TECAVÜZ SUÇLARINDA CEZA İNDİRİMİ YAPILMASIN... Tecavüz bir 'İNSANLIK SUÇU'dur.
(Aşağıda Ülkemizdeki TECAVÜZ SUÇLARINA yapılan ceza indirimlerinden bazı örnekler verdim. İnsan okurken bile morali bozuluyor. Lütfen duyarsız olmayalım. Tepkimizi koyalım. Bu tür indirimler olduğu müddetçe ve caydırıcı tedbirler yoksa bu tür suçların nasıl önüne geçebilirsiniz?)
...Kadın programında "babam bana tecavüz etti" diyen kızını öldüren baba, "babasını kamuoyuna mahçup etti" diye indirim aldı.
-Eşini öldüren koca, "kot giyiyordu, piercingi vardı, çantasında doğum kontrol hapı buldum" indirimi aldı.
-Tanımadığı birine saat soran eşini onlarca bıçak darbesiyle öldüren koca "cilve yaptı" indirimi aldı.
-Kadına tecavüz edip hamile bırakan adam, "zaten bakire değildi" indirimi aldı.
-Ormanda saldırıp, kadını döve döve soyan, ancak astım krizi geçirdiği için bayılıp yakalanan adam "isteseydim yapabilirdim" indirimi aldı.
-Üvey kızına saldıran adam, "kızın ruh sağlığı bozulmamış" raporuyla indirim aldı.
-Tecavüzü kameraya kaydeden erkek, "eski sevgilisi" olduğu için indirim aldı.
-Tecavüzcü erkek "kadın tecavüzde bağırmadığı için rıza göstermiş sayılır" indirimi aldı.
-Tecavüz ederken suç üstü yakalanan erkek, henüz tecavüz gerçekleşmediği için "yarım kaldı" indirimi aldı...
Ve daha nice yüz kızartıcı suça binbir sebeple ceza indirimi yapıldı bu Ülkede...
Hazret-i Ebûbekr-i Sıddîk’ın fazîletleri pek çoktur.
Resûl-i Ekrem’in birinci halîfesidir ve bütün Ashâb-ı Kirâm’ın en faziletlisidir. Fazîlet, iffet, takvâ ve güzel ahlâkça hepsinden üstündür.
Beytülmâlden (devlet hazînesinden) takdir olunan nafaka ile orta hâlde bulunan biri gibi geçinirdi. Vefatında hiç nakit mevcudu bulunmadı.
Devlet mallarından yanında bir köle ile bir deve vardı ve kendisine Beytülmâlden bir de kaftan verilmişti. Ölümü yaklaştığında kızı müminlerin annesi Âişe radıyallâhu anhâ hazretlerini çağırmış ve: “Biz halîfe olduğumuzdan beri Müslümanlar’ın yedikleri gibi yemekler yedik ve giydikleri gibi elbiseler giyindik. Bu köle ve deve ile kaftan, beytülmâlindir. Biz, Müslümanlar’ın ihtiyaçları ile meşgul iken onlardan faydalanırdık. Vefâtımda üçünü de Ömer’e gönder” buyurmuştur.
Vefat ettiği zaman Hazret-i Âişe, onları Hazret-i Ömeru’l-Fârûk’a gönderdi. Hazret-i Ömer, Abdurrahman bin Avf ile otururken bir köle ve bir deve ile bir de kaftan üçü getirilince Hazret-i Ömer:
“Ya Ebâbekir! Kendinden sonra gelenleri zahmete soktun, müşkil mevkiye koydun” diyerek ağlayıp gözlerinden yaş dökerken: “Alın bunları beytülmâle teslim edin” dedi.
Abdurrahman bin Avf (r.a.) dedi ki:
“Sübhanallah! Bunları müsadere mi edeceksin? Bir köle ve bir deve ile beş dirhemlik bir eski kaftanın ne değeri var? Emretsen de onları geri çevirsinler.”
Hazret-i Ömer (r.a.): “O, benim zamanımda olamaz. Ebûbekir, onların beytülmâle verilmesini emretmiş. Ben, ona tâbi olurum. Onun izine basıp giderim” dedi.
Hazret-i Ömer, her hâlükârda Hazret-i Sıddık’ın hâl ve gidişatına uygun hareket etmiştir.
Yâni kendini cihan şöhretine değil, hâlis bir îman vecdiyle şehîdliğe hazırladı. Askerine, harbe girmeden önce şu veciz hitâbede bulundu:
“Ya muzaffer olur gâyeme ulaşırım; ya da şehîd olarak cennete giderim. Sizlerden beni tâkip etmeyi tercih edenler, tâkip etsin. Ayrılmayı tercîh edenler, gitsinler! Burada emreden sultan ve emredilen asker yoktur. Zîrâ bugün ben de sizlerden biriyim. Sizlerle birlikte savaşan bir gâzîyim. Beni tâkip edenler ve nefislerini yüce Allâh’a adayarak şehîd olanlar, cennete; sağ kalanlar gâzîliğe kavuşacaktır. Ayrılanları ise, âhirette ateş, dünyâda da rezillik beklemektedir.”
Sultan Alparslan’ın bu ihlâsına mukâbil Cenâb-ı Hak ona, kendi ordusundan beş misli daha kalabalık bir orduya sâhip olan Romen Diyojen karşısında zafer nasîb etti. Daha önce de ifâde edildiği üzere, insanlar içinde ancak ihlâs sâhibi olanlar gerçek kurtuluşa ereceklerdir. Ancak ihlâs sâhipleri de dâimâ büyük ve tehlikeli bir imtihan üzeredirler.
Bozkurt özgürlüğün simgesidir. Atalarımız özgürlüğüne düşkündü ve bizde öyleyiz. Küresel güçlerde bunun farkında ama zayıf düşmemizi bekliyorlar. Her zamankinden daha fazla birlik olalım Türkiye'm...
1534 yılında Viyana'daki St. Stephen Katedrali'nde Osmanlı akıncılarının yaklaştığını görüp çan çalarak haber vermekle vazifeli bir memur kadrosunun oluşturulduğunu ve bu memuriyetin ancak 1956 yılında, Viyana Belediye Meclisince "Artık bir Osmanlı tehlikesi kalmadığından, bu vazifenin lüzumu yoktur" diye bir karar alınarak iptal edildiğini BİLİYOR MUYDUNUZ?
Sultan 2. Bayezid’in küçük oğlu şehzade Selim İstanbul’dan uğurlanmıştı. Çok sevdiği ve saygı gösterdiği hocası Muhyittin Efendi ile birlikte Trabzon’a at sürüyordu. Bir ara Hocası söze başladı. ”Size bir sır vermek istiyorum şehzadem…duyulursa rakiplerin hem sizi hem de beni yaşatmazlar!”. Şehzade Selim hocasına baktı gerçektende yüzüendişeliydi. Bir mana veremedi sadece, -Sizi dinliyorum hocam..aramızda kalacağından emin olabilirsiniz. Muhyittin Efendi anlatmaya başladı: -Yıllar önce bir gün, Amasya’daki evinizin kapısına bir derviş geldi. Kılığından çok fakir olduğu anlaşılıyordu. Babanızla görüşmeye gelmişti. İzin vermediler. Bunun üzerine sözlerinin babanıza aktarılmasını istedi ve şöyle dedi. “Bu gün bu evde bir erkek çocuk dünyaya gelecektir.Bu çocuk,ileride babasının yerine geçip padişah olacaktır.Çocuğun sırtında 7 tane ben olacaktır. Bu benler, 7 sultana baş eğdireceğine işarettir. Bugün bu evde doğan çocuk öyle bir çocuktur ki parça parça bulunan Müslümanları bir araya toplayıp cihana ün salacaktır.” Şehzade Selim gülümseyerek dinliyordu. Hocasının sözleri bitince sordu. -Hocam bu çocuk hala yaşıyor mu? -Evet,şehzadem; yaşıyor. -Peki adı nedir? -Adı Selim’dir. Yani sizsiniz şehzadem… Şehzade Selim’in kartal bakışları uzaklara daldı. Kesin ve kararlı bir sesle, -Hocam.Eğer “Allah bize padişahlık verirse savaş meydanları kahramansız kalmayacaktır. Osmanlı namını ebedi kılacağız. Allah’ın adını ve İslam dininin adaletini bütün dünyaya yayacağız. Nice zaferler kazanıp ülkeler fethedeceğiz. Ama Hocam, en önemli işimiz ne olacak bilir misiniz? Dervişin de dediği gibi, dünyadaki bütün Müslümanları tek bir kılıç gibi etrafımızda toplamak olacak. Aynı Allah’a aynı Peygambere inananlar, ayrı ayrı hedeflere yürüyemezler. Biz onların aynı hedefe yürümelerini sağlayacağız. Hep bunu düşünür, bunu düşünerek uykularımızı feda ederiz.” Şehzade Selim bunları söylerken gencecikti; henüz bıyıkları çıkmamıştı bile… Ama çabuk büyüdü,serpildi ve padişah oldu. Sadece 8 yıl padişahlık yaptı. Ama bu 8 yıl 80 yıla bedeldi. Düşüncelerinin çoğunu gerçekleştirdi. Geri kalanını da oğlu Kanuni Sultan Süleyman tamamladı.
(Tarihimizden Yaşanmış Öyküler / Yavuz Bahadıroğlu)
İngiliz Mastif Çok büyük cüsseli, sağlam yapılı, sahibinden otorite bekleyen köpeklerdir. İrlanda Kurt Köpeği Köpek dünyasının en ağır sikletlerinden, bir o kadar da çevik ve hareketli bir köpektir. St Bernard Ülkemizde sıkça görebildiğimiz bu evcil devler de köpek dünyasının en büyüklerinden. Biraz obur, tembel ama bir o kadar da sevimliler. Leonberger Kaslı, devasa ama bir o kadar da zarif bir yapıya sahip köpeklerdir. İlk köpek için asla önerilmez. Fransız Mastif Çiftleşme yoluyla, Napoliten Mastif'in saldırgan özelliklerinden arındılmış ama devasa boyutunu korumuş köpeklerdir. Sivas Kangal (Anadolu Kangalı) Yakından tanıdığımız bu muhteşem hayvanlar gerçekten de dünya sıralamasında her zaman kendine ilk ikide yer buluyor. Biz güzelliğine hayranız, özellikleri ise sizin zaten bildiğiniz şeyler... Büyük Danua Evet ebat olarak dünyanın en büyük köpeği, Büyük Danua türüdür. Asaleti, dayanıklılık ile birleştiren nadir türlerden biridir. Newfoundland Bebek bakıcısı lakaplı bu kuzey köpekleri arkadaş canlısı ama dev hayvanlardır. İyi birer yüzücü olan Newfoundland cinsi köpeğin ünü aslında Napolyon'un hayatını kurtarmasıyla bilinir. Napolyon sürgün yıllarında, 1815'te, Elba Adası'nda boğulma tehlikesi geçirmiştir. Bir balıkçının Newfoundland cinsi köpeği suya atlar ve Napolyon'u boğulmaktan kurtararak tarihin akışını değiştirir. Aksaray Malaklısı Aksaray Malaklısı; Evliya Çelebi’nin ”anadoluda gezerken bir aslan gördüm” sözüyle betimlediği bir köpek cinsi. İri ve cesur, kangal bile ufak tefek kalır yanında.
(Osman Gâzî, Orhan Gâzî’ye, Osmanlı Devleti’nin temel harcı mâhiyetindeki şu vasıyet ile son îkâzlarını yaptı)
“Oğul! Biricik vasiyetim şudur ki, Allâh buyruğundan başka bir iş işleme! Bilmediğini ehlinden sorup öğren! İyice öğrenmediğin bir şeyi yapmaya kalkışma! Askerlerine in’âm ve ihsânını eksik eyleme! Bil ki insan, ihsânın kuludur. Oğul! Dîn işlerini her şeyden öne al! Çünkü bir farzın yerine getirilmesini sağlamak, dîn ve devletin güçlenmesine sebep olur! Bunun için ulemâya hürmette ve onların hakkına riâyette kusûr etme ki, şerîat işleri düzgün yürüsün! Nerede bir ilim ehli duyarsan, ona rağbet et; ikbâl ve yumuşaklık göster! Ancak dînî gayreti olmayanları, sefih hayat yaşayanları ve tecrübe edilmeyen kimseleri, sakın devlet işine yaklaştırma! Zîrâ yaratanından korkmayan, yaratılanlara merhamet etmez!”
(Osman Nûri Topbaş, Abide Şahsiyetleri ve Müesseseleriyle Osmanlı, Erkam Yay.)
MUHARREM AYI ve AŞURE GÜNÜ’NÜN FAZİLETİ
“Allah’ın ayı” olan Muharrem, Hicri haram aylardan (Muharrem, Recep, Zilkade, Zilhicce) biridir. Muharrem ayının en kıymetli günü ise Aşure günü’dür. (11 EKİM 2016 Salı, Sonraki yıllarda Miladi takvime göre tarih her yıl 11 gün öne gelir)
Peygamber Efendimizin (s.a.s.) Muharrem ayı ve Aşure günü’yle ilgili Hadis-i Şerifleri:
-Farz oruçtan sonraki en üstün oruç Muharrem ayında tutulandır. (Tirmizî-Müslim)
-Bir zat Peygamberimize (s.a.s.) sordu: "Ramazan ayından sonra ne zaman oruç tutmamı tavsiye edersiniz?" Efendimiz (s.a.s.) “Muharrem ayında oruç tut. Çünkü o, Allah'ın ayıdır. Onda öyle bir gün vardır ki, Allah (c.c.) o günde bir kavmin tevbesini kabul etmiş ve o günde başka bir kavmi de affedebilir" buyurdu. (Tîrmizî)
-Kim Zilhicce’nin son günü ve Muharrem’in ilk günü oruç tutarsa, geçen seneyi oruçla kapatmış, gelen seneyi de oruçla başlatmış olur. Çok Aziz ve çok Celil olan Allah, böyle hareket etmesini onun elli yılına kefaret eyler. (İbn-i Mace)
“Her kim bir haram ay içinde Perşembe, Cuma ve Cumartesi günü peşpeşe oruç tutarsa, kendisine iki sene, diğer iki rivayette ise yedi yüz ya da dokuz yüz sene nafile ibadet sevabı verilir.” (Taberani-Deylemi- Abdülkadir-i Geylani-Suyuti- İmam-ı Gazali)
-Aşure orucunun, önceki yılın günahlarına keffaret olacağını umarım. (Tirmizî)
-Seleme b. El-Ekva’(r.a.) dan: Hz. Peygamber (s.a.s.) Aşure günü halka: “Kim yemek yediyse geri kalan zamanda oruç tutsun. Kim bir şey yemedi ise iftara kadar bundan sonra da yemesin” diye bildirmesi için bir kimseyi göndermiştir. (Buhari)
(Ramazan orucu farz olduğunda, Aşure orucunun tutulması isteğe bağlı olmuştur.)
-İbn- i Abbas (r.a.): Hz. Peygamber (s.a.s.) Medine’ye geldiğinde, Yahudileri Aşure orucunu tutar gördü ve “Bu da nedir?” buyurdu. Onlar: “Bu hayırlı bir gündür, Allah’ın İsrailoğulları’nı düşmanlarından kurtardığı bir gündür. Bu nedenle Mûsa bugün oruç tuttu” dediler. Râsülullah (s.a.s.) “Ben Musa’ya sizden daha layıkım” buyurdu ve kendisi bugün de oruç tutup, tutulmasını emretti” demiştir. (Buhari)
(Aşure günü orucu, Yahudilere benzememek için bir gün öncesi ya da bir gün sonrasıyla beraber tutulur. En faziletlisi bir gün öncesi ve sonrasıyla beraber üç gün olarak tutmaktır. )
-Kim Aşûre günü oruç tutarsa geçirmiş olduğu seneden tutamadığı nafile oruçların sevabını yakalamış olur. Aşure gününde evin nafakasını geniş tutmak, ev halkını ve çocukları sevindirmek,
sadaka vermek, gusül abdesti almak, gözleri ismid'le sürmelemek, gecesini ibadetle ihya etmek, hasta ziyaretinde bulunmak, ilim öğrenmek, en az on müslümana selam vermek ve Peygamber Efendimizin (s.a.s.) “Hüseyin bendendir, ben de Hüseyin’denim. Allah’ı seven Hüseyin’i sever!” buyurduğu torunu, cennet gençlerinin efendisi Hz. Hüseyin (r.a.) Efendimizi şehit edildiği gün olan Aşure gününde duadan ve Fatihalardan unutmamak Aşure gününde yapılması tavsiye edilen diğer faziletli amellerdendir. Allah Azze ve Celle Hazretleri, Yeni Hicri Yılı ve Aşure gününü Milletimizin ve Ümmeti Muhammedin birliğine, dirliğine, afv ve afiyetine, zaferine, mutluluğuna, huzuruna vesile kılsın. AMİN…
De ki: O Allah, birdir. Allah, O eksiksiz sameddir. Doğurmadı, doğurulmadı. Ona hiçbir şey denk de olmadı.” anlamına gelen İhlas suresinin birçok fazileti vardır. Cenab-ı Hak ihlas suresini okuyan mümini, ihsan eylemek için; İhlas suresine birçok fazilet yüklemiştir.
İhlas Suresinin; Kuran-ı Kerim-in üçte birine denk geldiğini şu hikayeler ile anlatabiliriz:
1) Kuran-ı Kerim’in üçte birine tekabül eden ihlas suresini peygamber efendimiz şu sözler ile açıklamıştır: “İhlas Suresi, Kuran-ı Kerim’in üçte birine denktir.” Ebu Hüreyre (r.a) Müslim’in anlatımına göre; Resullulah efendimiz bir gece ashabına “Kuran’ın üçte birini bir gecede okumak size güç gelir mi?” diye sormuş, Ashab-ı Kiram ise; “Buna hangimizin gücü yetebilir, ya Resullullah” demiştir. Ve peygamberimiz o gece ashabına; ihlas suresinin Kuran-ı Kerim’in üçte birine denk geldiğini buyurmuştur.
2) Ve yine günlerden bir gün Ebu Said-i Hudri, bir kişinin sabaha kadar ihlas suresini okuyan birini duyar. Sabah olunca da Resullulah efendimize giderek, bütün gece ihlas suresini okumasını az görerek durumu arz edince Resullulah efendimiz buyurdu ki: “Nefsim yed-i kudretinde olan Allaha yemin ederim ki, bu sureyi okumak, bütün Kuran-ı Kerim’in üçte birine denktir.
3) ” Enis Bin Malik’in demesine göre; Resullah efendimiz bir mümine ” Ey falan, evlendin mi?” diye sordu ve kişi; ” Hayır, ya Resullulah! Hem benim evlenecek bir şeyim de yok.” dedi. Bunun üzerine Resullulah “İhlas suresini bilmiyor musun?” diye sordu. Mümin’in “Evet, biliyorum” demesinin üzerine efendimiz; ” O sure, Kuran-ı Kerim’in üçte birine denktir.” buyurmuştur.
Ve bir gün; Eshab-ı Kiramdan birisi; ” Ya Resullulah! Kuran-ı Kerim’in en faziletli suresi hangisidir? ” diye sormuş, peygamber efendimiz ise “İhlas suresidir” olarak buyurmuştur. Peygamber efendimizin Kuran-ı Kerim’in en faziletli suresi olarak buyurduğu İhlas suresini; Resullulah’ın bir birlik başkanı olarak gazaya gönderdiği zatın emrindekilere namaz kıldırırken, okuyuşunu daima İhlas Suresi ile bitirdiğini ve gaza dönüşünde, o zatın bu davranışının peygamber efendimize anlatıldığını Hazreti Aişe buyurdu. Ve Hazreti Aişe durumun devamını şöyle aktardı; Peygamber efendimiz duyduklarının üzerine ” bunu niçin yaptığını ona sorun bakalım” buyurmuş ve ashab-ı kiram o zata sormuştur. Zat ise “Çünkü bu sure Rahman’ın sıfatını bildirmektedir. Ben de bu sebeple onu okumayı seviyorum” dedi. Peygamber efendimiz ise ” Muhakkak Allahü Teala da onu seviyor.” buyurdu.
Sayısına göre İhlas Suresinin faziletlerini şöyle sıralayabiliriz:
1) Beş vakit namazdan sonra 11 defa İhlas Suresini okuyan kişi; hayrı ve Allah’ın nimetlerini kendine çeker. Şerleri ve başına gelebilecek musibetleri def eder.
2) İhlas Suresini beş vakit namazdan sonra 11 defa okumayı alışkanlık haline getiren mümin ise; çok hayra nail olacağı gibi bütün şerlerden de korunur.
3) Kabristana uğrayan bir mümin; 11 kez İhlas Suresi okuyup, tüm imanlı müminlere hediye ederse ” Cenab-ı Hak, okuduğu ve hediye eylediği ihlas suresi için; okuyan mümine ölülerin sayısı kadar sevap nail eder.”
4) Ayrıca günde 50 defa ihlas suresini okuyan kişinin kıyamet gününde kabrinden “Kalk, ey Allah’ı öven kişi, cennete gir.” şeklinde çağırılacağını peygamber efendimiz (s.a.v.) buyurmuştur.
5) Peygamber efendimiz: “Cana, mala, ırza dokunmayıp, içkiden de sakınarak, 100 defa İhlas Suresini okursa elli yıllık günahı affolur.
6) ” Bir yolculuğa çıkacak kişi ise 11 defa ihlas suresini okuduğu takdirde ” O dönünceye kadar Allah onu muhafaza eder.” buyurmuştur.
7) Kim bin defa İhlas Suresini okursa ise; “Cennetteki makamını görmeden vefat etmez.”
8) Kim İhlas Suresini namaz ve namaz dışında yüz kere okursa; ” Allah ona, Cehennemden kurtuluşu beraat yazar.”
9) Bir hadis-i şerifte buyurulana göre; ” Her kim İhlas Suresini 12 defa okursa, Allahü Tekala onun için cennette 12 köşk bina eder. Hafaza melekleri derler ki; ‘Haydin yürüyün gidelim de kardeşimizin köşklerine bakalım.’ ” Süleyman Bin Ceza buyurdu ki: ” İhlas suresini Besmele ile bin kere okuyan diş ağrısı görmez.” buyurdu.
İhlas Suresi üzerine yaşanmışlıklardan bazı örnekleri ise şu şekilde sıralayabiliriz:
1) Ashab-ı Kiramdan Muaviye bin Muaviye el-Müzeni (r.a.) Medine’de vefat etmiş, o sırada Tebük’te bulunan Resullulah efendimize (s.a.v.) Cebrail (a.s) haber verdi ve cenaze namazını kılmayı isteyip istemediğini sordu. Resullüllah Efendimizin (s.a.v) ” Evet “cevabı üzerine, Müzeni’nin (r.a) cenazesi Resullulah’ın önüne getirildi. Resullulah Efendimiz, arkasında her biri 70 bin melekten teşekkül eden iki safla birlikte cenaze namazını kıldı. Sonra Resullüllah Efendimiz (s.a.v), merhumun bu mahariyete nasıl ulaştığını sordu. Cebrail (a.s): “İhlas suresini sevmesi, otururken, yatarken, yürürken, dururken her hal ü karde onu okuması sayesinde!…” dedi.
2) Ala Bin Muhammet Sekafi (r.a) anlatıyor: ” Biz Rasüllullah (s.a.v) ile birlikte Tebük’te bulunuyorduk. Bir sabah güneş hiç o zamana kadar görmediğimiz bir parlaklık ve aydınlıkta doğdu. Daha sonra Cebrail (a.s.) indi. Allah rasülü ona ‘ Neden bu sabah, güneş şimdiye kadar görmediğimiz ışıklar ve nurlar saçıyor? ‘ diye sordu. Cebrail (a.s.) ise şu cevabı verdi: ‘ Bu sabah, Muaviye Bin Elleysi vefat etti. Ve Cenabı Hak onun cenaze namazını kılmaları için gökten yetmiş bin melek gönderdi. Gördüğünüz ışıklar güneşin değil, o meleklerin nurlarıdır.’ demiş ve bunun üzerine Allah’ın Rasülu bir daha sormuştur: ‘Muaviye Bin Elleysi hangi ameliyle bu lutfa ermiştir?’ Cebrail (a.s.) bu soruyu şu sözleri ile yanıtladı: ‘O ihlas suresini çok okurdu. Bu sebeple o büyük lutfa ermiştir.”
3) Peygamber Efendimizin yaşadığı bir dönemde Allah dostlarından birinin oğlu vefat eder. Ve o gece oğıulnu rüyasında cehennemde azap çekerken bitkin bir vaziyette olduğunu görür ve çok üzülür. Ertesi akşam oğlunu tekrar rüyasında sevinçli bir halde gören mümin oğluna sorar: ” Ey oğlum, seni ldün akşam cehennem de bu akşam ise cennette gördüm, bu naslı iş ve sebebi nedir?” Babasının sorusunu oğlu şu sözler ile yanıtlar: ” Bugün mezarlığımıza muhterem bir mümin uğradı. Üç defa ihlas suresini okuduktan sonra sevabını bütün Müslümanların ruhlarına bağışladı, benim hisseme düşen sevapla, Rabbim beni cennetine koydu.” der.
Tüm bu rivayet, hadis ve yaşanmışlıkların gösterdiği, ışık tuttuğu tek bir sonuç vardır; o da, ihlas suresinin çok faziletli bir sure olduğudur. Bu çok faziletli sureyi ne kadar çok okursak o kadar çok sevabına nail oluruz.