açlık etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
açlık etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

9 Mayıs 2024 Perşembe

DİNİ HİKAYE DİNİ KISSA

 Bir gün Hazret-i Ali, zevce-i muhteremesi Fâtımatü’z-Zehrâ’ya:

“–Çok acıktım, evde yiyecek bir şey var mı?” diye sordu. Hazret-i Fâtıma, evde yiyecek bir şey bulunmadığını, yalnız altı akçelerinin olduğunu söyledi. Hazret-i Ali bu altı akçeyle yiyecek almak üzere çarşının yolunu tuttu. Yolda giderken birinin, bir müslümanın yakasına yapışmış:

“–Ya hakkımı ver ya da yürü mahkemeye gidelim!” dediğini duydu. Borçlu adam biraz mühlet istiyorsa da alacaklı müsâade etmiyordu. Adamların çekişmelerini gören Hazret-i Ali:

“–Münâkaşanız kaç para içindir?” diye sordu.

“–Altı akçe için.” cevâbını alınca, kendisinin de muhtaç olduğu o altı akçeyi vererek, borçlu müslümanı sıkıntıdan kurtardı. Ardından Hazret-i Fâtıma’ya ne cevap vereceğini düşünmeye başladı. Sonunda; «Nasıl olsa Fâtıma, kadınların seyyidesi, Rasûlullâh’ın kızıdır, anlayış gösterir.» diyerek evine döndü. Hazret-i Ali (ra) yaptığı îsârı Fâtıma vâlidemize anlattı. O da:

“–Çok iyi yapmışsın, el-hamdü lillâh, bir müslümanı hapisten kurtarmışsın. Hak Teâlâ bize kâfîdir.” buyurdu. Fakat biraz da mahzun oldu. Hazret-i Ali, onun üzüntüsünü sezip, iki oğlunun da açlıktan ağladığını görünce gönlünde bir kırıklık hissederek dışarı çıktı. «Bâri Rasûlullâh’a gideyim de O’nun mübârek yüzünü seyrederek üzüntümü unutayım.» diye düşündü. Bu düşünceyle yürürken, elinde besili bir deve olan bir kimseye rastladı. O şahıs Hazret-i Ali’ye:

“–Bu deveyi satıyorum, alır mısın?” diye sordu. Hazret-i Ali parasının olmadığını söylediyse de adam veresiye olarak deveyi yüz akçeye sattı. Hazret-i Ali, elinde deve ile biraz uzaklaşmıştı ki, yolda rastladığı başka bir adam:

“–Bu deveyi bana üç yüz akçeye satar mısın?” diye sordu. Hazret-i Ali kabul etti ve deveyi o şahsa sattı. Üç yüz akçeyi peşin alınca da çarşıdan yiyecek bir şeyler alıp evine götürdü. Hazret-i Fâtıma’ya, olup biteni anlattı. Yemeklerini yiyip Allâh’a hamd ü senâlar ettiler. Daha sonra Hazret-i Ali, evinden çıkıp Peygamber Efendimiz’in yanına gitti. Efendimiz (sav):

“–Yâ Ali! Deveyi kimden alıp, kime sattın biliyor musun?” buyurunca:

“–Allah ve Rasulü bilir.” dedi. Peygamber Efendimiz:

“–Sana deveyi satan, Cebrâil (as); satın alan da İsrâfil (as) idi. Deve de cennet develerinden idi. O müslümanı sıkıntıdan kurtardığın için Hak Teâlâ dünyada bire elli verdi. Âhirette vereceğinin hesabını ise kendisinden başka kimse bilmez.” buyurdu. (Ramazanoğlu Mahmud Sâmî, Hz. Aliyyü’l-Murtezâ, s. 54. s. 119-122.)

29 Eylül 2022 Perşembe

ÖNCE (İN)SANA

OSMAN YAZICI,yemen,açlık,kıtlık,aç çocuk,hasta çocuk,kainat,diğerkam,akrabaya yardımın önemi,tok,aç,trt haber,üstün,

ÖNCE (İN)SANA
Kâinat en güzel meyvelerini önce insana ayırır, “önce insana!” der.

Bunu bazıları 'önce cana-bana' diye üstüne almıştır. Böyleleri hep almanın derdindedir, doymazlar. 'Daha çok niye vermedin?' diye kadere hep hatır koyarlar.

Diğerkâm insanlarsa 'önce insana' adlı bu değeri 'önce canana-sana' şeklinde en 'üstün’e almışlardır. Bunlar her dem eser verişin, faydalı oluşun telaşındadır. Kadere asla hatır, gönül koymazlar. 'Daha çok niye veremedim!' diye sadece kendi kendilerine hatırları kalır.

'Önce sana!' diyerek insanın en büyük sanatını, en sağlıklı biçimde icra edenler; Allah'ın cc selamı, rahmeti ve bereketi önce sana olsun.

'Önce bana!' diyenler! Önce ana babana', akrabana, garibana, yabana... 'Ya bana!' deme! Hepsinin sonunda “bana” var anla sana!

Fotoğraf, Yemen'de açlıktan ölen çocuklara ait. Bu fotoğrafı maalesef dünyanın birçok yerinde görüyoruz. Büyüklerin doyumsuzluğunun faturasını ne yazık ki çocuklar açlıkla ödüyor.

'Önce Sana' demeyi geçtik. 'Rabbena Hep Bana' demeden 'Azı Sana Çoğu Bana' desek bile yeter. Hatta israf ettiklerimizi bile onlara ayırsak, kâfi.

Ha bu arada 'SANA' Yemen'in başkentinin adı...

Ey insanlık!
TOK TOK çalan kapılarında AÇ benim...

Osman YAZICI
Fotoğraf: TRT Haber. 
 

22 Kasım 2016 Salı

ÖZLÜ SÖZLER

“İnsanlara 'dinin ne? namazın var mı? oruç tutuyor musun?' gibi; Allah’ın soracağı sorular sormayacaksınız.! İnsanlara 'aç mısın? ne ihtiyacın var? bir sorunun var mı?' gibi; kulun, kula soracağı sorular soracaksınız.!”(Fâtih Sultan Mehmed Hân)