kalmıştım. Gelen, mektup, telgraf, rapor ve tezkerelerin listesini tertipleyip huzura çıkmak üzere iken bir telgraf geldi.

İstanbul’da Lâleli Postahânesi memurlarından birinin Yıldıza çektiği bir telgrafta, karısının o gece doğum yapacağı, doğumun çok zor olacağına dair doktorlar tarafından dikkat işareti verildiği, elinde hiçbir vasıta bulunmadığı ve merhamet-i şahâneye sığındığını bildiriyordu. Bu mektuba kıymet vermedim ve listeye almadım.

Huzurda, padişah âdeti üzere herşeyi ayrı ayrı gözden geçirdikten sonra ilave etti:

-Başka bir şey var mı?

Telgrafı söyledim. Arza değmeyeceğini düşünerek listeye almadığımı söyledim. Emir verdi:

-Hemen getiriniz.

Getirdim.

Dikkatle okudu. Ve derhal mütehassıs bir tabip ve yavere, doğru Lâleli’ye giderek doğumu kontrol altına almalarını, benim de kendilerine refâkat etmemi ferman etti.

Gittik ve işimizi bitirip sabaha karşı döndük. Bir de ne görelim: Hünkâr, bahçe üzerindeki odasında, ışıklar açık, cama vurarak bizi çağırmıyor mu?

Sabaha kadar uyumayıp bizi beklediğini anladık. Netîceyi sordu. Doğumun zor olduğunu, fakat müdâhale ile kadının kurtulduğunu, çocuğa “Abdülhamîd” isminin verildiğini, ihsân-ı şâhânenin de âile reisine teslim edildiğini, adamın ağlayarak ömür ve devletlerine dua ettiğini anlattım.

Bizi ayakta dinledi. Sadece rahatladığını gösteren bir “oh” çekti. Ve paravanın arkasına geçerek sabah namazına durdu. (Sâdık Dânâ, Altınoluk Sohbetleri-2, Erkam Yay.)

22 Eylül 2022 Perşembe

SAYMAYA 'BİR'DEN BAŞLANIR

OSMAN YAZICI,saymaya birden başlanır,orjinal içerik,sayma cetveli,abaküs,çocuk,oyun,sıfır bir,tekbir,hz Adem,saadet,tarım ve insan fotoğraf yarışması,rakamlar,
SAYMAYA 'BİR'DEN BAŞLANIR

Saygı demek 'saymak' demektir. Saymaya “Bir”den başlanır.
Zira 1; 0 ile 2 arasında bulunur. Sıfır, hiçliği sembolize eder. İkiyse çift-benzer olmanın anlatımıdır. İki ve sonrasındaysa çokluk vardır.
Bu yüzden 1; sıfır kusuru ifade etmekle kalmaz, kemâlatta da eşi, benzeri, ortağı olmamayı yani TEKBİR yüceliği dile getirir.
Bu TEKBİR ile anlatılan ise sadece Cenab-ı Allah’tır.
Saymak, 1-9 arası rakamlarla yapılır.1+2+3+4+5+6+7+8+9= 45.
45 sayısı, Âdem'in ebcet değeridir. Bu şu anlama gelir: “Bir”den sonra saymaya en saygıdeğer olan Yaradanın halifesi insandır.
Yani saymaya “Bir”den başlayanı Tekbir Mevla da bütün kainata saydırır. Ve bütün âlemi onun emrine verir.
1 rakamının ebcet değerindeki karşılığı Elif'tir. Elif'in kelime manası ise ülfettir, sevgidir. Dolayısıyla saymaya Bir'den başlamak sevgiyle saygıyı aynı zeminde buluşturmaktır ki sonsuz saadet adımlarının sayımı ancak bu yolla olur.
Sayın insan!
Say ki sayılasın.
Saymaya TEKBİRden başlaki sonunda sen de Âdem’den, adamdan sayılasın…
Osman YAZICI

Fotoğraf: Tarım ve Orman Bakanlığı Eğitim ve Yayın Dairesi Başkanlığı - Tarım, Orman ve İnsan Fotoğraf Yarışması

4 Eylül 2022 Pazar

AY YILDIZ BAYRAĞA GÜNEŞ FORS CİHAN DAR

çiftçi kadın, çocuk, Kadın, köylü, kepenek, çoban, bize her yer dar, ayyıldız, bayrak, türk, türk bayrağı,OSMAN YAZICI,tarım, tarım ve insan fotoğraf yarışması, fors, cihan, tarım bakanlığı,

 AY YILDIZ BAYRAĞA GÜNEŞ FORS CİHAN DAR

Aziz milletimiz her daim adaleti, sevgiyi, merhameti bütün dünyaya yaymayı hedefleyerek; göğe çadır, güneşe bayrak, cihana yurt gözüyle baktı.
Ay-yıldızı sancaklaştırdı, gün batımıyla gün doğumunun kızıllığını al bayrak eyledi, Cumhurbaşkanlığı forsunu güneş kıldı.
Tarihin "yere göğe sığdıramadığı" Aziz Milletimize hangi yer “dar” (dar: yurt) değil ki...
Osman YAZICI

Fotoğraf: Tarım ve Orman Bakanlığı Eğitim ve Yayın Dairesi Başkanlığı - Tarım, Orman ve İnsan Fotoğraf Yarışması

2 Eylül 2022 Cuma

İNSAN BU: BİR MISIR BİN SIR

OSMAN YAZICI,mısır,çiftçi kadın, kadın,çocuk,köylü,tarım,sır,laz otu,tarım ve insan fotoğraf yarışması,
İNSAN BU: BİR MISIR BİN SIR
Ülkemizde en çok Akdeniz Bölgesi’nde yetiştirilir. Ama o Karadeniz’in ‘lazut’udur. (laz otu) Ekseriyetle köylerde kök salışına kanmayın, Arapça kelime manası ‘şehir’dir. Özünde yağ da vardır, un da vardır, şeker de…
Kâh ‘süt’ gibi yumuşacıktır kâh sertliğiyle ‘püsküllü’ bela kesilir. Patladı mı sarıyı beyaz, küçüğü büyük eder. Bir çocuk gibi apaçık, bir ‘cin’ kadar gizlidir.
Adı mı? Sırdır.
Adım’ı sırdır.
Adı mısırdır.
Aynı insan gibi. Bedeniyle çınarlar misali zahir, ruhuyla toprak altı kadar sır…
Osman YAZICI

Fotoğraf: Tarım ve Orman Bakanlığı Eğitim ve Yayın Dairesi Başkanlığı - Tarım,Orman ve İnsan Fotoğraf Yarışması

 

8 Kasım 2019 Cuma

26 Temmuz 2018 Perşembe

ÇOÇUKLARI ÜZMEYİN...

çocuk, ağlayan çocuk, üzgün çocuk, yara, acı, gözyaşı, kırgınlık, üzgünlük, güzel sözler, özlü sözler, anlamlı sözler, şükrü aygün

"Kime sorsanız yarası çocukluğuna uzanıyor. 
O yüzden hiç bir çocuğun kırgınlık sebebi olmayın.
Çocukları üzmeyin..."
(Şükrü Aygün)

8 Mart 2018 Perşembe

ÇOCUK OLSAM YENİDEN...

çocuk, çocuk kalmak, çocuk olmak, şiir, güzel sözler, özlü sözler, anlamlı sözler, cemal süreya

:( :( :(
Çoçuk olsam yeniden bir tek düştüğüm için acısa içim, ve kalbim; çok koştuğum zaman çarpsa sadece...
(Cemal Süreyya)

9 Mayıs 2017 Salı

MEMLEKET İSTERİM

çocuk, köpek, dostluk, kış, yağmur, zor hayat, fakir, garip,
Memleket isterim
Ne zengin fakir, ne sen ben farkı olsun;
Kış günü herkesin evi barkı olsun.
(Cahit Sıtkı Tarancı)

9 Nisan 2017 Pazar

24 Mart 2017 Cuma

ÇOCUK UYUTMAK.

çocuk, çocuk uyutmak, aile, anne, baba, kardeş, komik resim
Kim kimi uyutuyormuş :) :) :)
Dandini dandini dastana danalar girmiş bostana eee eee eee :) :)


17 Mart 2017 Cuma

ENDONEZYA NASIL MÜSLÜMAN OLDU?

endonezya, endonezyalı müslümanlar, müslüman çocuklar, çocuk, öğrenci, talebe


Kumaş ticaretiyle uğraşan müslüman bir tâcir, günün birinde kumaşlarını bir gemiye yükleyerek Endonezya’ya gider ve oraya yerleşerek ticaretine devam eder.
Getirdiği kaliteli kumaşlar, tam da halkın aradığı cinstendir. Kendisi ise kanaat sahibi bir mü’min olduğundan; “Varsın kazancım az olsun, lâkin temiz ve helâl olsun.” düşüncesindedir. Bu sebeple “gabn-i fâhiş” denilen, bir malı değerinin çok üstünde satma fırsatçılığına meyletmez. Kısa zamanda zengin olma hayal ve hırsına kapılmaz.
İşe geç geldiği bir gün, tezgâhtarın sattığı mallardan çok yüksek bir kâr elde ettiğini görür ve bunun üzerine tezgâhtar ile aralarında şöyle bir konuşma geçer:
“–Hangi kumaştan sattın?”
“–Şu kumaştan efendim.”
“–Kaça sattın?”
“–On akçeye.”
“–Nasıl olur? Beş akçelik kumaşı on akçeye nasıl satarsın? Adamcağızın bize hakkı geçmiş. Görsen tanır mısın onu?”
“–Evet, tanırım!”
“–O hâlde hemen git ve o müşteriyi buraya getir. Onunla vakit kaybetmeden helâlleşmem lâzım.”
Tezgâhtar gider, müşteriyi bulup getirir. Dükkân sahibi müşteriyi karşısında görür görmez, kendisinden helâllik ister ve tezgâhtar tarafından alınan fazla parayı da müşteriye uzatır. Müşteri ise daha evvel hiç karşılaşmadığı bu güzel muâmele karşısında büyük bir hayret içindedir. Kendi kendine; “Hakkını helâl et?” cümlesindeki derin mânâyı kavramaya çalışır.
Bu hâdise kısa sürede dilden dile dolaşır. Çok geçmeden de kralın kulağına kadar ulaşır. Sonunda kral, kumaş tüccarını saraya çağırır ve:
“–Sizin yaptığınız bu davranışı biz daha önce ne duyduk, ne de gördük! Sizin bu hâliniz, bize bir muammâ oldu. Bunu îzah eder misiniz?” der.
Tüccar ise kemâl-i edeple:
“–Ben bir müslümanım. İslâm’da ise mülk, Allâh’ındır. Kul sadece bir emanetçidir. Ayrıca İslâm’da haksız menfaat, fâiz, istismar, gabn-i fâhiş (kandırmak sûretiyle değerinin çok üstünde satış yapmak) ve toplumun zararına olan bütün alışverişler yasaktır.
Bu alışverişte ise müşterinin bana hakkı geçmişti. Dolayısıyla kazancıma haram karışmıştı. Ben sadece bir yanlışı düzelttim.” cevâbını verir.
Bunun üzerine kral:
“–İslâm nedir? Müslüman olmak neyi gerektirir?” gibi soruları peş peşe sıralamaya başlar.
Tüccar da soruları birer birer, tatlı bir dil ve zarif bir üslûp ile cevaplandırır.
Böyle bir dînin varlığını bu hasbihâl vesîlesiyle ilk defa duyan kral, fazla vakit geçirmeden İslâm ile şereflenir. Kısa bir müddet içinde halk da müslüman olur.

İşte Dünya devletleri içinde -yaklaşık 250 milyonluk- en yoğun müslüman nüfusuna sahip olan bugünkü Endonezya’nın İslâm’ı kabul etmesindeki sır, belki de sadece bu beş akçelik kumaş ticaretinde sergilenen İslâm ahlâkıdır. Müslüman tâcirin yaptığı şey ise:
Gerçek bir müslüman şahsiyetiyle İslâm’ın güler yüzünü ve rûhânî dokusunu fiilen sergilemekten ibârettir.
Bugün bizler de, güç ve imkânımız ölçüsünde üzerimize düşen vazifeleri en güzel bir üslûpla îfâ etmeliyiz. Bilhassa İslâmʼın tebliğ ve temsili hususundaki mesʼûliyetlerimize son derece îtinâ göstermeliyiz. Dünyanın her tarafındaki hidâyet mahrumlarına ve zulme mâruz kalan din kardeşlerimize karşı vazifelerimizi unutmamalıyız. Bu husustaki ihmal ve gafletin, Hak katında büyük bir vebâl olacağını, hatırımızdan çıkarmamalıyız.

Kaynak: Mehmet Paksu, Îman Hayata Geçince.