DÜŞMANLARI BİLE OSMANLI'NIN ADALETİNE VE MERHAMETİNE GÜVENİYORDU...
Boğdan Beyi Büyük Stefan, 16. yüzyılda Osmanlı Devleti'nin gelişme yolu üzerinde direnmiş ve Türk orduları ile savaşa tutuşmuş olmasından dolayı Katolik Avrupa tarafından kendisine "Hıristiyanlığın şövalyesi" ünvanı verilen ve kahraman kabul edilen bir kişiydi.
Boğdan Beyi Stefan ölüm döşeğine düşünce evlatlarına gayet ibretli bir şekilde şu nasihati verir.
"Belki de yakında himayeye muhtaç olacaksınız. Asla Rus'a yanaşmayın. Haindir, sizi yok eder. Fakat kendinizi TÜRKLERE EMANET EDİN. ADİL ve MERHAMETLİDİRLER..."
Bir gün bir genç, Hz. Mevlana'nın kapısına gelip; - "Beni müridliğe kabul buyurun efendim" diyerek niyazda bulunur… Hz. Mevlana gence bakar ve - "Hiç aşık oldunuz mu evladım?" diye sual eyler.
Genç şaşkın bir halde ne diyeceğini bilemez. Hz. Mevlana, müridliğe kabul edilmesi için önce bir kulu sevmiş olması gerektiğini söyler ve genci geri gönderir. Genç ne yapacağını bilemez bir hal içinde ertesi gün tekrar tekkenin kapısını çalar ve isteğini yeniler. Hz. Mevlana sualinde ısrarlıdır ve genci tekrar geri gönderir. Üçüncü gün genç dayanamaz ve Hz. Mevlana'ya bu isteğinin hikmetini sorar.
Hz. Mevlana mütebessim bir çehreyle müride döner ve - "Bir kulu dahi sevmekten aciz olan, nasıl yüceler yücesi ALLAH"a aşık olmaya yol bulur? Bir kulun ateşine yanmamış gönül, yüceler yücesinin aşkını nasıl bilsin de yansın? "SEV de GEL Evladım SEV de GEL…"
Sultan Mahmut Üsküdar sırtlarında dolaşmaya çıkmıştır. Kalabalığın arasından bir çocuğu çağırır, kesesinden çıkardığı bir altını uzatır. Çocuk almak istemez. Padişah sebebini sorar. Çocuk der ki:
- Ailem bu altını görünce nereden bulduğumu sorarlar, hırsızlık yaptığımı zannederek döverler beni.
Şaşırır padişah:
- Evladım, benim verdiğimi söylersin sen de.
- O hiç olmaz sultanım. Padişahın verdi mi bir tek altın vermeyeceğini onlar da bilirler..
"İnsanlar BAŞKALARININ KUSURLARINI görmek hususunda keskin gözlere sahip kartallara benzerler, KENDİ KUSURLARINI görmekte ise başını kuma gömen deve kuşuna...!"
Fatih Sultan Mehmet adını taşıyacak caminin inşaatında kullanılacak mermer sütunları kestiren rum mimarlarından İpsilanti Efendiye bir sebebten kızıp elini kestirir.
... bunun üzerine ipsilanti efendi, ilk istanbul kadısı Hızır çelebiye başvurur. Haksızlığa uğradığını belirtip hakkının padişahtan alınmasını ister. Kadı padişahı çağırtır. Padişah girdiğinde ipsilanti efendi davacı makamında ayakta durmaktadır.
Padişah "maznun" minderine bağdaş kurmak üzereyken Kadı efendi kükrer: "BEGÜM; HASMINLA MÜRAFAA-İ ŞER' OLUNACAKSIN ( beyim , davacı ile yüzleştirileceksin.) AYAĞA KALK! Padişah kalkar kendisini savunması istenince hata ettiğini belirtir. Kadı efendi "kısasa kısas" hükmünü verir.
Hüküm gereğince Padişahın eli kesilecektir. Dinleyenler dehşetten ve hayretten donakalmıştır. Padişah boynunu büküp hükme rıza göstermiştir. Durum o kadar gergindir ki ipsilanti efendinin eli ayağı titremeye başlar. Aklı başına gelir gibi olunca kendisini padişahın ayaklarına atar.
"Davamdan vazgeçtim. İslam adaletinin büyüklüğü karşısında küçüldüm. Böyle bir cihangirin elini kestirip kıyamete kadar lanetlenmeyi göze alamam." Fatih Sultan Mehmet'in eli kesilmekten kurtulur. Ama tazminat ödemesi gerekmektedir.
KESTİRDİĞİ ELİN DİYETİNİ ŞAHSİ GELİRİNDEN ÖDER. Ayrıca birde ev verir. Mahkeme sonrası herkes çıktığı zaman , padişah kadıya döner:
"bak a hızır çelebi, bu padişahtır deyu iltimas eyleseydin, ŞER'İ ŞERİFE MUGAYİR HÜKÜM VERSEYDİN şu kılıçla başını koparırdım."
Kadı hızır çelebi minderini kaldırır. Minderinin altında duran demir topuzu padişaha gösterir: "SİZDE PADİŞAHLIĞINIZA MAĞRUREN HÜKMÜ TANIMASAYDINIZ BİLLAHİ BU TOPUZLA BAŞINIZI EZERDİM.