Hz. ALİ (ra) 'den
NEFİS MÜCADELESİ ÖRNEĞİ...
Bir gazâda Hz. Ali, bir düşman neferini altına
almış, tam onu öldürmek üzereydi. Ölümün pençesine kendisini kaptıran adam,
âcizlik içinde iğrenç bir davranışa meylederek Hz. Ali’nin mübârek yüzüne
tükürdü.
Allâh’ın gâlip arslanı Hz. Ali, o an nefsinin
galebesinden endişe ederek birdenbire durdu ve elindeki kılıcı yere indirip
düşmanını öldürmekten vazgeçti.
Bu hâl, tam öldürüleceği anda serbest kalan kâfirin
gönlünde büyük bir muammâ oldu. O hengâmede savaşı, kavgayı unuttu, Hz. Ali’ye
niçin kendisini serbest bıraktığını sordu. O Hak âşığı şöyle buyurdu:
“- Bizim gazâmız iki türlüdür:
Biri, senin gibi kâfirle gazâ etmektir ki, Allah
rızâsı için olur.
Diğeri de nefsimizle gazâdır ki, nefsânî arzuları
köreltmekle olur. Seninle savaşmam, Allah rızâsı içindi. Fakat sen benim yüzüme
tükürdüğünde seni öldürseydim, nefsimin öfkesini tatmin etmek için öldürmüş
olurdum ve nefsim beni mağlûb etmiş olurdu. Bu yüzden seni âzâd ettim. Nefsimi
zaptedip gazâ-yı ekber etmiş oldum. Zîrâ bir mü’minin, nefsinin arzularına esir
olması, senin gibi bir kâfirin zararından daha büyüktür.”
(Ramazanoğlu Mahmud Sâmî, Hz. Aliyyü’l-Murtezâ, sf.
117.)
O gönül erinin bu ârifâne cevâbı karşısında,
kâfirin gözünden gaflet perdeleri kalktı, gönlü îman nûruyla aydınlandı. Daha
sonra Hz. Ali’yle birlikte nice gazâlara katıldı. Hak uğrunda öfke ile
nefsinden gelen öfkeyi birbirine karıştırmadan, önce nefsine, sonra da düşmana
karşı kahramanca savaştı.
(Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Rahmet Esintileri,
Erkam Yay.)